Sovyetler Birliği döneminde fikir adamı olmak hiç de kolay değildir. Bu dönemde bazı aydınlar sıkı takibe alınırken, bazıları Sibirya’ya sürgün edilir, bazıları da, maalesef, canından olur. Bahtiyar Vahabzade, o döneminde rejim tarafından takip edilen aydınlardan birisidir. O, Azerbaycan’ın yetiştirdiği en önemli şairlerden birisi olarak tarihe geçer. 1925 yılında dünyaya gelen şair, çocuk yaşlarından itibaren Sovyet
Sovyetler Birliği döneminde fikir adamı olmak hiç de kolay değildir. Bu dönemde bazı aydınlar sıkı takibe alınırken, bazıları Sibirya’ya sürgün edilir, bazıları da, maalesef, canından olur.
Bahtiyar Vahabzade, o döneminde rejim tarafından takip edilen aydınlardan birisidir. O, Azerbaycan’ın yetiştirdiği en önemli şairlerden birisi olarak tarihe geçer. 1925 yılında dünyaya gelen şair, çocuk yaşlarından itibaren Sovyet sistemi ile tanışır. Sistemi eleştiren şiirlerinden dolayı KGB tarafından, defalarca sorguya çekilir.
Artık KGB’nin takipleri ve tazyikleri şairin canına tak etmiştir. Yazdığı bir şiirden dolayı Bakü Devlet Üniversitesindeki görevinden uzaklaştırılır. Bu süreçten sonra eserleri, tabiri caizse, didik didik edilir. Satır aralarında suç unsurları aranır.
Şairin, Sovyetlerin çok güçlü olduğu dönemde yeni kitabı çıktığında hemen tükenirmiş. O dönemin okuyucuları çok titizdir. Bazı okuyucular yeni kitap hakkındaki kanaatlerini telefon edip direkt olarak şairin kendisine bildirirmiş.
Yeni çıkan kitabını okuyan bir dostu şaire telefon eder. Okuyucu o dönemde aydınların başına gelenleri bildiği için şairin mısralarından bazılarının çok tehlikeli olduğunu, kendisine zarar gelebileceğini söyler.
Okuyucu Vahabzade’nin bam teline dokunmuştur. Zaten bu konuda çok dertlidir. Telefonda sisteme ve liderlere açar ağzını, yumar gözünü, demediğini bırakmaz. Dostu kendisinden dolayı da şairin tutuklanmasını istemez. Ay Bahtiyar Muallim, bizi dinlerler, biraz daha dikkatli konuşsanız, diye kendisini uyarır. Sinirlerine hâkim olamayan şair, telefonda dinleyenlere verip veriştirir.
Velhasıl istihbarat elamanları da şairin sinirlenmesinden nasibini alır. İki dost telefonda biraz daha sohbet ettikten sonra vedalaşırlar. Allah’tan şairi telefon konuşmasından dolayı bir yere çağırmazlar. Hakkında herhangi bir tahkikat da yapılmaz. Bu hadiseden birkaç ay sonra şair memleketine, Şeki’ye tatilini geçirmek için gider. Bir gün sokakta yürürken Şekili dostlarından birisiyle karşılaşır.
Şair, şanslıdır telefonunu dinleyen hemşehrisi Şekili bir istihbaratçıdır. Fakat herkes Bahtiyar Bey gibi şanslı değildir. Vahabzade, Sovyetler Birliği döneminde dostu Kamber ile bir akşamüstü evlerinde buluşurlar. İki can dostu birbirlerini çok sever. Gece geç vakitlere kadar sohbet ederler. Her ikisi de iktidardan mustariptir. Sohbet geç vakitlerde sisteme kadar uzar. İki dostun o dönemde cari olan istibdattan canları yanmış olmalı ki her ikisi de sistemi ve idarecileri yerden yere vurur.
Gece geç vakitlerde şairin dostu Kamber, kendisinden izin ister evine gider. Kamber Bey, evine varınca konuştuklarını hatırlar. Şaire anlattıkları meseleler o dönemde bir aydının sürgüne gönderilmesi, hatta canından olması için yeterli suç unsurudur.
Bir anda telaşlanır kendi kendine konuşmaya başlar. Ben ne yaptım, niçin konuştum diye hayıflanır. Söylediklerinden bin pişman olmuştur. Fakat olan olmuştur artık. Kamber Bey’in evinde yaşadıklarının aynısını dostu Vahabzade de kendi evinde yaşamaktadır. Şair dostundan ayrıldıktan sonra o da konuştuklarını hatırlar.
Aynı endişeyi Bahtiyar Vahabzade de evinde yaşar. Uykusu kaçar, evin içinde döner durur. Dostu anlattıklarını gidip KGB’ye anlattıysa halim nice olur, diye dövünür. Ara sıra perdeyi aralar sokağa bakar, kendisini almaya gelen var mı, diye.
Dostu, Bahtiyar Bey, ben öyle demek istemedim, diye söze başlaması üzerine ona sarılır. Her ikisi de unutulmayacak anlar yaşar. Şair, o günkü halet-i ruhiyelerini ‘’İki Korku’’ şiirinde anlatır:
O vakit şüpheliydi oğuldan baba,
Gelinden kaynana, babadan oğul
O vakit susardılar hayırda şerde,
İdraki, vicdanı ezerdi şüphe.
O zaman evlerde, idarelerde
Kara kâbus gibi gezerdi şüphe.
Yaman yeğin idi şüphenin atı
Hepimiz kul idik, o, beydi ancak.
Birinin birine münasebeti şüpheydi,
Şüpheydi ancak!
Odur ki korkardık birbirimizden,
Korku saçılırdı gözlerimizden
Düzlüğü, mertliği döşledi korku,
Bir eser kalmadı vakarımızdan.
Öyle canımıza işledi korku,
Aktı kanın yerine damarımızdan
İstibdat ve baskıların hüküm sürdüğü coğrafyalarda aydınlara çile çekmek düşmüş. İhanetle suçlanan ve canından olan birçok aydın daha sonra, ba’de harabe’l-Basra, aynı idare tarafından aklanmış, masum oldukları tasdiklenmiştir. Tarihte tecrübe edilen hatalardan günümüz insanları ders almamış olmalı ki aynı hatalar birçok ülkede aynısıyla tekerrür etmektedir.