Hata yapmadan yeni dil öğrenilmiyor

Hata yapmadan yeni dil öğrenilmiyor

Bankada sırada bekliyorum. Gişede memurun karşısında, elinde faturalarla duran yaşlı bir hanım, Bulgar aksanıyla geriye dönüp yüksek perdeden, Türk var mı burada, diye seslendi? Sıradakiler birbirlerine baktılar, ben de, evet var, ben Türküm, dedim. Bana tercümanlık yapar mısın, memurun dediklerini anlamıyorum, dedi. Ben de, o kadar Almancam yok, memurun her söylediğini anlayamam, diye karşılık verdim.

ERDAL KARAMAN 28 Nisan 2019 ERDAL KARAMAN

Bankada sırada bekliyorum. Gişede memurun karşısında, elinde faturalarla duran yaşlı bir hanım, Bulgar aksanıyla geriye dönüp yüksek perdeden, Türk var mı burada, diye seslendi? Sıradakiler birbirlerine baktılar, ben de, evet var, ben Türküm, dedim.

Bana tercümanlık yapar mısın, memurun dediklerini anlamıyorum, dedi. Ben de, o kadar Almancam yok, memurun her söylediğini anlayamam, diye karşılık verdim. Hanım ısrar etti, Türk’sün sen yaparsın, dedi.

Ne yalan söyleyeyim A2 Almancamla kendime güven geldi. Malum A2 seviyesindeki kelimeler sınırlı ne kadar anlaşabilirsiniz o kadarcık kelimeyle. Memur da öğretmen değil ki senin seviyene göre kelimeler kullansın. Neyse gişeye yaklaştım.

Meselenin fatura olduğunu, hanımın elindeki kâğıtlardan anladım. Faturayı görünce kendisine sordum nedir problem, diye. O da şimdi parası olmadığını cumaya kadar elektrik faturasını ödeyeceğini, söyledi. Zihnimde, Cuma, kadar, ödeme, mümkün mü? Kelimelerin Almancasını yokladım. Allah’tan o kelimelerin karşılıkları varmış.

Memur Beye, hanımın ricasını anlatmaya çalıştım. Olacak ya, kelimeler bir şifrenin kabulü gibi karşı tarafta makes buldu. Memurun, jest ve mimikleri söylediğimiz kelimelerin doğru seçildiğini, telaffuzlarında da o kadar problem olmadığını gösteriyordu.

O kadar kelimeyi bir araya getirip kurduğum cümleye Memur Bey, tek bir kelimeyle, Okey’le, cevap verdi. Allah’tan B1, B2 seviyesinde bir cümle kurmadı. Ben de onun kabul ettiğini hanım efendiye söyledim. O kadar çok sevindi ki, teşekkür edip gitti. Memur Bey de hazır gelmişken benim işleri de halletti.

Aradan birkaç hafta geçtikten sonra başka bir iş için aynı bankaya yine yolum düştü. Sırada beklerken gişede aynı memurun olduğunu gördüm. Bana sıra geldi.

Memur aradan birkaç hafta geçmesine rağmen Herr Karaman Bitte, diye beni gişeye davet etti. Anlaşılan o günkü tercümanlık hizmetimiz işe yaramıştı. Gayet nazikâne bir tavırla, nasıl yardımcı olabilirim dedi. Daha sonra işimi bitirdikten sonra başka bir isteğimin olup olmadığını sordu.

Velhasıl kazasız belasız tercümanlık yapabilmiştik. Ama yeni bir dilde anlaşmak her zaman bu kadar kolay olmayabiliyor. Dil hatalarından, yanlış anlamadan dolayı çoğu zaman telafisi mümkün olmayan hatalar ortaya çıkabiliyor.

