Yabancı ülkenin ceza mahkumiyetine ilişkin kararının Türk adli siciline işlenmesi mümkün mü?

Yabancı ülkenin ceza mahkumiyetine ilişkin kararının Türk adli siciline işlenmesi mümkün mü?

01.06.2005 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 2.maddesine göre; Hakkında Türk mahkemeleri veya yabancı ülke mahkemeleri tarafından kesinleşmiş ve Türk Hukukuna göre tanınan mahkûmiyet kararı bulunan Türk vatandaşları ile Türkiye’de suç işlemiş olan yabancıların kayıtları da dahil tüm adlî sicil bilgileri; mahallinde bilgisayar ortamına aktarılmasını takiben, Adalet Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik

AVUKAT ŞERİF YILMAZ 05 Şubat 2022 AVUKAT ŞERİF YILMAZ

01.06.2005 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 2.maddesine göre; Hakkında Türk mahkemeleri veya yabancı ülke mahkemeleri tarafından kesinleşmiş ve Türk Hukukuna göre tanınan mahkûmiyet kararı bulunan Türk vatandaşları ile Türkiye’de suç işlemiş olan yabancıların kayıtları da dahil tüm adlî sicil bilgileri; mahallinde bilgisayar ortamına aktarılmasını takiben, Adalet Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğündeki Merkezî Adlî Sicilde tutulur.

Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma ile ilgili olarak aynı Kanunun 4/f maddesine göre de; Türk vatandaşı hakkında yabancı mahkemeden verilmiş ve kesinleşmiş olan mahkûmiyet kararının Türk hukuku bakımından doğurduğu hak yoksunluklarına ilişkin olarak Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkemece verilen kararı üzerine adli sicile kaydediliyor.

Yine aynı Kanunun 7/2 maddesine göre yabancı devletler tarafından istenilen adlî sicil bilgileri mütekabiliyet esasına göre o devletlere verilebiliyor.

Türk vatandaşları hakkında yabancı mahkemelerce verilmiş olup belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma ile ilgili olup Türk vatandaşı hakkında yabancı mahkemeden verilmiş ve kesinleşmiş olan mahkûmiyet kararının Türk hukuku bakımından doğurduğu hak yoksunluklarına ilişkin olarak Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkemece verilen karar neticesi adlî sicile kaydedilen hürriyeti bağlayıcı mahkûmiyet hükümleri, kesinleştiği tarihten itibaren mahkûmiyet kararında belirtilen sürenin geçmesiyle, Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce adlî sicil kayıtlarından çıkartılarak arşiv kaydına alınır. Adlî para cezasına mahkûmiyet hükümleri ile cezanın ertelenmesine ilişkin hükümler, adlî sicil kaydına alınmadan doğrudan arşive kaydediliyor.

Adli sicil kaydı ile adli sicil arşivine kaydı arasında fark şudur: kesinleşmiş ancak henüz infazı tamamlanmamış kararlar adli sicil kaydına işlenir. Adli sicil arşiv kaydına ise kesinleşip infazı tamamlanıp bitmiş kararlar İşlenir. İki sicil arasındaki ana fark budur. Lâkin her iki sicildeki kayıtların silinmesi, farklı şart ve sürelere tabidir. Bunu başka bir köşe yazımızda konu edineceğiz.

Elbette bu düzenlemelere göre yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarının yabancı ülke ceza mahkemelerinden aldıkları ve kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararının Türk adli siciline ve sicil arşivine kaydedilmesi onların Türkiye’deki işlerinde önlerine engel olarak çıkabiliyor. Mesela cezanın tamamı infaz edilene kadar bazı haklardan yoksun bırakılabiliyorsunuz. Yani “Yurtdışında aldığım bir ceza kararını veya mahkumiyeti Türkiye nereden bilecek?” demek yanılgıdır.

Yabancı mahkeme mahkûmiyet kararları Türkiye’ye nasıl bildiriliyor?

Suçun işlendiği yabancı ülkedeki (Ör: Almanya, Hollanda) Türk vatandaşları hakkında verilen ve kesinleşen mahkumiyete esas karar bu ülke ile Türkiye arasındaki çok taraflı veya ikili uluslararası sözleşmeler gereğince Türkiye’ye bildiriliyor.

