Düşünme sırası sende!

‘Düşünüyorum o halde varım’ bu sözün sahibi Descartes. Bu metafizik ilke, “Düşünmek erdemdir; insan düşündüğü sürece insan olma niteliğini kazanır; varoluşumun bir anlam kazanabilmesi için düşünmem gerekir” anlamında kullanılmaktadır. İlkçağdan günümüze kadar sorgulanan önemli bir kavramdır ‘düşünmek’. Varlık nedenini keşefetme yolculuğunun ilk rotasıdır. Bence bu söz, düşünmeyenleri, düşünmekten korkanları dikkate alarak söylenmiş güzel bir söz.Bu

VAHİT GÖZ 22 Nisan 2021 YAZARLAR

‘Düşünüyorum o halde varım’ bu sözün sahibi Descartes. Bu metafizik ilke, “Düşünmek erdemdir; insan düşündüğü sürece insan olma niteliğini kazanır; varoluşumun bir anlam kazanabilmesi için düşünmem gerekir” anlamında kullanılmaktadır. İlkçağdan günümüze kadar sorgulanan önemli bir kavramdır ‘düşünmek’.

Varlık nedenini keşefetme yolculuğunun ilk rotasıdır. Bence bu söz, düşünmeyenleri, düşünmekten korkanları dikkate alarak söylenmiş güzel bir söz.Bu sözü söyleyen bir filozof olduğu için sözün ne manaya geldiği üzerinde net bir bilgiye ulaşmak biraz zor.

Çünkü, felsefe soru sorma sanatıdır. Düşündürmek, farklı bakışlar elde edebilmek, varolan bilgileri unutturup yeni bir fikir elde etmektir. Descartes, matematikçi, filozof, koyu bir Katolik ve daha birçok özelliği olan ilginç bir kişidir. Eğitimini tamamladıktan sonra, kitaplardan öğrenme sürecinin kendisine daha fazla bir şey kazandırmayacağına inanır.

Bunun üzerine ‘kendini’ incelemeye başlar. Diğer tüm bilimleri bir kenara bırakıp, kendi betimlemesiyle, “dünyanın en büyük kitabını” öğrenmeye koyulur. Yani ‘İnsanı’. Descartes’de kendi sınırlarını, özünü, duygularını bir mana da keşfetmeye bu sözle başlamıştır.

Descartes’ın sözünü ettiği en büyük kitap, soyut anlamda insan, ancak birinci elden bilgilenebileceği bir insan, yani kendisidir. Aslında kendini keşif yolculuğuna çıkmış bir insandır. Burada şunu da belirtmekte yarar var: Filozoflar, yolda olan yolculardır. Yol almak için yola çıkan ve hep yolda olan insan tiplemesidir.

Düşünmek, bir bilinç halidir, farkındalıktır, şüphedir ve sorgulamadır.

Düşünmek ile düşünmemek arasındaki fark şuna benzer; aylar hatta yıllarca hastahanede bilinci kapalı halde uyutulan bir hastanın durumu gibi.

Bilinci kapalı olmak bir süre sonra fişinin başkaları tarafından çekilmesi anlamına gelir. Gerçekte ise bilinci yani düşünme özelliği olmadığı için kendi fişini kendisi çekmiştir yada çekilmesine bu durumu onay vermiştir. Düşünmeyen her canlının sonu fişi başkalarının eline verilmiş bir yaşam manifestosudur. Yani celladına aşık insanlar gibi…

İnsanların çoğunluğun da ‘düşünmeye karşı belirsiz, istemsiz bir direnç gösterme vardır. Düşününce, gerçeklerle yüzleşmekten, kaybetmekten belki de korktuğu içindir. Ama düşünmeyi de düşünmeden edemez. Düşününce gerçek denilen şey kendisini nasıl etkiler acaba?

Düşünmek, neden insana bu kadar karanlık gelir? Oysa ki, okumak, düşünmek aydınlığa, güneşimize ilk adım değil midir?. Bence, insanoğlu, kendisiyle yüzleşmekten her zaman kaçtı. Bu kaçışının arkasında ‘Ne, Neden, Niçin, Nereden gelip ve Nereye gittiği’ gibi sorularla yüzleşmekten korkusu var..

Son bir kaç asırdır insan, maddesi-anlamının, bedeni-ruhunun, kazanma hırsı – duygularının bir hayli önüne geçti. Konuştu ancak içeriği boş konuştu, sosyal ilişkilerini geliştirdi gibi gözüktü ama aslında hep bir kazanma hırsına, menfaatine zemin oluşturmak için bunu yaptı.

Kendi ile arasındaki mesafe açıldıkça açıldı ve bugün ‘düşünme’ fonksiyonunu gerçekleştiremez, gerçekleştirmekten de aşırı derecede korkar hale geldi. Bu duruma gelmeden önce düşünmeliydi demekte bile ‘düşünme’ var. Ancak, her şeye rağmen insanın, sorgulama, özüne dönme ve adeta fabrika ayarlarına geçiş yapması gerektiği fikrinde birleştiğini söyleyebilirim.

Çünkü; modern ve uzay çağında hızla ilerlerken duygusuzluğun, sevgisizliğin, ilgisizliğin kendini bitiren düzeye çıktığını kendisinin tepkilerine bakınca kendisi de farkediyor. Her geçen gün yalnız kalma isteği ve yalnızlaştığı, köyüne dönme isteği, psikolog ve psikiyatıra gitme isteği o kadar arttı ki, insan bu sorun yumağından kurtulmanın çarelerini arıyor. Aramayı, dertlenmeyi uzun bir süre daha devam ettireceğe de benziyor.

Neden mi? Çünkü insan mutlu değil. Mutlu olmanın köprülerini uzun yıllar önce yıktığını bugün ifade edemese bile biliyor. Kendini, duygularını, düşüncelerini önemsemeyen sadece menfaati, çıkarı ve egoist-kendi rahatı için hareket edip nefes alan bir canlı haline geldi.

İnsanın bu durumdan kurtulmasının çarelerinden biridir ‘Düşünüyorum o halde varım’ felsefesi. Bu felsefi bakışta bana göre varlığını düşünmeye başlaması, duygularını ve korkularını farketmesi bir de insani ilişkilerini
öne çıkarması saklı.

Erdemli, itibarlı bir kişiliğin temelinde, düşünme, sorgulama ve vicdan mekanizmasının aktifliği vardır. Düşünmek, aklın fonksiyonunu çalıştırmak demektir. Yarınlar düşünen sorgulayan insanların mutlu ve huzurlu olacağı günlerdir. Düşünmekten kormayın!..