Sovyetlerin ilk yıllarında Azerbaycan’dan sanatçılar Moskova’da düzenlenen şarkı yarışmasına katılmak için yola çıkarlar. Yarışmanın yapıldığı salonda yerlerini alırlar. Diğer cumhuriyetlerden de sanatçılar vardır, salonda sırasıyla her grup sanatını icra eder.

Yarışmada görevli memur Azerbaycan grubuna yaklaşıp, siz ne icra edeceksiniz diye sorar. Onlar “Zabıl, Zavıl” derler. Görevli cevabı aldıktan sonra diğer grupların icralarını dinlemeye devam eder. Bütün gruplar sırasıyla dinlenir. Azerbaycan ekibi kalır. Sahneye davet edilmez.

En son spiker yarışmaya katılanlara teşekkür ettikten sonra yarışmanın bittiğini söyler. Azerbaycanlı sanatçılar kendilerine niçin söz verilmediği sorar. Görevli de biz size sorduk. Siz de “zabıl, zavıl” Rusça “unuttuk” dediniz der. Hâlbuki aynı kelime Azerbaycan Türkçesinde musikide bir makamdır. Azerbaycanlı musiki ekibi iki dildeki sesteş kelimelerin azizliğine uğramıştır.

Yeni bir dil öğrenme aşamasında olanlar sürprizlere her zaman hazır olmalıdır. Her an dil kazaları ortaya çıkabilir. Azerbaycan’a yeni gelen bir Türk’ü arkadaşı ayağının tozuyla hemen yemekhaneye götürür. Aslında yoldan gelenlere yapılacak en güzel jestlerden birisidir onun yaptığı.

Türkiyeli şahıs Azerbaycan’a ilk defa geldiğinden Azerbaycan Türkçesini tabii olarak bilmez. Yemekhane görevlisi çorba ikram ettikten sonra, etli bir yemek getirir misafirine. Yoldan gelen misafir aç olmalı ki yemeği büyük bir iştahla yer.

Misafirin iştahla yemek yediğini gören yemekhanedeki görevli, mihmandara, konuğumuza sorar mısınız, biraz daha “sümük” vereyim mi der. Bir anda “sümük” kelimesini işiten misafirin yüzü buruşur. Midesi bulanır. Arkadaşı da bilmem kendisine sor, diye cevap verir. Misafirin de iştahı kaçar bir anda tabii ki. Hâlbuki görevlinin sümükten kastı kemikli ettir.

Rusça öğrenmeye başladığım ilk günlerdi. Sabah erkenden işe gitmek için evden çıktım. Yolda bir hanım selam verip ”Saat kaç” diye sordu Rusça. Biz de daha yeni başlamışız Rusça öğrenmeye.

Henüz rakamları yeni öğrenmişiz. Saat bir, iki, üç diyebiliyoruz, ama bire on var, dokuza çeyrek var için henüz erkendi. Olacak ya o bayanın saati sorduğunda saat dokuza on vardı.

Eee, saaat, dedikten sonra düz olarak saat dokuz diyebildim ancak. Yavaş adımlarla giden hanım birden temposunu artırdı, koşar adımlarla istikametinde yol almaya başladı. Hala üzülürüm o insanı telaşlandırdığım için. Ama bir taraftan da işine zamanında gitmiştir diye kendi kendimi teselli ederim.

Evet, yeni dil öğrenenler dil hatalarından doğacak sürprizlere her zaman hazır olmalılar. Zira karşımızda ses, şekil ve mana yapısıyla ummanları gibi yepyeni bir dil bulunmaktadır.

Kazasız dil öğrenmek öyle kolay değil elbette. Hata yapacağım diye de konuşmamak dil öğrenme sürecini uzatacaktır tabii ki. Varsın telaffuzumuza, yanlış kullandığımız eş anlamlı kelimelere birileri gülsün. Biz her halükarda konuşmaya devam etmeliyiz. En azından ileride, o dili öğrendiğimizde komik bulduğumuz anılarımız olacaktır.

ÖNE ÇIKANLAR