Covid 19 der ki…

Covid 19 der ki…

Savaş ve korku filmlerinde insanın içini acıtan bir sahne vardır. Filmin kahramanlardan birisi savaşa sahne olmuş bir beldeye gelir. Yerleşim yeri adeta harabeyi andırır: Yıkılmış ve yakılmış binalar, harap olmuş evlerden cılız da olsa hala tüten dumanlar, etrafta açıkta kalmış cesetler, yanmış ve katledilmiş hayvanlar; yakılmış, kül olmuş, ağaçlar, yerle bir edilmiş binalardan etrafa saçılmış

ERDAL KARAMAN 18 Nisan 2020 ERDAL KARAMAN

Savaş ve korku filmlerinde insanın içini acıtan bir sahne vardır. Filmin kahramanlardan birisi savaşa sahne olmuş bir beldeye gelir.

Yerleşim yeri adeta harabeyi andırır: Yıkılmış ve yakılmış binalar, harap olmuş evlerden cılız da olsa hala tüten dumanlar, etrafta açıkta kalmış cesetler, yanmış ve katledilmiş hayvanlar; yakılmış, kül olmuş, ağaçlar, yerle bir edilmiş binalardan etrafa saçılmış eşyalar, bomboş sokaklar, kuytu bir köşede canını kurtarmış korkulu gözlerle etrafa bakan yaralı insanlar, yağmalanan dükkânlar…

Ekran başında seyrettiklerimizin kurgu olduğunu bilsek de bu görüntülerle birlikte içimiz burkulur. Geçen sokağa çıktığımda sokakların sessiz çığlıkları, dükkân ve mağazaların mahzun halleri bana o filmlerdeki insana ürperti veren sahneleri hatırlattı. Hoş herhangi bir savaş yaşamadık, film sahnelerindeki gibi korkunç bir yıkım olmasa da, nedense, bir anda sokakların hali pür melali beni o filmlerdeki sahnelere alıp götürüverdi.

Birçok iş yeri kepenklerini indirmiş, kapıları kilitli. Tek tük de olsa sokaklarda birbirinden çekinen, aralarına mesafe koyarak yürüyen insanlar, dolup taşan caddelerin ıssızlığı ve sükûneti insanı hüzünlendirmeye yetiyor. Marketlerde iaşesini almaya gelen insanların yüzlerindeki tedirginlik gözlerden kaçmıyor.
Toplum adeta tecride mahkûm edilmiş. Eş dost ve akraba arasındaki ziyaretler kesilmiş. İnsanlar birbirleriyle görüşmekten ictinap ediyor.

Uzmanlar salgına karşı aciz, virüs çok acımasız ve sınır tanımıyor. Kitle iletişim araçlarından biteviye ülkelerde virüsü yenik düşenlerin istatistiklerinin verilmesi, durumu daha da korkunç hale getirirken, Coronavirüs dünyada haber bültenlerinin birinci gündemini meşgul etmeye devam ediyor. Devlet adamları önlemler alıyor, dudak uçuklatan bütçelerle gözle görülmeyen bir düşmana karşı savaş açmış durumdalar. Hapşıran, öksüren, biraz ateşi yükselen acaba ben de mi? Sorusuyla irkiliyor.

Vesselam gece gündüz hayatımıza giren virüslü günlerimiz, devasa paralar harcanıp ortaya konulan korku filmlerindeki ürpertici sahneler gibi. İşin korkunç tarafı her insan bu vakada rol almış ve neticesi ölüm olabilecek korkunç bir tehditle karşı karşıya. Maalesef bu bir senaryo değil her ülke, her aile ve her ferdin merkezinde yer aldığı hayatımızla oynadığımız hakikatin ta kendisi.
Hemcinslerinden kendisini korumak için ülkelerin stokladıkları devasa silahlar gözle görülmeyen sinsice yayılan virüse karşı aciz kalırken; araştırma enstitülerinin ve bilim insanlarının da bu mendebur düşmanına karşı teslim-i silah etmiş gibi halleri var.

Devlet adamları sınır tanımayan virüse karşı farklı tedbirler almak suretiyle ülkelerini kuşatan beladan en az hasarla kurtulmanın yollarını arıyor. Şimdilik en makul çözüm nereden ve kimden geçeceği belli olmayan düşmana karşı evlerde saklanmak.

Dünyaya korku salan virüs aynı zamanda idarecilerin halkına verdiği değerin de ortaya çıkmasına sebep oldu. Manidardır, virüse kaynaklık yapan ülkenin dilinde kiriz ile fırsat kelimelerinin yazılışının aynı olduğu söylenir.

