Duyan Gerek

İyilerden olmamız bir iddiadır sadece. İyilik nedir, bilenler böyle bir iddiada bulunamaz. Şu andaki hissiyatımla bunları söylüyorum. Yeni yaşanmışlıklar neler öğretir, bilemiyorum. Hadiselerden bir ders çıkarmaya çalıştığımız sürece farklı ufuklar beni, bizi bekler…

SEDAT İLHAN 22 Eylül 2024 YAZARLAR

Bir dost ile tanıştım. Konuştuk, tartıştık. Değerlerimi de gördüm, değerlerimden ne kadar uzak olduğumu da.

Aslında biraz daha evveline gidelim. Konuya öyle aradan dalmak anlaşılır olmayabilir.

Mecliste birisinin medyada çalıştığını öğrendiğimde hayallerimi, hedeflerimi, özlemlerimi dile getirdim. Duvara söylemişim, anladım. Ne zaman öğreneceğim ben? Kiminle, neyi, hangi ortamda konuşabilirim? Bunu bilmiyorsam, bildiğim ne ola ki…

Son dakika veya gündem başlıklarını okumaya başladığında hatamı gördüm. Kabul edemesem de, etmek istemesem de… Anlam aramak neden hata olsun? Sadece bilmek, velev ki doğru, bize ne katıyor, hangi yaramıza merhem oluyor, neden ihtiyaç duyuyoruz? Hayata, hadiselere mesleğimizin gözlüğü ile bakmak. Masumane olabilir. Ancak bir takım açmazları da beraberinde getiriyor. Mutlu mesut yaşamak istiyorsak, hele ki geldiğimiz noktadan şikayetçi isek bazı şeyleri farklı yapmanın zamanı gelmiş de geçiyor demektir. Biran için meslek gözlüğümüzü çıkardığımızda, sorguladığımızda birbirimizin bakış açılarına olan ihtiyacımızı, birbirimizle tamamlanabileceğimizi anlamamız mümkün olabilir. Nasibimizce…

Sonrasında o meclisten birkaç kişi ile küçük bir kaçamak yaptık. Benim aklım hep geride kalmış. Bir fırsat kolluyorum, noktayı koymak için. Sonucu bildiğim halde. Tekrar ve tekrar anlamsızlığı yaşıyorum, usanmadan, bıkmadan…

Çünkü hakikati üç ayak üzerine oturtuverdi. Öyle bir hızlı söyledi ki, duymadım, anlamadım. Bunun bana bakan yönü var mı, bilemiyorum. Duymak istememiş olabilir miyim?

Sonra rüyasını anlattı. Derin anlamları var. Gerçeğin ta kendisi. Ama gördükleri kimlerdir, kim bilir? Bilinen, sevilen alimlerden ikisi, iki koluna giriyor. Domuzlar Kuran’ı sırtlanmışlar. Sadece bilmiş olmanın anlamsızlığı… Yorum kendisine ait.

Konuştuk. Günah, dedi haram. Birilerinin ne kadar iyi olduğunu ama diğerlerinin ne kadar da kötü olduğunu söyledi. Yanyana oturuyorduk ama birbirimizden fersah fersah uzakta. Herşeye rağmen düşüncelerimi dile getirdim. Aynı kavramlara aynı değerlendirmelere rağmen anlaşıldığımı hissedemeden…

Sizin anahtarınız ben de, benimki de sizde olabilir, dedim. Dışarıdan söyleyivermek çok kolay. Birbirimizi anlayarak tamamlanabiliriz. Tanımlamak paradoksumuz. Sanki şaşırdı. Kendisi hakkında birşeyler söyleyebileceğimi hiç mi hiç düşünmüyor gibiydi. İyilerden olduğuna o kadar emindi. Tabii ki yüreğini bilmem mümkün değil. Hissettiğimi söylerim. Genel bir kriterden bahsettiğimi belirterek konuyu kapattım.

Uğramam gereken diğer bir dernek vardı. Programımı söyledim. Ne işin var orada, dedi bana. Trajikomik. Gerçekten duygularını mı söyledi yoksa durum tespiti mi yaptı? Emin değilim. O derneği tanımama vesile olan dostumu anlattım biraz. Kesin şucudur o, dedi. Sor, bak görürsün. İlgilenmiyorum. Sadece benimle fikirlerini paylaşabilen insanlar arıyorum. Kendi fikirlerini, özgürce, önyargısız…

İyilerden olmak? Nasıl mümkün olabilir ki bu? Veya, kötülerden olmamak yeterli midir?

Bir dostumun babası vefat etmiş. Acısını paylaşmak isterdim, denemek. Okumak, hissetmek için duygularını anlatmasını, yazmasını önerdim. İyi niyetli olduğumu belirtti. Bilmem… Belki de sadece üzgün bir yürek arıyorum. Ne hakkında olursa olsun.

Yüreğimin sadece kendime yaşatılanlara üzülmediğinden emin olabilmek… Veya yüreklerin gerçekten sadece kendileri için üzülmediğini görebilmek. Yanıldığım ile yüzleşebilmek. İsterdim.

Dostlar vefasız olamaz çünkü…

Şikayetim kendimdendir. Dost aramamalı, der dururum. Dost olmalı. Büyük laflar… Sadece bilivermenin, söyleyivermenin anlamsızlığı. Kendi sığlığımda çırpınırken herkesi kendim gibi bilmemin ızdırabıdır yaşadığım. Bilen söylemez ki, derman nedir. Belki söylüyordur ama duyan gerek…