Bu nedenle mahkûmiyet hükmü veren ülke ile Türkiye arasında böyle bir sözleşmenin mevcut olup olmadığına, varsa hükümlerine bakmak gerekir.

Bu anlamda Türkiye açısından en önemli uluslararası sözleşme 20.09.1959 tarihli Avrupa Konseyi’nin “Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardım Avrupa Sözleşmesi”dir. Bu sözleşmenin 22. maddesine göre sözleşmeye taraf ülkeler diğer taraf ülke vatandaşına ilişkin adli sicil kaydını yılda en az bir kere gönderecek. Bu sözleşme Türkiye açısından 23.03.1968 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir ve halen yürürlüktedir.

Aslında Türkiye’nin bu sözleşmeden önce de adli sicil kayıtlarının gönderilmesiyle ilgili bazı ülkelerle ikili sözleşmesi vardı. Örneğin Almanya’nın İmparatorluk olduğu dönemde Almanya Devletiyle Türk Devleti arasında yapılan ve 06.04.1931 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan “1800 sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Hükümeti Arasında Münakit İadei Mücrimin Muahedenamesi” gibi. Ancak 1959 tarihindeki çok taraflı Avrupa Sözleşmesine hem Almanya’nın hem de Türkiye’nin taraf olması ve yürürlüğe girmesiyle bu ikili sözleşme zımnen yürürlükten kalmıştır.

20.09.1959 tarihli Avrupa Konseyi’nin Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardım Avrupa Sözleşmesi’ne Türkiye ile birlikte taraf ülkeler ise şunlardır;  Almanya, Andora, Arnavutluk, Avusturya, Azerbaycan, Belçika, Bosna Hersek, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Ermenistan, Estonya, Finlandiya, Fransa, Gürcistan, Hırvatistan, Hollanda, İngiltere (Birleşik Krallık), İrlanda, İspanya, İsrail, İsveç, İsviçre, İtalya, İzlanda, Karadağ, Letonya, Litvanya, Lihteştayn, Lüksemburg, Macaristan, Makedonya, Malta, Moldova, Monako, Norveç, Polonya, Portekiz, Romanya, Rusya Federasyonu, Sırbistan, Slovakya, Slovenya, Ukrayna ve Yunanistan.

Adli sicillerin bildirilmesiyle ilgili sözleşmeye taraf olmayan ve bu ülkeler dışında Türkiye’nin yaptığı ikili sözleşmeler de vardır. Örneğin ABD ve Özbekistan gibi.

ABD ile Türkiye arasında “Suçluların Geri Verilmesi ve Ceza işlerinde Karşılıklı Yardım Antlaşması” imzalanmış 20.11.1980 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmenin 36.maddesine göre sözleşen tarafların ilgili makamları, mümkün olan en geniş ölçüde, öteki taraf uyruklarını ilgilendiren ceza mahkumiyetlerini ve daha sonraki önlemleri birbirlerine bildireceklerdir.

Yine Türkiye ile Özbekistan arasında 23.06.1994 tarihinde imzalanan ve 07.11.1997 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda Adli yardımlaşma Sözleşmesi”nin 69.maddesine göre taraf ülkeler diğer taraf ülke vatandaşına ilişkin adli sicil kaydını yılda en az bir kere gönderecektir.

Şayet Türk vatandaşının mahkumiyetine karar veren ülke ile Türkiye arasında ikili bir sözleşme de yoksa o zaman Adli Sicil Kanunu’nun 7/2 maddesine göre fiili karşılılığa bakılacaktır.

Gerek Avrupa Konseyi’nin Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardım Avrupa Sözleşmesi’ne taraf gerekse ikili sözleşme tarafı ülkelerden bazıları uygulamada kendi ülkelerinde Türk vatandaşları ile ilgili kesinleşmiş mahkûmiyet kararlarına ait adli sicil kayıtlarını yıllık olarak gönderirken bazıları her mahkûmiyet sonrası kesinleşme ile birlikte tek tek göndermektedir.

Ülkelerin bildirimleri Türkiye’de sabıka kaydına nasıl işleniyor?

