Siyasiler niçin bu kadar alıngan?

Hatırlayacaksınız. Kimliği belirsiz bazı kişiler Mayıs 2017 tarihinde T.C. Zürih Başkonsolosluğu civarındaki bazı yerlere “Kill Erdogan” şeklinde yazılar yazmış, Türk Dışişleri de konuyu İsviçre’de yargıya taşımıştı. Konuya ilişkin yargı süreci tamamlandı ve İsviçre Federal Mahkemesi haklarında yasal işlem başlatılan şüpheliler hakkında delil yetersizliği nedeniyle takipsizlik kararı verdi. Gerekçesi ne olursa olsun bir kişi hakkında şiddet dili kullanarak

DR. ÜNAL BİLİR 25 Eylül 2019 DR. ÜNAL BİLİR

Hatırlayacaksınız. Kimliği belirsiz bazı kişiler Mayıs 2017 tarihinde T.C. Zürih Başkonsolosluğu civarındaki bazı yerlere “Kill Erdogan” şeklinde yazılar yazmış, Türk Dışişleri de konuyu İsviçre’de yargıya taşımıştı.

Konuya ilişkin yargı süreci tamamlandı ve İsviçre Federal Mahkemesi haklarında yasal işlem başlatılan şüpheliler hakkında delil yetersizliği nedeniyle takipsizlik kararı verdi.

Gerekçesi ne olursa olsun bir kişi hakkında şiddet dili kullanarak ölüm davetiyesi çıkarmak, insanların onurunu ve kişilik haklarını rencide edecek sözler sarf etmek onaylanacak bir husus değil. Ancak gerek siyasilerin gerekse popülaritesi yüksek kişilerin bu durumlarda aşırı tepki vermeleri tam da bu tür eylemlerin ardındaki kişi veya grupların istediği sonucu doğuruyor.

Nitekim yukarıda sözü edilen olay da böyle sonuçlandı. Türkiye’nin konuya ilişkin gösterdiği siyasal tepki ve sonrasında başlattığı yargı süreci bu yazıları yazan radikal kişi veya grupları uzun bir süre gündemde tutarken, İsviçre yargı organları da âdeta böylesi meçhul eylemleri cesaretlendiren bir karar verdi.

Bu işin bir yanı. Olayın diğer tarafında, siyasilerin gereksiz alınganlığı var. Politikacılar konumları ne olursa olsun karşılaştıkları olumsuz tepkilere, hatta sözlü saldırılara özgüvenlerinin eseri olan ironik bir dille karşılık vermeyi; gerektiğinde en seviyesiz çıkışları bile zekâlarını konuşturarak bertaraf etmeyi bilmeli.

Tamam; söylenen sözler, yapılan ağır eleştiriler veya gerçekleştirilen eylemler nedeniyle hem kendileri rencide oluyor hem de temsil ettikleri makamlar yıpranıyor. Ancak böylesi durumlar karşısında öfkeli bir siyasi söylemi devreye sokup, ardından yargıyı harekete geçirmek çözüm değil. Aksine kabalık ve münasebetsizlikler karşısında temsil edilen makamın vakarını koruyarak daha ağırbaşlı, diplomatik ve sabırlı davranmak gerekiyor.

Neden mi?

Çünkü her şeyden önce demokrasilerde oyunun kuralları bunu gerektiriyor. Örneğin biz gazeteciler haber amaçlı olarak siyasileri takip ederken çoğu zaman korumaların dirsek darbelerine, azarlamalarına, terslemelerine veya gereksiz engellemelerine muhatap oluyoruz.

Tam da en iyi kareyi yakalamışken, bir koruma gereksiz yere elini kürek gibi objektifin önüne uzatıveriyor. Ancak biz bu davranışları yüzünden onları olur olmaz hâkim karşısına oturtmuyoruz, onlardan maddi manevi tazminat talebinde bulunmuyoruz.

Siz bir de en doğal demokratik haklarını kullanarak taleplerini dile getiren göstericilerin yediği tazyikli su, biber gazı ve polis copunu düşünün. Göstericiler muhatap oldukları ve ‘meşru’ olduğu iddia edilen fiziksel şiddet karşısında ‘hamama giren terler’ düsturunca gık bile demezken; siyasilerin tehdit potansiyeli gerçekte sıfır olan patavatsızlıklar yüzünden bu kadar alınmaları neden?

Yaptıkları işin doğası, aldıkları kararların toplumsal düzeydeki sonuçları ve seçilmiş olma nitelikleri politikacıların fiziksel şiddet düzlemine kaymadığı sürece her türlü sert eleştiriyi ve siyasi eylemi kaldırabilmelerini gerektiriyor.