GDO’lu kelimeler

GDO’lu kelimeler

Anadolu’da eskiden köylerimizde imece usulüyle ekmek yapılırdı. Yaşı kırkın üzerinde olanlar bilirler, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte komşu birkaç hanım bir araya gelir, akşam güneş batıncaya kadar yufka açarlardı. Bir günde açılan yufkalar, o ailenin birkaç ay ekmek ihtiyacını karşılar(dı). Henüz şehirle irtibatın günümüzde olduğu kadar seri olmadığı, şehre uzak köyler için çok pratik bir çözüm

ERDAL KARAMAN 15 Mart 2019 ERDAL KARAMAN

Anadolu’da eskiden köylerimizde imece usulüyle ekmek yapılırdı. Yaşı kırkın üzerinde olanlar bilirler, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte komşu birkaç hanım bir araya gelir, akşam güneş batıncaya kadar yufka açarlardı.

Bir günde açılan yufkalar, o ailenin birkaç ay ekmek ihtiyacını karşılar(dı). Henüz şehirle irtibatın günümüzde olduğu kadar seri olmadığı, şehre uzak köyler için çok pratik bir çözüm olması yanında, hanımların bir araya gelip dertleştikleri bir etkinliktir, Anadolu ağzıyla söylersek  “Ekmek Etmek”.

Köyde bir yerde yufka açıldığında mis gibi, buram buram taze ekmek kokusu yayılırdı köyün her köşesine. Elbette köy sakinleri komşuda pişen yufkadan nasibini alırdı. Ekmek yapan aile, komşularına henüz ocaktan yeni inmiş, yufkadan biraz daha küçük, üzerine bolca tereyağı sürülmüş, bizim yörede “pezi” ismiyle maruf küçük yufkalar gönderirdi.  Ya da o gün tandırda “katmer” yapılır, eşe dosta ikram edilirdi.

Pezi ve katmerimizden ziyade o gün bir yerde yufka açıldığında köyün taa uzak köşelerine kadar kızarmış ekmek kokusu yayılırdı. Son zamanlarda köylerde hala yufka açılmasına rağmen, o eskiden tandırlardan yayılan mis gibi ekmek kokusu çok azaldı.

Zamanla su değirmenlerinden, modern elektrikli değirmenlere geçtiğimizden mi, yoksa tahılların  GDO’ları ile oynandığından mıdır? Ekmeklerimizdeki güzelim koku da kaybolup gitti.

Sadece tahıllar mı, bütün yiyeceklerin sahteleri market raflarını süsler oldu. Eskiden pürüzsüz sebze ve meyvelerin plastikten yapılmış maketleri mutfaklarda süs objesi olarak istifade edilirdi. Geçen market çalışanlardan birisi de bundan mustarip olmalı ki, biz bunları tüketiyoruz, ama kurtlar bu sebze ve meyvelerin tadına bile bakmıyor diye dert yanmıştı.

Malum, insan yediklerinden ibarettir, tükettiğimiz bütün yiyecek ve içeceklerin yapısına müdahale edilmiş, aslından uzaklaştırılmış. Hal böyle olunca belki tükettiğimiz birçok yiyecek faydadan ziyade bünyemize zarar verir hale geldi. Sağlınızı tehdit eder oldu.

Sağlımıza tesiri olan suni gıdaların acaba karakterimize, davranışlarımıza ve kişiliğimize tesiri var mıdır? İnsandaki değişim ve dönüşümün derecesi bu konudaki etkinin bir hayli yüksek olduğu şüphesini uyandırıyor. Eskiden sözün, vefanın, mertliğin toplumda ayrı bir yeri vardı. Bir zamanlar söz verildikten sonra sonunda ölüm de olsa dönülmezdi. Sözün bir ağırlığı vardı. Söz hakikatin hakkın terennümü olduğu için ne zaman söylendiğinin pek de önemi yoktu.

Herhangi bir yerde münakaşa olduğunda, komşular ihtilafa düştüğü zaman mahallede öldürseniz de doğrudan hakikatten zerre miktar ödün vermeyen Aksakallar vardı. Onlar kendi yakınları da olsa, haksızsa sen haksızsın, sen bu konuda yanlış düşünüyorsun, demeden korkmazlardı.

Dünya adına kaybedecekleri ne olursa olsun, doğrunun hakikatin, her zaman yeri aynı idi onların yanında. Bundan dolayı da münakaşada kendisine haksızsın demeleri durumunda o insanlara kırılmaz, onlardan incinmezdi. Bilirlerdi ki hak ve hakikatin terennümünden başka bir şeyin kendilerinden sudur etmezdi.

Onlar mahallenin sigortası idiler. Aksakallar deniz feneri gibi herkese rehberlik ederlerdi. Çoğu yörede bilge insanlar herhangi bir tedristen geçmiş, ciddi eğitim almış şahıslar da değildi. Toplumun bünyesinden çıkmış, hal ve hareketleriyle güven telkin etmiş, toplumun itimadını kazanmış emin insanlardı. Ama hak ve hakikat namına sarsılmaz bir duruşları vardı. Onlara her konuda insanlar danışır, bir iş yapmadan önce kendilerine müracaat edilirdi.

Günümüzde mürekkep yalamış, ilme bilime ömür verdikleri isimlerinin önündeki cafcaflı unvanlardan belli olan birçok bilim adamı, maalesef, korkudan, istikbal endişesinden, bir yerlerden makam mansıp beklentisinden dolayı hakikatleri saptırabiliyor, dün doğru dediklerine,  maalesef yüzleri kızarmadan, bugün yanlış diyebiliyorlar. Anadolu’da milletin bağrından çıkmış herhangi bir rahle-i tedristen geçmemiş insanlar kadar dirayetli ve mert olamıyorlar.

Maalesef bugün doğruluğun sadakatin tanımları sadece sözlüklerde doğru anlamda kullanılır oldu. Sözlükleri hazırlayanlar için bu meziyetler, izah edilmesi gereken muamma unsurlar gibi addedilir olup çıktı. Konuştuğunda, mangalda kül bırakmayan insanların, sıra icraata geldiğinde, kalden hala geçtiğinde ortaya koyduğu zikzaklar insanların başını döndürür oldu. Velhasıl söz bir vadide, hakikat ayrı bir vadide kaldı.

Her şeyden önemlisi de insan payesini taşıyanlar için türetilen ve kullanılan sadakat, doğruluk, mertlik, hasbilik, nezaket, vefa vb. kavramların gerçek anlamları sadece sözlüklerde mi kalmalıydı?

Ne dersiniz gıdalar mı bizi değiştirdi, yoksa gıdaları değiştirdiğimiz için mi biz böyle olduk?