‘Mübarek mikrop’ yazısına tepkiler ve ibretlik bir sabun hikâyesi (2)

‘Mübarek mikrop’ yazısına tepkiler ve ibretlik bir sabun hikâyesi (2)

‘Mübarek mikrop…’ başlıklı yazım yayına girdikten yaklaşık bir saat sonra telefonum çaldı. Arayan Kemal Bey idi. Facebook aracılığı ile yazımı okuyan Kemal Bey yazı ile ilgili tepkisini dile getirmek için bir şekilde telefonunu bulup bana ulaşmıştı. Yazı için önce nazikâne teşekkür eden Kemal Bey lafını eğip bükmeden “yazınız bir yanlışı, hastalığı ortaya koyuyor. Ancak bir

DR. ÜNAL BİLİR 22 Nisan 2020 DR. ÜNAL BİLİR

‘Mübarek mikrop…’ başlıklı yazım yayına girdikten yaklaşık bir saat sonra telefonum çaldı. Arayan Kemal Bey idi. Facebook aracılığı ile yazımı okuyan Kemal Bey yazı ile ilgili tepkisini dile getirmek için bir şekilde telefonunu bulup bana ulaşmıştı.

Yazı için önce nazikâne teşekkür eden Kemal Bey lafını eğip bükmeden “yazınız bir yanlışı, hastalığı ortaya koyuyor. Ancak bir çözüm, reçete önerisinde bulunmadan sadece suçluyor” dedi. Ardından da harika bir hikâye ile soruna nasıl yapıcı şekilde yaklaşılabileceğini anlattı.

Kemal Bey’in üslup ve sohbeti öylesine tatlı, yaklaşımı o kadar samimiydi ki kendisinden izin alarak anlattıklarını sizlerle paylaşma gereği duydum.

17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen Gölcük depreminin akabinde çıkartılan bedelli askerlik uygulamasından yararlanan Kemal Bey asker ocağında ilginç bir sabun hikâyesi yaşamış. 28 günlük vatani görevini Malatya Ulaştırma Birliği’nde adı sanı olan sanatçı, gazeteci, iş adamı ve mülki idare amirleri ile birlikte yapan Kemal Bey’in anlattığına göre ilkin ağustos sıcağında bir hafta su yüzü görmemişler.

Banyo günü onları hamamın önünde toplayan uzman çavuş askerde banyo yapmanın adabını anlattıktan sonra şunları söylemiş: Devlet kanun gereği askere belli aralıklarla sabun veya sabun parası verir. Çoğunuzun devletin vereceği sabun parasına itibar etmeyeceğini biliyorum.

Ancak ben devletin bize emanet ettiği parayı usulüne uygun kullanmak ve üstlerime hesap vermek zorundayım. Şimdi size samimiyetle soruyorum. Eğer içinizde bu sabun parasını almak isteyen varsa hemen söylesin, kendisine teslim edelim.

Eğer almayacaksanız bu parayı bağışladığınıza dair imza verin. Biz bu parayla yoksul çocuklara iç çamaşırı alıyoruz. İster inanın ister inanmayın, ama buraya gelip devletin verdiği iki kat fanila ve donla askerliğini tamamlayan yahut da o paramparça olmuş iç çamaşırları ile şehit olup giden fakir çocuklar var. O yüzden ya devletin size verdiği savun parasını alın ya da onu gönülden helal edin.

Asker ocağındaki sabun hikâyesini yeniden yaşıyormuşçasına anlatan Kemal Bey ardından şunları söyledi: Keşke yazınızdaki arkadaşlar da fedakârca iftar yemeği hazırlayan ablalara, sırtında masa sandalye taşıyan kardeşlere şunu deselerdi: Yıllardan beri sırf Allah rızası için, karşılık beklemeden bu iftarları organize ediyorsunuz.

Yaptığınız Allah katında kabul görmüş olmalı ki devlet bu işleri daha kapsamlı bir şekilde yapmanız için şimdi mali destek veriyor. Eğer arzu ederseniz devletin verdiği parayı masraflarınızın karşılığı olarak size vermek isteriz. Yok emeğinizin karşılığını Allah’tan almak istiyorsanız, bu parayı başka amaçlara matuf kullanmak için sizlerden müsaade istiyoruz.

Kemal Bey konuşmasını “Eğer arkadaşlar bizim uzman çavuş gibi şeffaf olsalardı, hesap kaygısı taşısalardı ne Allah’ın bir kulu bu yaşananlardan rahatsızlık duyar, ne de böylesine güzel bir işe gölge düşerdi” diyerek noktaladı.

Ne dersiniz sevgili dostlar?

Bir ay boyunca kâh evinde kâh derneklerde iftar yemeği hazırlayan, bulaşık yıkayan, çırpınan eli öpülesi kadınlara karşı birazcık şeffaf olmak, uzman çavuş gibi ‘hesap’ verme inceliğini göstermek bu kadar zor muydu?