Türk ve yabancı mahkeme mahkûmiyet kararı ve yasaklı hakların geri verilmesi

Türk ve yabancı mahkeme mahkûmiyet kararı ve yasaklı hakların geri verilmesi

Türk ceza hukukunda bazı suçlardan dolayı mahkûm alan kişilerin cezalarının infazı süresince veya ömür boyu bazı haklardan yoksun bırakılmaları söz konusudur. Süreli olarak haklardan yoksunluklar TCK’nın 53. maddesinde düzenlenmiştir. TCK 53. maddeye göre kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyeti halinde kişi bazı hakları kullanmaktan, serbest meslek erbabı olma veya tacir olarak icra etme

AVUKAT ŞERİF YILMAZ 23 Nisan 2022 AVUKAT ŞERİF YILMAZ

Türk ceza hukukunda bazı suçlardan dolayı mahkûm alan kişilerin cezalarının infazı süresince veya ömür boyu bazı haklardan yoksun bırakılmaları söz konusudur.

Süreli olarak haklardan yoksunluklar TCK’nın 53. maddesinde düzenlenmiştir. TCK 53. maddeye göre kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyeti halinde kişi bazı hakları kullanmaktan, serbest meslek erbabı olma veya tacir olarak icra etme hakkından yoksun bırakılır.

Aynı maddeye göre kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamıyor. Yani hükümlünün velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri hariç (bunlar şartla tahliye tarihine kadar) diğer hak yoksunlukları ceza tam olarak infaz edilmekle (bihakkın tahliye tarihinde) kendiliğinden sona eriyor.

Bu hak yoksunlukları hükümlünün taksirli veya bilinçli taksirli suçlardan mahkumiyetinde veya hükümlü hakkında diğer suçlardan dolayı adli para cezasına, hapis cezasından adli para cezasına veya diğer bir tedbire çevrilen adli para cezasına veya tedbire, kısa süreli hapis cezasının ertelenmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hüküm verilmesi halinde hak yoksunlukları uygulanmaz.

TCK’da sayılan ve tamamen infazı ile birlikte sonra eren bu süreli hak yoksunlukları TCK dışındaki kanunlarda bir ömür boyu hak yoksunluğuna sebep olacak şekilde düzenlenmiştir.

Bunlardan birkaç tanesini sayalım; 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 11. maddesine göre, taksirli suçlar hariç, toplam bir yıl veya daha fazla hapis veya süresi ne olursa olsun ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar, affa uğramış olsalar bile maddede sayılan bazı yüz kızartıcı suçlardan biriyle mahkûm olanlar milletvekili seçilme şartlarını yerine getiremiyor. Yani milletvekili seçilme hakkından yoksun oluyorlar.

Yine 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 85/4. maddesinde sayılan suçlardan mahkûm olanlar mesleklerini icradan men olunuyorlar ve herhangi bir ad altında müteahhitlik yapamıyorlar.

657 sayılı devlet Memurları Kanunu’nun 48/A-5 maddesine göre TCK’nın 53. maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa maddede sayılan bazı yüz kızartıcı suçlardan biriyle mahkûm olanlar devlet memuru olamıyorlar.

Anayasa’nın 76. maddesi ile TCK dışındaki bu kanunlardan dolayı ömür boyu hak yoksunlukları söz konusu olabiliyor. Bu da bir vatandaşı ömür boyu cezalandırmak demektir. Bu ise cezadan beklenen faydayı sağlamaz. Ceza hukukunun bir ilkesi de suçluyu, cezanın infazıyla tekrar topluma kazandırmaktır. Cezanın infazından sonra hükümlü ıslah olmuş, topluma yönelik tehlikesi kalkmış ve hatta topluma yararlı birey haline bile gelmiş olabilir. Bu nedenle iyi halli bir mahkûmun bazı haklarının geri verilmesi yani memnu haklarının iadesi söz konusudur.

5237 sayılı TCK’dan önce yürürlükte olan mülga 765 sayılı TCK’nın 121 ve devamı maddelerinde bu memnu hakların iadesi düzenlenmişti. Lâkin yeni 5237 sayılı TCK’da hak yoksunluklarının geri verilmesi ile ilgili bir düzenleme yapılmadı. Dolayısıyla bu kanun boşluğu sebebiyle mağduriyetler söz konusu oldu.

Bu boşluğu gören kanun koyucu nihayet 5352 sayılı yeni Adli Sicil Kanunu’na 06.12.2006 tarihli 5560 sayılı Kanun’un 38. maddesiyle “Yasaklanmış hakların geri verilmesi” başlıklı 13/A maddesini ekleyerek kanun boşluğunu doldurmuş ve mağduriyetleri önlemiş oldu.

Kısacası belirli şartların yerine getirilmesi halinde ömür boyu uygulanan hak yoksunluklarının geri iadesi yeniden mümkün hale geldi.

Daha önceki bir köşe yazımızda (*) belirttiğimiz gibi hem adli sicil veya adli sicil arşiv kaydının silinmesinde hem de burada izah ettiğimiz ömür boyu hak yoksunluklarının geri iadesinde çok önemli bir yer tutuyor.