Bu vetirede birçok devlet adamı, mevcut korkunç durumu, verdikleri hümanist beyanatlarla vatandaşlarının gönüllerini almayı başardılar, böylece krizi lehlerine çevirdiler. Adeta bir mahalle haline gelen dünyamızda artık kim ne yapıyor, virüse karşı hangi tedbiri alıyor herkes tarafından, mukayese edilmek suretiyle, takip ediliyor.

Bazı idareciler de sanki hiçbir şey yokmuş gibi vatandaşlarının rutin hayatlarına devam etmesine izin verdiler. Ak akçe kara gün içindir, düsturunu unutmayan devletlûlar, iş adamalarının sektörlerin zarar görmesini engellemek için kesenin ağzını açtılar.

Bazı liderler vatandaşlarının sağlığının önemli olduğunu, evlerinde kalmaları gerektiğini ve devletin ihtiyaçlarını karşılayacağı teminatını verdi. Böylece halkının ve başka ülkelerdeki insanların da takdirini kazanmış oldular. O liderlerin sanki Kanuni’nin,

”Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi’’  mısraını hayata tatbik ediyormuş gibi halleri vardı.

Devletler önlem almaya devam ededursun, Covid 19 hız kesmeden kıtalar dolaşıyor. Adeta virüs vaiz kürsüsünden nasihatler veren etkili bir hatip gibi. Muhatabı din, dil, ırk fark etmeksizin bütün insanlık. Dili evrensel bir dil, mesajını herkes anlıyor. Mev’izenin teması körelen vicdanları uyandırmaya yönelik bir başlık taşıyor: Kaybolan insani değerler.

Ona kulak vermemenin cezası, hafizen Allah, ölüme kadar gidebiliyor. İnsan için dünyadaki her şeyden aziz canını tehdit etmek suretiyle insan olduğumuzu, sekteye uğrayan vicdani hasselerimizin harekete geçirilmesi gerektiğini, her şeyden önemlisi eşref-i mahlûk payesine muhatap olan insanın bir dünya vatandaşı olarak üzerine düşen mesuliyetlerinin olduğunu kulaklarımıza fısıldıyor.

Küçücük virüs serbestçe gezmenin, yakınlarını ziyaretin, korkmadan huzur içerisinde ailece alışverişe gitmenin, bir eş ve dostla hasbıhal etmenin ne kadar güzel bir nimet olduğunu hatırlattı bize karantina günlerinde.

Baharın kadem bastığı, parkların ve kırların rengârenk çiçeklerle süslendiği şu güzelim günlerde, birçok ülkede, insanlar dört duvar arasında mahsur kaldı. Karantina ile birlikte cezaevlerinde hürriyetleri kısıtlanan insanları, modern dünyada açlıktan ölen bebekleri, toplumdan tecrit edilen insanları şimdi daha iyi anladık. Meğer onlar ne acılar çekiyormuş.

Hastane köşelerinde aylarca tedavi gören hastaları ziyaret etmenin unutulmaması gerektiğini hakka’l-yakin gördük. Evinden çıkamayan aylarca yakınlarının kendilerini ziyaret etmesini bekleyen yaşlı anne ve babaların çektikleri ıstırabı vicdanımızın derinliklerinde hissettik.

Komşuluk haklarının dumura uğradığı, bencilliğin başını alıp gittiği bir dönemde günlerdir kapısını çalan birisi olmayan, hal ve hatırı sorulmayan komşularımızı mecburen hatırladık.

Velhasıl Covid 19, körelen ve güdük kalan empati hassalarımızı birkaç gün içinde harekete geçirmeye muktedir oldu. Karantina günleri bize, vicdanımızı her daim yoklamamız gerektiğini, başkalarını da düşünmenin insana verilmiş en büyük erdem olduğunu, evlerde bizi hapis tutmak suretiyle, hatırlattı.

Diğer taraftan, aslında inancımızda yer alan, ibadet neşvesi ile yapmamız gereken temizlik alışkanlıklarına, hijyene dikkat etmenin önemini bize hatırlattı. Böylece unutulan, ihmal edilen güzelliklerimizin tekrar hayata geçirilmesi gerektiğini bir musibetle öğrenmek zorunda kaldık.

Velhasıl dünyanın herhangi bir köşesinde açlıktan can çekişen, zulme maruz kalan, savaşlardan, tabii afetlerden zarar gören insanların çektikleri ıstırapların ne kadar ağır olduğunu, ateşin sadece düştüğü yeri değil her yeri yakabileceğini de bu tarihi günlerde görebildik.