Hep yarınlar için yaşıyoruz sanki. Bugün var ama yarına beklentimiz daha yüksek. İnsanların çoğunluğu ya geçmişte yada gelecekte yaşamayı tercih ediyorlar. Oysa ki, bugünün yaşanması, an da kalınması, yaptığın işin hissedilmesi çok daha mı zor ki zihinler gelecek veya geçmişe link atıp duruyor.
Neden acaba bugünü yaşamadan yarına odaklanırız? Gerçek olan ise yarın daha gelmemiştir ve belki de bizim için gelmeyecektir de. Geçmişin travmaları veya özlemleri, geleceğin kaygısı veya gizemi mi belki de bizi bugünde kalmamazı zorlaştırıyor olabilir.
Bu konuda zihnimizin nasıl çalıştığını, duygularımızın, beklentilerimizin nasıl etkilendiğini ele almaya çalışalım.
Birinci neden, insan doğasındaki belirsizliğe karşı duyulan doğal bir endişedir. Geleceği kontrol etme arzusu, bugünkü eylemlerimizi yarını güvence altına alma isteği ile birleşir. Bu, insanların geleceği planlamak ve beklenmedik durumlarla başa çıkmak için bir savunma mekanizması geliştirmesine yol açar. İkinci olarak, toplumsal baskı ve beklentiler de geleceğe odaklanmamıza neden olabilr. Toplumun başarıyı genellikle uzun vadeli hedeflere ulaşmak olarak tanımlaması, bireyleri sürekli olarak geleceğe yönlendirir. Bu durum, bugünü yaşama ve anın tadını çıkarma isteğimize ket vurabilir. Ayrıca, teknolojik gelişmelerin hız kazanması yapay zeka gibi ve bilgi bombardımanı, sürekli olarak yeni hedeflere ulaşma baskısını artırabilir. Sonuçta, insanların bugünü yaşamak yerine sürekli olarak daha fazlasını elde etme çabasına yönlendirebilir. Ancak, bugünü gözardı etmek yaşamın gerçek anlamını kaçırmamıza neden olabilir.
Geleceği düşünmek elbette önemli, ancak anı yaşamak ve hissetmek de bir o kadar önemlidir. Bu konuda temel bakışımızın denge olması yani hem bugünü hem de yarını ihtiyacımız kadar kucaklamamız ve hayatın tadını, anlamını ıskalamamız demektir.
Sürekli yarına odaklanan biri genellikle gelecek hakkında yoğun bir kaygıya sahip olabilir. Bu durumu yaşayan kişi, sürekli bir endişe ve stres hissiyle birlikte gelecekle ilgili belirsizlikleri göğüslemesi elbette daha zor olacaktır.
Bir Çin’li rahibin kendisine gelen halktan bir insanın şu sorusuna: sen de benim gibi yiyorsun, benim gibi su içiyorsun ve benim gibi oturuyorsun. Ama ben senin gibi neden rahat ve huzurlu değilim?. Bu soruya rahibin verdiği cevap ise; Evet ben de senin gibi yiyorum ama ben sadece yemek yerken yediğime odaklanıyorum ve yarın yada sonraki günlerde ya yemek bulamazsama odaklanmıyorum, senin gibi su içiyorum ama sadece su içiyorum. Su içerken, daha sonra susarsam, su bulamazsamı düşünmüyorum. Evet senin gibi ben de oturuyorum, dinleniyorum. Ama ben oturduğumda sadece dinlenmek ve rahatlamak için oturuyorum. İleride şu olursa, bu olursa, söyle olursa gibi olmamış şeylerle zihnimi yormuyorum diye cevap vermiş.
Sonuç olarak, özellikle yaşadığımız toplum, içinde büyütüldüğümüz kültürel değerler bizim gelecek hakkındaki kaygı ve endişelerimizi belirleyen önemli bir etkendir. Kişilik yapımız, sağlıksız geçirilen çocukluğumuz, ekonomik kaygılarımız gibi bileşenlerde, bugünü doya doya yaşamamıza, anın farkındalığına ulaşmamıza önemli oranda olumsuz etkisinin olduğunu söyleyebiliriz.
Geçmiş adı üzerinde yaşanmış ve geçmiştir, gelecek ise henüz gelmemiştir, kendimiz için gerçek olan bugün elimizde olandır. Sevgili canlar elinizdekine odaklanın ve hazzı, huzuru, mutluluğu yakalayın…