Bu hak yoksunluklarının geri iadesinin şartlarını ve uygulamasını iki ana başlık altında izah etmek daha sağlıklı olacaktır.

  1. Genel olarak Türk mahkemesince ceza mahkumiyetine ilişkin verilen kararlar açısından

Hemen belirtelim ki, 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 13/A maddesi gereğince yasaklanmış hakların geri verilmesi ancak 5237 sayılı TCK dışında getirilen süresiz hak yoksunluklarında uygulanabilir. Zira 5237 sayılı TCK 53. maddesi ile getirilen hak yoksunlukları süreli olduğundan bu tedbirler açısından uygulanamaz.

5352 sayılı Adli Sicil Kanunu 13/A maddesine göre yasaklanmış hakların geri verilmesi için kısaca üç şart vardır. Bunlar;

  • Yukarıda da izah ettiğimiz gibi cezanın tamamen infaz edilmiş olması,
  • Cezanın tamamen infaz edildiği tarihten itibaren üç yılın geçmesi,
  • Hükümlünün bu süre içerisinde tekrar bir suç işlememiş ve günlük hayatını iyi halli devam ettirmiş olduğu yönünde mahkemeye kanaat gelmiş olması gerekiyor.

Ancak cezanın infazına genel af veya etkin pişmanlık dışında başka bir hukuki sebeple son verilmiş ise iyi halli geçirilecek süre üç yıl değil kararın kesinleştiği tarihten itibaren beş yıldır. Bu durumda geçirilecek süre mahkûm olunan hapis cezası süresine üç yıl eklenmekle bulunacak süreden daha az olamıyor.

Yukarıda sayılan şartları yerine getirdiğine inan veya tespit eden hükümlü veya vekili ya hükmü veren mahkemeye ya da hükümlü kişi, hükmü veren mahkemenin yargı çevresi dışında ikamet ediyorsa ikametinin bulunduğu yerdeki aynı derecedeki mahkemeye yazılı olarak başvurmalı. Örneğin ceza hükmünü Kırşehir 2. Asliye Ceza Mahkemesi vermiş ise ya bu mahkemeye ya da Trabzon’da ikamet ediyorsa Trabzon Nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesine başvuru yapılmalı.

Talebi alan yetkili ceza mahkemesi, Cumhuriyet Savcısının da mütalaasını alarak dosya üzerinden karar verebileceği gibi hükümlünün Cumhuriyet Savcısının huzurunda dinlenmesi için duruşma açarak da karar verebilir. Hâkim talebi ister kabul etsin ister reddetsin tüm masraflar hükümlü tarafından ödenir.

Mahkemece, hükümlü hakkında yasaklanmış hakların iadesi kararı verilmesi halinde kişi yasaklanmış tüm haklarına kavuşur. Örneğin yukarıda belirttiğimiz kısıtlamalarda olduğu gibi kararla birlikte milletvekili seçilebilir veya müteahhitlik yapabilir. Ancak şunu da göz önünde bulundurmak gerekir ki, bu karar seçilme, atanma, mesleği icra ehliyetsizliğini kaldırmakla birlikte suça konu mahkûmiyet kararı bazı meslekler için aranan diğer şartların yerine getirilmemesi sebebi sayılarak idarece reddedilebilir.

  1. Yabancı mahkemece ceza mahkumiyetine ilişkin verilen kararlar açısından

Daha önceki köşe yazımızda (*) da belirttiğimiz gibi 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 2 ve 4/f maddesi ile 5327 sayılı TCK’nın 17. maddesindeki düzenlemeler ve amaçları birlikte nazara alındığında yabancı ülke mahkemelerince Türk vatandaşları hakkında verilen mahkumiyete ilişkin kesinleşmiş kararların Türk adli siciline kaydedilebilmesi ve hak yoksunlukları açısından hüküm ifade etmesi için mutlaka Türk hukukuna uygunluğu Cumhuriyet Savcısının istemi ile Türk mahkemesince tanınmasına karar verilmiş olması ile mümkündür.

Yani bu konuda Türk mahkemesince verilen bir tanıma kararı yoksa yabancı mahkeme tarafından Türk vatandaşı aleyhine verilmiş ve kesinleşmiş ceza mahkumiyetinin adli sicile işlenmesi ve Türkiye’de hak yoksunluğu yönünden bir sonuç doğurması mümkün değildir.

Burada dikkat edilmesi gereken birkaç husus vardır. Bunlardan birincisi TCK’nın 17. maddesinin yani yabancı mahkeme kararının hak yoksunluğu açısından Türk hukukunda hüküm ifade etmesi için Türk mahkemesince tanınmasında yabancı mahkemece verilen ceza mahkumiyetine esas suçun Türkiye’de yeniden yargılanmasının yapılamaması gerektiğidir.

