Bildiğimiz Avrupa’nın sonu: Kabus geri mi dönüyor?

Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede, 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) için 6-9 Haziran tarihleri arasında seçimler düzenlendi. Resmi olmayan ilk sonuçlar AP’de merkez partilerin çoğunluğu koruyacağına, ancak Avrupa karşıtı, popülist ve aşırı sağcı partilerin adeta oy patlaması yaptığına işaret ediyor.

SEDAT LAÇİNER 15 Haziran 2024 YAZARLAR

Avrupa genelinde aşırı sağ ve merkez sağda olağandışı bir yükseliş var. Anketler bunun ipuçlarını vermiş olsa da sonuçlar yine de çok çarpıcıydı. Eğer gidişat böyle sürerse yabancı düşmanı, belki de ırkçı Avrupa’ya doğru hızla yol alınıyor. Geçmişte “neo-Nazi” olarak nitelendirilen partiler dahi bu seçimlerde Avrupa seçmeninin teveccühünü kazandı ve ekstrem sayılan gruplar kanıksanmaya, normalleştirilmeye başlandı. En kötüsü aşırı sağın yükselişi merkez partilerin politikalarını da aşırılara yakınlaştırabilir.

Aşırı sağ ve göçmen karşıtı partilerin yükselişi Avrupa’da radikalleşemeye ve bölünmeye hızlı yol alışı da gösteriyor. Daha radikal ve daha kutuplaşmış bir Avrupa’ya hazır olmalıyız. Radikalleşme ve bölünme siyasi şiddeti de getirecektir. Siyasi şiddet, AP seçimlerinden önce birçok ülkede belirmişti zaten, bundan sonra daha da artabilir… Sokak gösterileri ve devletlere karşı güvensizlik bundan beslenecek, belki de aşırı sağ partilerin iktidara yürüyüşünde sokağın büyük bir rolü olacak…

Almanya’da AfD, Fransa’da Le Pen’in Ulusal Birlik partisi veya Hollanda’da Geert Wilders’in partisinin tek başına iktidara gelmeleri çok uzak bir ihtimal gibi durmuyor… Bunlar kulağınıza imkansız gibi geliyorsa bundan 10 yıl önce bugün yaşananların da kulaklara imkansız geldiğini hatırlatmak isterim… İlk yıllarında Adolf Hitler’e hiç şans verilmediğini de unutmamışsınızdır… Faşizm, ırkçılık ve milliyetçi bağnazlık Avrupa’ya geri mi dönüyor?

AVRUPA BİRLİĞİ’NE AÇIK MESAJ, UKRAYNA İÇİN KÖTÜ HABER: Seçim sonuçlarını genel olarak değerlendirdiğimizde seçmenlerin AB kurumlarına kırmızı kart gösterdiği söylenebilir. Oyları artan partiler genelde AB kurum ve politikalarına karşı olan partiler. AB’nin yeniden yapılanmasını, hatta dağılmasını istiyorlar. Örneğin AfD’nin vaadi Almanya’yı AB’den çıkarmak… Neredeyse tüm aşırı sağ partiler AB’nin zayıflamasından, AB yerine ulusal meclislerin yetkili olmasından yana.

İkinci olarak aşırı sağ partilerin pek çoğu Ukrayna Savaşı’nı kendi savaşı olarak görmüyor… AB paralarının Ukrayna Savaşı’nda harcanmasına karşılar. Bu partilerin içinde Rusya yanlısı olanlar var. Hatta bu nedenle Rusya’nın Avrupa genelinde aşırı sağı el altından desteklediği bile söyleniyor. İşte bu partilerin oylarındaki patlama Avrupa halklarının Ukrayna Savaşı’ndan duyduğu bıkkınlığı gösteriyor. Avrupalılar Ukrayna Savaşı’nı finanse etmek istemiyorlar.

GÖÇMEN DÜŞMANLIĞI TIRMANIŞTA: Avrupa’da artan sorunlar göçmenleri açık hedef haline getirdi. Sorunlar arttıkça göçmenler “günah keçisi” olarak gösteriliyor. Aşırı sağ partilere göre göçmenler ülkeden atılmalı… Almanya’da AfD’nin bu konuda çok ileri planlar yaptığı ve sadece sığınmacıları değil, vatandaşlığa geçmiş göçmenleri de başka ülkelere göndermeyi düşündüğü ortaya çıkmıştı… AfD’den bazı isimler ilk etapta birkaç milyon yabancıyı Almanya’dan göndermeyi hayal ediyor… Almanya’da Türkler ve diğer yabancı kökenliler tedirgin. Belediyeler, meclisler ve bakanlıklar aşırı sağın eline geçtikçe göçmen düşmanı gruplar pervasızlaşabilir, göçmenlere saldırılar güvenlik güçlerince hoşgörülebilir hale gelebilir… Sağ ve aşırı sağ partilerin listelerinde yer alan bazı yabancılar nedeniyle kimi iyimser yorumcular tehlikeyi görmekte zorlanıyorlar. Bugün yükselen liberal sesler çok ama çok kısa sürede susturulur, mevsim baharken bir anda kışa dönebilir. Aman dikkat!…

Diğer taraftan, göç konusu çok karmaşık bir mevzu; artan yabancı düşmanlığı Avrupa’nın kendi ayağına sıkmasından başka bir şey değildir. Mevcut durumda bile işgücü açığı yaşayan Avrupalı işletmeler, yabancı düşmanlığı artarsa bundan en büyük zararı görebilir. Belki niteliksiz işçiler Avrupa’ya gitmeye devam eder ama kalifiye göçmenler Avrupa’dan kaçar. Şu günlerde vasıflı işgücünü kendine çekmeye çalışan Almanya, eğer yabancı düşmanlığı artarsa kendi elindeki vasıflı işgücünü dahi kaybedebilir.