Aslında yabancı mahkemeden verilen ve Türkiye’ye bildirilen kesinleşmiş mahkûmiyet kararlarının yukarıda bahsettiğimiz gibi Türk adli siciline yani sabıka kaydına işlenmesi yeni bir düzenleme değildir. Bu düzenleme 1944 ve 1990 yıllarında çıkarılan her iki Adli Sicil Kanunu’nda da vardı.

1944 yılında çıkan Adli Sicil Kanunu’nun 2/B maddesi yabancı devlet tarafından resmen bildirilen bu kararların adli sicile işleneceği açıkça belirtilirken ve bir mahkeme kararına ihtiyaç duyulduğuna ilişkin bir düzenleme bulunmuyorken, 1990 tarihli kanunun 4/C maddesinde böyle bir açık hüküm konulmadı. Buna rağmen uygulama 1944 tarihli kanuna göre devam ettirildi. Halen de bu şekilde uygulanmaya devam ediyor.

Elbette o yıllarda merkezi ağa bağlı, bilgisayar ortamında dijital kayıt tutma imkânı olmadığından aslında yabancı ülkelerden bildirilen bu mahkûmiyet kararlarının adli sicilde kaydını bulmak bugüne göre oldukça zor ve zahmetliydi. Zira adli siciller ağır ceza merkezlerinde fiziki ortamda kartekslere ve Cumhuriyet Savcılıkları bünyesindeki ilâmat bürolarındaki defterlerde tutuluyor, bunlardan elle ve göz yordamı ile tarama yapılıp sabıka kayıtları veriliyordu.

01.06.2005 tarihinde yeni Türk Ceza Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle aynı tarihte paralellik sağlamak için yeni Adli Sicil Kanunu da yürürlüğe girdi. Bu kanunun yürürlüğe girmesiyle kayıtlar dijital ortamda ve bir merkezde tutulmaya başlanınca işler biraz daha kolaylaştı.

01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5352 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile ilk defa “Tanıma” kavramı getirildi. Yani düzenlemeye göre hem bildiren ülkede kesinleşmiş bir karar olması hem de “…Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkemece verilen karar neticesi adlî sicile…” kaydı mümkün.

Ancak kanunun bu açık ifadesine rağmen maalesef uygulama bu şekilde yürütülmüyor. Uygulamada mahkûmiyet kararını ilgi ülke ya Dış İşleri Bakanlığı üzerinden Adalet Bakanlığına ya doğrudan Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğüne ya da Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğüne gönderdiğinde bildirim kaydını alan memur tarafından doğrudan adli sicil kaydına işleniyor. Yani mahkeme denetiminden geçmeden idari yolla tanıma yapılarak sabıka kaydına geçiriliyor.

Oysa Türkiye’de adli sicil ve arşiv kayıtları hem işe girişlerde hem de resmi işlemlerde vatandaşlarımızdan sıkça talep ediliyor. Aynı zamanda bu kayıtların erteleme, tekerrür, yasaklanmış hakların iadesi, infazda gözaltı/cezaevinde kalınan sürelerinin mahsubu veya mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanması gibi müesseselerin işletilmesinde vatandaşın mağduriyetine sebebiyet verebiliyor.

Hatta kanuni düzenlemeye rağmen mahkemece tanıma yapılmadan idari makamca yapılan bu uygulamaya karşı açılan bir davada Ankara 17. İdare Mahkemesi 08.01.2012 tarihli 2011/1591 E., 2012/23 K. Sayılı kararıyla yabancı mahkeme mahkumiyet kararının Türk adli siciline işlenebilmesi için Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkemece karar verilmesi gerekirken idari yolla doğrudan adli sicile işlenmesini hukuka aykırı bulup adli sicile kayıt işlemini iptal etmiş, temyiz üzerine bu karar Danıştay 10. Dairesi’nin 31.12.2013 tarihli 2012/2620 E., 2012/7162 K. Sayılı ilamı ile onanmıştır.

Bu sabıka kayıtlarının hangi şartlarla silinebileceğinin ve izlenmesi gereken yola ilişkin bilgileri başka bir köşe yazımızda konu edineceğiz.