Tatilde çocuklar derse çalışmasın, işte çalışsınlar

Almanya’da tatiller başladı. Okulların tatile girmesi; yıl boyu yorulan öğrenciler için dinlenme imkanı olduğu gibi anne babalar için de soluklanma, nefes alma fırsatıdır. Yıl boyunca anne babalar programlarını ve uyku saatlerini çocukların okul saatlerine göre ayarladılar. Onlar da yoruldular. Dinlenmek, yorulan herkesin hakkıdır. En büyük hak sahibi öğrenciler. Doya doya dinlensinler. Fakat “dinlenmekten” ne anlıyoruz?

ÇELEBİ EFENDİ 14 Temmuz 2017

Almanya’da tatiller başladı.

Okulların tatile girmesi; yıl boyu yorulan öğrenciler için dinlenme imkanı olduğu gibi anne babalar için de soluklanma, nefes alma fırsatıdır.

Yıl boyunca anne babalar programlarını ve uyku saatlerini çocukların okul saatlerine göre ayarladılar. Onlar da yoruldular. Dinlenmek, yorulan herkesin hakkıdır. En büyük hak sahibi öğrenciler. Doya doya dinlensinler.

Fakat “dinlenmekten” ne anlıyoruz? Sadece amaçsız, hedefsiz, ilkesiz “aylak, aylak” gezmek, atıl konumda bulunup tembellik etmek dinlenmek değildir.

Bu çeşit dinlenme denemeleri, çalışmaktan daha çok yorar insanı. Ruhu hırpalar, tahrip eder.

Yaz tatili, her şeyin bir köşeye itildiği, bütün gün televizyon seyredilip bilgisayarla oynanan, dışarı çıkıp eğlenilen, gece geç yatılan, öğle vakti kalkılan bir dönem değildir.
Böyle bir tatil öğrenciye zarar verir. Bu düzene/düzensizliğe alışık olmayan fizyolojik yapı önceleri zorlanır, daha sonrasında ise yavaş yavaş fizyolojik bir tembellik ortaya çıkar. Tatil bitiminde ise, tatil boyunca tembelliğe alışan bünye okul açıldığında eski düzenine dönebilmek için zorlanabileceği gibi uzun bir süre kendini toparlayamayabilir.

O zaman tatilden döndüm tatile ihtiyacım var denilir.

Bu nedenle tatil, hem dinlenme zamanı hem de okul zamanlarına oranla daha hafif çalışma programlarının uygulandığı bir zaman dilimi olmalıdır.

Çalışmaktan amacım sadece ders çalışmak değil, para kazanılacak bir işte çalışmayı öneriyorum.

Bilinçsizlik nedeniyle birçok öğrenci tatil boyunca bütün gün televizyon seyrederek, geceleri geç saatlerde yatarak, gezip eğlenerek ya da odasına kapanıp bilgisayar başında saatlerini harcayarak geçirmektedir.

Bu tutum yanlıştır. Bu şekilde çocuk hayata ve geleceğe hazırlanmaz.

Çocuk çalışarak hayata hazırlanır

Hepimizin ideali, kendi ayakları üzerinde durabilen, medeni cesaret sahibi, beden ve ruh sağlığı yerinde çocuklar yetiştirmek. Bunun adı, çocuğu hayata hazırlamak.

Çocuğu hayata hazırlarken ona kazandırmamız gereken en önemli davranış, sorumluluk bilincidir. Sorumluluk becerisi gelişmemiş çocuk, hayata hazırlanmamış demektir.

Küçük yaştan itibaren sorumluluk duygusu gelişmemiş çocukların toplum hayatına karışması; yüzme bilmeyen kişinin okyanusa atlaması gibidir.

Hayat ile ilgili diğer değerler gibi sorumluluk da, çocuğun öncelikle anne babasından, sonra da sosyal çevresinden öğrendiği, geliştirdiği bir beceridir.

Çok sık kullanılan moda bir deyim var: “Kendi ayaklarının üzerinde durmak.„ Çocuk kendi ayaklarının üzerinde nasıl duracak? Ve bunu nerede öğrenecek?

Cevap basit. Çocuğun kendisi bizzat hayatın sorumluluğunu alacak, karşılaştığı problemlerin çözümündeki hatalarını görerek kendi çözüm yollarını, kriterlerini oluşturacak ve kendi ayakları üzerinde durmasını öğrenecektir. Deneme yanılmayla, küçük küçük adımlarla yürümesini, yüzmesini öğrendiği gibi hayatı ve hayatın gerçeklerini de öğrenecektir.

Bu öğrenme işi tatilde evde oturmakla ve kurstan kursa gitmekle olmaz. Bir işe girip çalışmakla olur. Para kazanmak, aile bütçesine destek olmak elbette ki önemli. Fakat buradaki amaç, çocuğun hayata hazırlanmasıdır.

Çalışarak bağımsızlaşan çocuk, kararlar alacak, kararlarının sonuçlarından ders çıkaracak. Hatalar da yapacak. Böylece hem kişiliğini ve karakterini oluşturacak hem de kendini, hayatı ve hayatın realitesini tanıyacaktır. Bu şekilde çocuk kütüphanede değil, işte çalışarak hayata hazırlanacaktır.

Almanya’da hepimizin ortak şikayeti; çocuklarımız şükürsüz  ve doyumsuz. Doğru.

Peki, hatamız nedir? Çocuklar ailedeki sıkıntılara, masraflara ortak olmuyorlar. Sadece rahata, konfora ortak oluyorlar.

“Ben yaşayamadım çocuğum yaşasın” veya “ben çektim çocuğum çekmesin” deyip, çocuğun hizmetçisi durumuna düşüyoruz. O, evin kralı veya kraliçesi, bizler de onun hizmetçisi.

Çocukların hayata hazırlanmaları için ders çalışmaları değil, işte çalışmaları, paranın nasıl kazanıldığını görmeleri gerekiyor.

Bu eğitimden onları yoksun bırakmayalım. Eve kapatmak yerine işe gitmelerini teşvik edelim. İşyeri bulalım, çalışsınlar.

Sosyalleşme, sosyal hayatın içine girmekle olur. Kolay gelsin.