Corona virüsü ve kâbus senaryoları

Geçtiğimiz hafta dünyada birbirinden önemli biz dizi siyasi olay yaşandı. Ancak dünya gündeminin bir numaralı konusu yine Corona virüsü oldu. Doğrusu başka türlü olması da pek mümkün değildi. Birinci can tatlı. Hayat söz konusu olduğunda insanlar doğal olarak diğer konulara pek ilgi duymuyor. İkincisi ise tüm karantina önlemlerine rağmen durdurulamayan hastalık yeni ölümlerle kendisini sürekli

DR. ÜNAL BİLİR 16 Şubat 2020 YAZARLAR

Geçtiğimiz hafta dünyada birbirinden önemli biz dizi siyasi olay yaşandı. Ancak dünya gündeminin bir numaralı konusu yine Corona virüsü oldu. Doğrusu başka türlü olması da pek mümkün değildi.

Birinci can tatlı. Hayat söz konusu olduğunda insanlar doğal olarak diğer konulara pek ilgi duymuyor. İkincisi ise tüm karantina önlemlerine rağmen durdurulamayan hastalık yeni ölümlerle kendisini sürekli hatırlatıyor.

Öyle ki haber ajansları konuya ilişkin haberleri kaleme alıp servis edinceye değin hastalığa bağlı ölümlerdeki sayı çoktan değişmiş oluyor. Dahası kendimizi güvende hissettiğimiz bir anda bir de bakıyoruz ki yaşadığımız ülkede yeni Corona vakaları ortaya çıkmış. Avrupa şu ana kadar nispeten rahat görünüyordu. Ancak Fransa’da yaşlı bir Corona hastasının ölümüyle birlikte durumun ciddiyeti bir kez daha netlik kazandı.

Salgınlar insanlık tarihi kadar eski ve açıkçası insanların en çok korktuğu felaketlerden biri. Örneğin Avrupa’nın ‘kara ölüm’ olarak hatırladığı, 1346-53 yılları arasında yaşanan veba salgını neredeyse 25 milyon insanın hayatına mal olmuş.

1519-20 arası Meksika’da görülen çiçek salgını 5 ila 8 milyon insanı telef ederken, kıtadaki yerlilerin büyük bir bölümü daha önce tanımadıkları bu hastalığın kurbanı olmuş. Meksika’da 1545-1576 yılları arasında etkili olan diğer salgınların bedeli ise 12 ila 15 milyon insan hayatı (Acuna-Soto, R. ve diğerleri: 2002)*. 1980 yılından beri hayatımızda olan AIDS hastalığının ardındaki HIV ise bugüne değin yaklaşık 35 milyon insanın canını almış.

İnsanlık Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan Corona virüsünün de böylesi bir salgına dönüşmesinden korkuyor. Her ne kadar hasta sayısı ile hastalığa bağlı ölüm vakası az gibi görünse de virüsün yayılma hızı ve mutasyon yeteneği oldukça kaygı verici.

Öyle ki Çin’in aldığı olağanüstü önlemlere rağmen hastalık şu ana kadar yaklaşık 67 bin kişiye bulaşırken, 1500’den fazla kişi de hastalık nedeniyle hayatını kaybetmiş durumda. Tabii ki yazımız size ulaşıncaya değin bu rakamlar çoktan değişmiş olacak. Virüsün Çin dışında 600’den fazla insana bulaştığını düşünecek olursanız hastalık çoktan uzmanların ‘pandemic’ olarak adlandırdığı evreye/boyuta ulaşmış durumda.

Görünen o ki hastalığın küresel koşullarda bundan sonra hızla diğer ülke veya kıtalara yayılması ve kitlesel ölümlere neden olması kuvvetli bir ihtimal. Ve bu ihtimal gerek devletlerin gerekse uluslararası sağlık örgütlerinin kâbus senaryosu. Neden derseniz? Birincisi her ülke Çin gibi bu hastalıkla mücadelede edebilecek finansal ve bürokratik kaynaklara sahip değil. Kaldı ki Çin’in virüsle mücadele etmek için devreye soktuğu ‘komünist tedbirler’ oldukça tartışmalı ve dünyanın diğer ülkelerinde bunların benzer şekilde uygulanması etik veya sistemsel olarak mümkün değil.

Örneğin Avrupa’da Çin’de olduğu gibi hastalar evini terk etmesin diye onların kapılarını kaynakla sabitlemeniz olası değil. Birçok ülkenin Çin gibi rekor bir sürede özel bir hastane inşa etme imkânı da yok.

Bu yönüyle baktığımızda hastalığın özellikle yoksul ülkelere yayılması durumunda ortaya insani bir felaketin çıkması işten bile değil. O yüzden dikkat ederseniz Çin’in politikalarını sürekli eleştiren çevreler Pekin’in tartışmalı karantina önlemleri bağlamında susmayı tercih ediyor. Tabir yerindeyse ‘Corona virüsünü bize bulaştırmayan Çin bin yaşasın’ demeye getiriyorlar.

Umudumuz Çinli yetkililerin hasta hakları konusunda daha duyarlı davranarak, virüsün yayılmasını bir an önce durdurması.

*https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2730237/