Biliyoruz

Herşeyi hem de. Söylemlerim muhataplarıma, bilmediklerini itham etmek olarak mı algılanıyor yoksa? Çünkü bir dost sorar bunu. Bilmediğimizi mi sanıyorsunuz?

SEDAT İLHAN 18 Şubat 2024 YAZARLAR

Yarım kalan bir konuyu tamamlayabildiğimiz için çok huzurluyum. Ve yeni cümleler söylettiler dostlar, kocaman kocaman. Onlara teşekkür mü etmeliyim, bilemedim ki. Evet, onlarla birlikte düşünce dünyamın her köşesi aydınlanmakta. Ama ya hayatım?

Aslında bu serzenişim bana bakar yine de. Herkesin farklı olabileceğinin kabulüyle atıyorsam adımlarımı, benim gibi düşünen bir dost aramam anlamsız.

Özgürsen içebilirsin, demekte. Özgürsem içmeyebilirim de. Özgürlüğün tanımında içmek veya içmemek olmamalı. Tatlı bir takılma idi, farkındayım. Altyapısını bilmem mümkün değil. Veya oturup konuşabiliyorsak, bir sürü konuşacak, anlatacak, anlaşacak şey bulabiliyorsak bunda tarafların, en azından bir tarafın aşırı gayreti olmalı. Öğrenmeye, saygı göstermeye…

Bir gün anlaşıldığımı hissettiğimde, hassasiyetlerime, önceliklerime saygı ile teklif edilen herhangi bir şeyi ret etmeyebileceğimi söyledim ona. Böyle bir şey mümkün olabilir mi, bilemiyorum. Hergün kalan mesafenin sadece yarısını gittiğimizde hedefe ulaşmamız mümkün değil çünkü. Lise yıllarımdan hatırladığım bir problem çözümü veya kriter, tez.

Ama isterdim. Taraflardan birisinin istenileni ret etmemesi ve diğerinin de ret edilebilecek bir şeyi istememesi??? Mümkün değil mi bu? Veya hedefliyor muyuz böyle bir yaşamı? Ya muhataplarımız bizim değerlerimize veya ihtiyaçlarımıza saygı duymuyorsa? Onların paşa gönüllerini mi bekleyecek özgürlüğümüz?

Dostlarla sohbet ederiz bazen. İstemeden çıkmaz sokaklarda buluruz kendimizi. Ben o kadar derin düşünemem, derler. Tabii ki, kritik edemem, özgürdürler. Ama problemlerimizin nedenlerini aradığımızda bizi ürtüken bir tablo ile karşılaşmamız mümkün. Küçücük ihmallerimiz, muhataplarımızın düşüncelerini hesaba katmadan iz sürdüğümüz masumane ihtiyaçlarımız…

Ya aile hayatımız? Tüm çıplaklığımızla tanırız eşlerimizi. Yine de ayrı bireyleriz herbirimiz. Sen veya siz demek? Kelimelere takılmak anlamsız, saygı şart. Hassasiyetlerimize, isteklerimize, benliğimize…

Feminizmin temelinde ruhsal hastalıklarımız olabilir, der psikolog. Diğer bir dost itiraz eder bu söze. Hayır der, kadınlar ezilmekte. Haklıdır. Her söz haklı bir nedene dayanır. Ama çözüm başka yerlerde olabilir.

Herhangi bir varlığın dışlanması, dövülmesi, öldürülmesi asla birilerinin inisiyatifine bırakılamayacak kadar önemlidir. Toplum uzlaşmış olmalı. Cezayı uygulayan değil, ceza uygulanan kişi bunu hak ettiğini kabul etmeli, yürekten. Suç ile mücadele önceliklenmeli, suçluyu cezalandırmak kolay.

Çözümleri söyleyivermek, diğerlerinin ne yapmaları gerektiğini tanımlayıvermek? Psikolojik bir hastalığa dayanabilir, evet. İnsanlar kötülük içindedir diyenler öncelikle kötülüğün kaynağını kendi içlerinde aramalı.

Veya neden feminist olunur? Kadın hakları savunucularının genel özellikleri nelerdir? Düzenli bir aile hayatı yaşayanların bu konudaki görüşlerini de koymalı masaya. Eksik olur yoksa. Çözümü deneyimleyememişken, gerçekleyememişken yapılan isyan?

İyi bir anne, baba, eş, evlat, mutlu bir yuvaya sahip feminist yok mu sanıyorsun, diye sorar dost.

Kesinlikle hayır, vardır mutlaka. Ama yetmiyor işte, yetmiyor demek ki. Feminizmi, kötüleri konuşur dururuz hep…