Hevâ tehlikesi nedir, nasıl kurtulabiliriz?

Sevgili Devin Yazar, Furkan Suresi, 43. cü ayette: “Hevâsını ilah edinen kimseyi gördün mü?” deniliyor. Hevamıza uyduğumuz zaman şirk mi işlemiş oluyoruz? İnsan olmanın gereği zaman zaman maalesef nefsimize uyuyoruz. Tövbe, istiğfar ediyoruz ama yine de hevamıza uyabiliyoruz. Bu durumda hevamızı ilahlaştırmış mı oluyoruz? Tunç    Sevgili Tunç kardeşim, Sormuş olduğunuz ayetin meali kısaca şöyle:

DEVİN YAZAR 27 Haziran 2018 DEVİN YAZAR

Sevgili Devin Yazar, Furkan Suresi, 43. cü ayette: “Hevâsını ilah edinen kimseyi gördün mü?” deniliyor. Hevamıza uyduğumuz zaman şirk mi işlemiş oluyoruz? İnsan olmanın gereği zaman zaman maalesef nefsimize uyuyoruz. Tövbe, istiğfar ediyoruz ama yine de hevamıza uyabiliyoruz. Bu durumda hevamızı ilahlaştırmış mı oluyoruz?

Tunç   

Sevgili Tunç kardeşim,

Sormuş olduğunuz ayetin meali kısaca şöyle:  “Hevâsını (nefsanî arzularını) kendisine ilah edinen kimseyi gördün mü? O halde (vazifen sadece tebliğ iken) onun üzerine sen mi vekîl olacaksın?” (Furkan, 43)

Zaman zaman her insan nefsine uyar ve nefsin isteklerini yapar, günaha meyleder yahut günah işler. Ancak hatasını kabul edip, tövbe ettiği takdirde Cenab-ı Hak kulunu affeder, tövbesini kabul eder.

Ayette ki “hevâsını ilah edinen kimseyi gördün mü?” ibaresinden maksat; kusurlarını kabul etmeyen, nefsinin her dediğini yapan nefsi firavunlaşmış, nefsinin istek ve arzularına itaat eden kişi demektir.

Hevâ ve hevesini İlâh edinip, Allah’ın isteklerinin önüne geçiren sonra da arzu ve tutkularının kulu kölesi olan kimseler kınanmaktadır.

Korkularınızda haklısınız. Çok hassas bir konu.

İnsanın kötü arzu, istek ve düşüncelerine hevâ denilmiştir. İnsan dünya hayatı içinde hevâ ve hevesine yöneldikçe, Allah’a verdiği sözüne vefasızlık eder. Şehvetine uydukça, iffetini kaybetmeye başlar. Öfkesine kapıldıkça, akıl tutulmaları yaşar.

Eğer kişi, kendi kusurunu görüp, tövbe ederse Allah’ın izniyle affolunur.  “Tövbe eden, günah işlememiş gibi olur.” hadis-i şerifindeki müjdeye mazhar olur.

Biraz daha açıklamam gerekirse “Hevâsını ilah edinmek”, Allah’tan gelen hayat programını bırakıp, kendisine sunulan kulluk örneği olan Peygamber’in (sav) yolunu terk edip, “ben bana yeterim, ben hayatımı düzenlemesini bilirim” düşüncesine sapmaktır.

Havanın istikrarsızlığı gibi, hevâ da dalgalıdır, gelip, geçicidir. Mümin bu geçicilik ve dağınıklıktan kurtulmalı, istikamet ve istikrara kavuşmalıdır. Hevâyı değil, vahyi dinlemelidir.

Cenâb-ı Hak hevâsını terk ederek takvâ üzere yaşayan kullarına şu müjdeyi veriyor:

“Kim de Rabbinin makamında durup hesap vermekten korkar da nefsini hevâ ve heveslerden alıkoyarsa, şüphesiz onun varacağı yer cennettir.” (Nâziât 79/40-41)

Neler yapılmalı?

Nefsin hevâsı ile mücadele Rasûlullah (s.a.v) tarafından “Büyük Cihat” olarak isimlendirilmiştir.

Hz. Câbir (r.a)’in rivâyetine göre Allah Rasûlü (s.a.v), zorlu bir seferden dönen gâzîlere:

“-En hayırlı bir şekilde geldiniz. Şimdi küçük cihattan en büyük cihada geldiniz!” buyurdu.

Onlar:

-En büyük cihat nedir?” diye sordular.

Rasûlullah (s.a.v):

“-Kulun nefis ve hevâsı ile mücâhedesidir” cevabını verdi.

Çünkü cephedeki cihat farz-ı kifâye iken, kişinin hevâsıyla cihâdı farz-ı ayındır.

Peygamber Efendimiz, nefsin hevâ ve hevesine karşı pek çok ikazda bulunmuştur. Bazıları şunlardır:

  • “Ümmetim adına en çok korktuğum şey; nefislerinin hevâlarına uymalarıdır.”
  • “Akıllı kişi, nefsine hâkim olup onu hesaba çekerek ölüm ötesi için çalışandır. Ahmak da nefsini hevâsına tâbî kıldığı hâlde Allah’tan (hayır) umandır.”
  • “Allah’tan başka kendilerine ibadet olunan sahte ilahların, Allah yanında en kötüsü, kişinin hevâsıdır.”

İbrâhim bin Edhem Hazretleri der ki:

Cihâdın en şiddetlisi hevâ ile mücâhededir. Kim nefsini hevâsından menederse dünyadan ve onun belâlarından rahata kavuşur. Onun eziyet ve sıkıntılarından korunmuş ve selâmete ermiş olur.”

Bu sebeple Allah dostları, nefsin hevâ ve heveslerini, dînî ve ahlâkî hayatları için en büyük tehlike olarak görmüşlerdir.

Bediüzzaman hazretlerinin bu ayetle ilgili yorumu çok orijinaldir:

“İnsan, cibilliyeti (aslı) ve yaratılışı cihetiyle nefsini sever. Belki evvelen ve bizzat yalnız zatını sever, başka her şeyi nefsine feda eder. Allah’a layık bir tarzda nefsini medheder (Cenab-ı Hakk’a karşı yapması gereken övgüyü nefsine karşı yapar). Cenab-ı Hakk’a layık bir tenzîh ile nefsini ayıplardan uzak görür. Elden geldiği kadar kusurları kendine layık görmez ve kabul etmez. Nefsine tapar, şiddetle müdafaa eder. Hatta fıtratında emaneten verilen ve Ma‘bud-ı Hakiki’nin (hakiki ibadete layık olan Allah’ın) hamd ve tesbihi için ona verilen cihazları ve kabiliyetleri kendi nefsine sarf ederek: “Hevasını (nefsani arzularını) kendisine ilah edinen kimse” ayetinin sırrına mazhar olur, kendini görür, kendine güvenir, kendini beğenir (nefsini ilahlaştırır).” (Sözler, 17. Söz, 85)

Nefsin ve hevanın kötü arzu ve isteklerinden kurtulup, huzurlu bir hayat yaşamanızı dilerim.