Son olarak, bir tehlikeye daha dikkat çekelim: aşırı sağın yükselişi merkez partileri de aşırı çizgilere taşıyabilir. Yani toptan bir aşırılaşma yaşanabilir. Nitekim Alman muhafazakar merkez partilerde bu eğilim gözlerden kaçmıyor. CDU/CSU, AfD ile yer yer işbirliğine gidiyor, söylem paylaşımında bulunuyor…

FRANSA’DA HÜKÜMET GİDİYOR: DEPREM – Seçimlerin en dramatik etkisi herhalde Fransa’da oldu. Seçim sonuçlarını gören Macron, “sorumluluk alıyorum” dedi ve müthiş etkileri olacak bir kumar oynamaya karar verdi. Parlamento’yu fesheden Macron erken genel seçim kararı aldı… Yani Fransa’da hükümet gitti…

Macron bu kumarı kaybederse sadece Fransa’da değil tüm AB ülkelerinde bunun etkileri yıkıcı olacak. Belki de Macron’un yapmak istediği de bu: Yani seçmene “ben mi aşırı sağcılar mı?” seçimini yaptırmak… Riskli bir oyun. Macron, kendini kurtarmak için Fransa’yı ve AB’yi riske atıyor.

Fransa’da aşırı sağcı popülist Ulusal Birlik partisi, Macron’un partisi olan Rönesans’ı adeta ezdi, sandığa gömdü… Le Pen’in Ulusal Birlik partisi oyların % 31,5’ini almış görünüyor. Macron’un liberal Rönesans partisi için öngörülen ise sadece % 14,7. Başka bir deyişle, aşırı sağcı parti iktidardaki partinin oylarının iki katından fazlasını almış oldu… 2019 seçimlerinde de ilk iki sırayı bu partiler almıştı ama arada sadece 1 puanlık fark vardı. Şimdi ise aşırı sağcılar 2 misli oy almış durumda. Fransa’da üçüncü sırada ise % 14 oy alan Sosyalist Parti var. Sosyalistler biraz gayret etse Macron’un partisi üçüncü sıraya düşecek.

Macron, seçmenin Avrupa seçimlerinde mesaj verdiğini ama ulusal seçimlerde aşırı sağ popülistlere oy vermeyeceğine inanıyor. Ya yanılıyorsa?

Fransa’da, erken seçimler 30 Haziran ve 7 Temmuz tarihlerinde yapılacak. Böylece İngiltere’den sonra Fransa da erken seçime giden ikinci Avrupa ülkesi olacak. Fransa’da Cumhurbaşkanlığı seçimleri ise 2027’de.

Aşırı sağcılar, 2027’ye kadar güçlü bir muhalefet yaparak Macron’u zayıflatabilir ve 2027’de Le Pen Cumhurbaşkanı seçilebilir. Le Pen, AB ve NATO karşıtlığıyla biliniyor… Küreselleşmeye de karşı… Ulusal ve milliyetçi politikalar istiyor… Bir seferinde AB’ni dağıtmaktan bile bahsetmişti. Le Pen, Ukrayna’ya yardımlara da karşı, hatta Rusya ile flört etmekle suçlanıyor… Macron, Le Pen’in partisini “Fransa meclisindeki Rusya’nına damları” olarak suçlamıştı. Ağır bir itham…

Seçim sonuçlarını yorumlayan Le Pen, “Bu gecenin mesajı, tasfiye mesajı da dahil olmak üzere Brüksel liderlerine de hitap ediyor. Yurtsever hareketlerin bu büyük zaferi, dünya çapında ulusların geri dönüşünü gören tarihin gidişatıyla uyumludur” dedi. Le Pen’e göre AB gibi ulus üstü yapıların ve küreselleşmenin sonu geldi, bunun yerine ulusların dünyası geri geldi…

Önde gelen Sosyalist adaylardan Raphaël Glucksmann, aşırı sağın zaferini “Avrupa’nın her yerinde demokrasimizi sarsan bir dalgaya tanık oluyoruz” sözleriyle yorumladı. Haksız sayılmaz…

Kabus geri mi dönüyor? Sorulması gereken soru bu! Popülist veya “aşırı sağ” denilerek kamufle edilen aslında ırkçılık, neo-Nazicilik, köktendincilik, yıkıcı milliyetçilik ve nefret söylemleridir. Avrupa’da bu sözler artık daha az duyuluyor, en aşırı politikalar dahi kanıksanmaya, meşrulaşmaya başlıyor.