Brexit sonrası AB ve İngiltere

Brexit sonrası AB ve İngiltere

İngiliz siyasetinin yalnızlık kavramı ile ilginç bir bağı var. 19. yüzyıl sonunda Kıta Avrupası’na karşı ‘muhteşem/değerli yalnızlık’ siyasetini hayata geçiren İngilizler, isim hakkı dönemin Kanada Maliye Bakanı George E. Foster’a ait olan bu dış politika kavramını siyasi tarih sayfalarına kalıcı şekilde yazdırdı. Aradan yüzyıldan fazla bir zaman geçti. Yalnızlık kavramı İngiliz siyasi hayatında geçtiğimiz yıl

DR. ÜNAL BİLİR 29 Temmuz 2019 DR. ÜNAL BİLİR

İngiliz siyasetinin yalnızlık kavramı ile ilginç bir bağı var. 19. yüzyıl sonunda Kıta Avrupası’na karşı ‘muhteşem/değerli yalnızlık’ siyasetini hayata geçiren İngilizler, isim hakkı dönemin Kanada Maliye Bakanı George E. Foster’a ait olan bu dış politika kavramını siyasi tarih sayfalarına kalıcı şekilde yazdırdı.

Aradan yüzyıldan fazla bir zaman geçti. Yalnızlık kavramı İngiliz siyasi hayatında geçtiğimiz yıl bir kez daha gündeme geldi. Hatırlanacağı üzere, Tracey Crouch yalnızlıktan yakınan 9 milyon Britanya vatandaşının sorunlarına çözüm bulması için görevlendirilirken, aynı zamanda ‘tarihin yalnızlıktan sorumlu ilk bakanı’ unvanını da almış oldu.

Küresel dünya düzeninin yeniden şekillendiği bir dönemde İngilizlerin AB’den ayrılma yönünde karar alması muhteşem yalnızlığa bir dönüş mü, bunu zaman gösterecek. Gerçek olan İngiltere’nin Brexit sayesinde Kıta Avrupası ile bir kez daha yollarını ayırma gereği duyması.

Her boşanmada olduğu gibi İngiltere’nin AB’den ayrılma süreci de mal mülk konusundaki anlaşmazlık nedeniyle uzadı. Ancak çiçeği burnunda Başbakan Boris Johnson’a göre ayrılık 31 Ekim 2019 tarihinde her hâlükârda gerçekleşecek.

Peki ya sonrasında neler olacak?

Avrupa Birliği perspektifinden bakıldığında İngiltere ısrarla talep ettiği bu ayrılıktan uzun vadede zararlı çıkacak. Çünkü AB’ye göre İngiltere yeniden şekillenen küresel ticari düzendeki pazarlık gücünü kaybedecek.

Aralarında Fransa ve Almanya gibi iki güçlü ülkenin bulunduğu 27 üyeli AB’nin masadaki pazarlık gücü ile İngiltere’nin kozları arasında büyük bir uçurum olduğunu düşünen AB aktörleri, ayrılığın ekonomik anlamda birlik içinde ciddi bir hasara yol açmayacağı görüşünde.

İngiltere ise bugüne değin üyelik sözleşmesi gereği AB kasalarına ödediği parayı kendi ekonomisini güçlendirmek için harcamanın daha akıllıca olduğunu düşünüyor.

AB’nin Almanya ve Fransa’nın çıkar dengeleri üzerine kurulu olmasından sürekli yakınan İngiltere, büyük oranda Alman ve Fransız çıkarlarına odaklı AB dış ticaret politikasının kendileri için ayak bağı olduğu düşüncesinde. Çünkü AB ile ABD’yi karşı karşıya getiren gümrük anlaşmazlıkları İngiltere için bir sorun teşkil etmiyor. Bu anlamda ABD Başkanı Trump’ın Johnson göreve gelir gelmez iki ülke arasındaki ticari ilişki hacmini beş kat büyütecek bir anlaşma önerisiyle İngiltere’nin kapısını çalması hiç de boşuna değil.

Brexit’in siyasi boyutuna baktığımızda AB ülkeleri daha da rahat gözüküyor. Konuya ilişkin olarak AB basınında çıkan siyasi haberlerin ortak paydasını İngiltere gibi güçlü bir ‘hayırcı ülkeden kurtulmanın sevinci’ oluşturuyor. AB’nin ekonomik, siyasi hatta askerî bütünleşme yönünde attığı her adıma taş koyması ile hafızalara kazınan İngiltere’nin birliği terk etmesinden duyulan gizli memnuniyet gözlerden kaçmıyor.

AB’nin güçlü ülkeleri gündeme aldıkları her köklü düzenlemeye yönelik küçük üyelerden gelen itirazları kolayca bertaraf ederken, İngiltere’nin itirazları karşısında ciddi bir efor sarf etmek zorunda kalıyordu. Siyasi anlamda bugüne değin adeta AB’nin el freni gibi işlev gören İngiltere, özellikle Fransa ve Almanya’nın arzuladığı her adımı engelleme, yavaşlatma veya sulandırma konusunda başarılı bir karneye sahip.

Böylesi muhalif bir ülkenin ayrılması AB’nin güçlü üyeleri için rahatlama anlamına gelse de herkesin farkında olduğu diğer bir gerçek şu: İngiltere AB’yi terk etse de Avrupa kıtasından elini eteğini çekecek değil. İngiltere’nin bu anlamda Brexit sonrasında AB için zor bir komşu olacağı kesin.