Deli bir soru

Kafamı kemirir durur son iki gündür. Harika bir toplantının bana hediyesi. Başka faktörler de vardır belki. Ama sanki bu soru kritik bir kapıyı açacak. Düşünce dünyamda tüm dengeler değişebilir. Zorlamalı mıyım, bilemedim şimdi.

SEDAT İLHAN 11 Şubat 2024 YAZARLAR

Değişimi severim. Her ne kadar acıtsa da. Gelişim böyle bir şey çünkü. Veya gelişememenin, değişememenin bedeli çok daha ağır. Bu satırlarda yine o sorunun izleri var. Ürkütücü, gizemli…

Toplantı çok harika idi. Bir akademisyen anlattı tecrübelerini, bildiklerini. Her cümlesinin altına imzamı atarım. Farklı bir bakış açısı ile aynı şeyleri konuşuyor olmak tezlerimi ispatlamakta. Ve bu bana huzur veriyor.

Özetle, insan kendi gerçeğini bulmalı, der. Özgürce, özgünce. Mutluluk veya iç huzur böyle mümkün olabilir. Dört tane düşünce yanlışımızdan bahseder. Birisi toptancılık.

Bazı itirazlar geldi. Hazır cevaplar, çözümler istenmekte. Mutluluğun bir bedeli olsa, pazarda satılan elma, armut, patetes, soğan gibi. Veya özlemlerimiz gerçek olsa, herkes bizim gibi düşünse, söylese, harfi harfine. Din problem üretiyor, bizi geri bırakıyor, kaldıralım gitsin. Herkes yarın ne yiyeceğini düşünmesin. Ekmek gelsin bir yerden ama nereden. Birilerinin adına kararlar verme. Velev ki doğru olsun, bir karşılığı yok oysa.

Düşünce sistemimizdeki her formülün bir dayanağı var. Ve herkes kendisince haklı. Bunu inanarak söylüyorum. Kabul etmek zor olsa da hatta anlamsız gelse de. Kaos gibi veya.

Çünkü herkes problemi görüyor ve kendisince bir çözüm üretiyor. Toptancı bir yaklaşım ile tümden ret ederek yapıyor bunu. Tarafları hesaba katmadan yapıyor. Ve çözümün bir parçası olmayı denemeden. Benim gördüklerim, hissettiklerim bunlar.

Bir katılımcı toprak ile uğraştığını söyledi. Solucanlarla konuşarak huzur buluyormuş. Bu mümkün. Ancak insanlardan uzaklaşmak anlamına gelmemeli. Aslında yazarken gördüm takıldığım noktayı. Kendimi solucanlarla konuşurken düşünemiyorum çünkü. Bu kişinin nasıl bir yaşanmışlık, tecrübe, arayış ve buluşlar sonrası kendisini doğaya saldığını bilmeden.

İnsanları değiştirmeye çalışmak? Mümkün ama değiştirmeyi hayal bile etmeden. Bu tezim yanlış mı? Veya altyapısını nasıl doldurmalıyım sizce?

Toprak ile dost, dostum, benim hayallerimi gerçeklemiş, görünen bu. Umarım insanlara küsmeden yapmıştır bunu. Yine önyargılarım devrede.

Özetle sorum şu. Sonsuzluğu istiyor muyuz? Sonsuz yaşamak, sayılamayacak kadar para, evler, arabalar, adalar, belki de gezegenler…

Bunun işaretleri görülmekte. Geleceğe dair planlar, kalıcı bir şeyler bırakma isteği. Bize yaramasa da, bilemeyeceğimiz, hissedemeyeceğimiz halde. Unutulmamak…

Veya sonsuzluğu istemek bir rahatsızlık, hata, düşünce sapması olabilir mi? Ben istiyorum. Elde edemeyeceğimi bildiğim halde. Sonsuzluğu düşününce ürperiyorum hatta. Cebimde bozuk paralar olur. En küçük olanını düşürürüm bazen. Bir sakız bile alamadığım halde benimdir o, benim için çok değerlidir. İnsan zenginleştikçe fakirleşiyor denilir ya. Aynen öyle bir şey. Fazla olan yüktür, yine de istiyorum. Tabii ki bunun hayatıma yansımaları önemli.

Yaşadığım sıkıntılar sadece istemekle kaldığımdandır. Eğer bir gün ulaşabilirsem sonsuzlukta, iyi – kötü farkının olmadığını görmeyi umuyorum. Veya güzel – çirkin farkını görmemeye, farklılıkları fark etmemeye çalışarak sonsuzluğa açılmaya çalışıyorum,

Sonsuzluk üzerine konuşmak çok mu garip? İstemiyor muyuz? Tüm insanların hayır demeyeceğini düşündüğüm bir konuya nasıl ilgisiz kalabiliyoruz? Veya ilgisiz miyiz? İlgisiz gibi yaşamak… Merak ediyorum, nasıl bir şey, nasıl mümkün, hangi yaşanmışlıkların sonucu? Neleri inkar ediyoruz, yok sayıyoruz, ne pahasına…