Hac ibadetinin sembolik boyutu

Ömürde bir defa hem mal hem de bedenle yapılan hac ibadeti, baştan sona sembollerle dolu ve ibadetler arasında en sembolik olanıdır. Dış görünüşüyle sembolik davranışlardan ibaret olan hac ibadetindeki her şeklin, davranışın bir anlamı ve eğitici bir yönü vardır. Bilinçli bir hac ibadeti için, hacdaki sembollerin ne anlama geldiği, neyi temsil ettiği üzerinde kısaca durmak

ÇELEBİ EFENDİ 18 Ağustos 2017 ÇELEBİ EFENDİ

Ömürde bir defa hem mal hem de bedenle yapılan hac ibadeti, baştan sona sembollerle dolu ve ibadetler arasında en sembolik olanıdır.

Dış görünüşüyle sembolik davranışlardan ibaret olan hac ibadetindeki her şeklin, davranışın bir anlamı ve eğitici bir yönü vardır.

Bilinçli bir hac ibadeti için, hacdaki sembollerin ne anlama geldiği, neyi temsil ettiği üzerinde kısaca durmak istiyorum.

Hac, ruhun Allah’a yükselişini temsil eder. Hac, her gün beş vakit yöneldiğimiz kıbleye yöneliştir. Kesrettten vahdete, çokluktan tekliğe yönelmektir. Görmek ve görünmek için değil; erimek ve ermek için gidilir. Kendine gelmeye, kendini bulmaya, kendin olmaya gidiyorsun.

Mikat sınırı: İhrama girme noktası olan mikat, Allah ile buluşma-kavuşmayı simgeleyen haccın başladığı yer ve zamanı ifade eder. Büyük buluşmanın, beklenen randevunun gerçekleştiği yer.

İhram: İhram giymek için elbiselerden soyunmak yetmiyor. “Kötü ahlak adına ne varsa hepsinden soyunuyorum„ demektir. Kalbe ağır gelen yükleri omuzundan atmaktır.

Sosyal ve ekonomik statüleri gösteren dünyalık elbiseler, makam ve mevkiyi ortaya koyan üniformalar çıkarılır. Allah önünde herkesin eşit olduğunu sembolize eden iki basit beyaz beze bürünmekle, sadece kişiliklerini ortaya koyarlar.

İhram giyen hacı, beyaz barış bayrağını açarak Harem bölgesine, yani dokunulmazlık alanına, savaşsız bölgeye, barış alanına gelmiş olur.

İhramlı hacı, Rabbiyle, kendisiyle ve bütün kardeşleriyle barışmaya geldiğini ilan eder.

Beyaz ihramla, âdeta kefenle ölüm ve ölüm ötesi hayatın bir provası yapılır. İhram ölümü tatmaktır.

Yasaklar: İhramlı hacı, tek bir kıl bile koparamayan, helâl zevklerini dahi tadamayan teslim olmuş bir insandır. Demek hiç bir şeyin sahibi değiliz.

Telbiye: “Buyur Allah’ım buyur! Emrindeyim buyur!„ diye telbiye getiren hacı, kendisini Kâbe’sine çağıran Rabbi’nin tam önündeymiş, huzurundaymış gibi hissederek “Davetini duydum, emrine uydum, huzurunda bulunuyorum, bütün benliğimle ve içtenliğimle emrindeyim!” demiş olur.

Telbiye, renkleri, dilleri, ülkeleri ve kültürleri farklı, fakat hedef ve amaçları aynı milyonlarca Müslüman’ın hep birlikte söyledikleri ortak bir and ve paroladır.

Kâbe: Kâbe, Beyti Ma’mur’un izdüşümü ve kainatın merkezidir.

Kâbe hedef değil, belki sonsuzluğa ve manevi atmosfere geçişin başlangıcıdır. Hac yolculuğunun amacı, Kâbe değil, Kâbe’nin sahibinin rızasına ermektir. Kalbimizle Allah arasındaki uzaklığı eritmektir. Bazen Kâbenin örtüsüne tutunsan da bu uzaklık erimeyebiliyor.

Kâbe’nin, bütün Müslümanlar’ı bir noktada toplayan, her birinin ortak istikameti olma gibi birleştirici, bütünleştirici sembolik bir anlamı da bulunmaktadır.

Tavaf:  Hergün beş vakit döndüğümüz yerde, pergel gibi kalb etrafında dönmektir. Kâbe kâinatın kalbi. Tavafta kalbimiz bu kalbe ne kadar yakın olursa feyiz de o kadar fazla olur. Kalb, kalbe yakın olmalıdır. Tavaf, namaz gibidir. Tek farkı zaruret miktarı konuşulabilir.

Tavaf eden hacıların oluşturduğu tablo, bir galaksinin, milyarlarca yıldızıyla dönüşünü andıran bir manzara gibidir.

Tavafta, Hz. İbrahim ile oğlu İsmail’in, döne döne Allah’ın evini inşa ettikleri gibi, hacı da döne döne iman evini yeniden inşa etmelidir.

Hacer-i Esved:  Hacer-i Esved’i selamlama, ruhlar aleminde Allah’a vermiş olduğumuz sözü yenileme anlamına gelmektedir.

Sünnet olan mutlaka Hacer-i Esved’i öpmek değil, onu bir şekilde selamlamaktır.

Makam-ı İbrahim: Kâbe kapısının birkaç metre karşısında, sarı bir mahfaza içinde yer alan Makam-ı İbrahim denilen taşı, Hz. İbrahim’in, oğlu İsmail ile birlikte Kâbe’yi yeniden inşa ederken üzerine basıp iskele olarak kullandığına inanılmaktadır.

Tavaf sonrası kılınması vacip olan iki rekât namaz orada veya oraya yakın bir yerde kılınmaktadır. Kişi, Allah’ın nazargâhı olan kendi gönül evini yeniden inşa ederken hangi iskeleleri kullanacağını, ayağının hangi sağlam temellere basması gerektiğini düşünür.

Safa Merve arası koşu, Sa’y: Hacer validemizin ölmek üzere olan biricik İsmail’ine hayat verecek suyu arayışının hatırasının canlandırılmasıdır. Sa’y, Sohbet koridoru değildir. Bir arayıştır.

Hz. Hacer aradı ve buldu. Hz. Hacer heyecanıyla kim ne ararsa bulur. Bulamıyorsa aramıyor veya aramasını bilmiyor demektir.

Safa—Merve arasında yedi kez koşuyoruz. Kimden kaçıyoruz? Kime koşuyoruz? O’ndan kaçıyor ama yine O’na koşuyoruz. O’nun kahrından kaçıp yine O’nun lûtfuna koşuyoruz aslında. O’nun bu halimizle bizi ancak ateşe lâyık gören adaletinden, O’nun lâyık olmadığımız halde cenneti ihsan eden fazlına koşuyoruz.

Şimdi Arafat’ta vakfedeyiz. Vakfe, durmak demek. Gelecek yazımızda Arafat’tan devam edeceğiz.