Çünkü yabancı bir ülkede işlenen suçtan dolayı Türkiye’de yeniden yargılama yapılabilen durumlarda Türk mahkemesince yeniden yargılama yapılacağından ve Türk mahkemesince verilecek bir karar olacağından yabancı mahkeme kararının tanınması söz konusu olamayacaktır.

Zira TCK 17. madde “Yukarıdaki maddelerde açıklanan hallerde” ifadesiyle TCK’nun 9,10,11,12 ve 13. maddelerinde belirtilen suçları ve yargılama çeşitlerini ifade etmektedir.

Gerçekten belirtilen bu maddelere göre yabancılık unsuru taşısa bile Türk mahkemesinin yeniden yargılama yetkisi olan durumlarda Türk mahkemesince yeniden yargılama sonucu vereceği karar hak yoksunlukları açısından da geçerli olacağından yabancı mahkeme ceza mahkumiyetine ilişkin kararın tanınması diye bir şeye gerek kalmayacaktır.

İkinci dikkat edilmesi gereken husus ise, yabancı mahkemece verilen mahkumiyete ilişkin kararın Türk hukuku açısından bir hak yoksunluğuna sebebiyet verip vermediğidir. Türk mahkemesi Cumhuriyet Savcısının talebi üzerine bu hususu da göz önüne alarak inceleme yapmak zorundadır. Şayet yabancı mahkeme mahkûmiyet kararı Türk hukukunda bir hak yoksunluğuna sebebiyet vermiyorsa mahkeme hak yoksunluğu yönünden bu kararı tanımayacaktır.

Üçüncü husus talepsiz bir yargılama olamayacağından yabancı mahkeme kararının tanınması için mutlaka Cumhuriyet Savcısının talebi üzerine açılacak esasa ilişkin olmayan ancak tali bir davanın olması gerekir. Mahkeme kendiliğinden talepsiz bir konuyu yargılayamaz.

Dördüncü husus, TCK 17. maddesinin uygulanabilmesi yani yabancı mahkeme ceza mahkumiyeti kararının tanınması için kanaatimizce vatandaşımızın mutlaka Türkiye’de bulunması gerekmemesidir.

Son husus ise mahkemenin mutlaka olumlu veya olumsuz bir karar verme zorunluluğudur. TCK 17. maddesindeki emredici hükme göre burada hâkimin bir takdir hakkı yoktur.

Bütün bu mevzuat hükümlerine göre örneğin 01.01.2004 tarihinde Almanya’da çıkan bir kavgada birini bıçaklayıp neticede 01.04.2005 tarihinde kesinleşen kararla 1 yıl 5 ay hapis cezası alan ve bu cezası Almanya’da 01.06.2007 tarihinde tamamen infaz edilen Kâmil bey hakkındaki Alman ceza mahkemesi kararı mevzuattaki kanun boşluğundan dolayı hukuka açıkça aykırı olarak Türk mahkemesince tanınmadan idari yolla adli sicil kaydına işlenip daha sonra ve adli sicil arşiv kaydına alınmış ise, adli sicil ve adli sicil arşiv kaydının silinmesinde olduğu gibi öncelikle önerimiz Kâmil beyin bizzat veya vekili aracılığıyla Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü Komisyonu tarafından bu sabıka kayıtlarının silinmesini talep etmesi, talebinin reddedilmesi halinde ise bu ret kararının kendisine veya vekiline tebliğinden itibaren 60 gün içerisinde yetkili idare mahkemesine dava açılarak bu işlemin yani sabıka kaydının iptalinin istenilmesidir.

İdare mahkemesince iptal kararı verildiğinde Kâmil bey açısında Türk hukuku açısından bir sabıkaydı olmayacağı gibi buna dayalı 3 yıl beklemeyi gerektiren bir hak yoksunluğunun iadesi de gerekmeyecektir.

Şayet Kâmil beyin bu Alman ceza mahkemesi mahkûmiyet kararı Adli Sicil Kanunu’nun 2 ve 4/f maddesi ile TCK’nın 17. maddesine göre usulüne göre sabıka kaydına işlenmiş ise elbette kasti bir suç dolayısıyla bir yıldan fazla ceza mahkumiyeti aldığından hak yoksunluğu söz konusu olacaktır.

Zira tanıma ile birlikte artık Alman mahkeme kararı bir Türk mahkemesince verilen bir karar yerine geçeceğinden Kâmil bey köyünde yapılacak yerel seçimlerde muhtar adayı olmak ve seçilmek istiyorsa yasaklı haklarının geri iadesi için ikamet ettiği yerdeki Nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesine başvuracaktır.

Kâmil beyin veya vekilinin bu talebini alan Nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesi tali bir dava dosyası açacak, ceza Alman mevzuatına göre 01.06.2007 tarihinde tamamen yani bihakkın infaz edildiğinden bu tarihten itibaren üç yıl geçtiğinden bu süre içerisinde Kâmil beyin tekrar bir suç işleyip işlemediğini yine sabıka kayıtlarından kontrol edecek, iyi halli olduğuna kanaat getirmesi halinde Cumhuriyet Savcının da görüşünü alarak ister dosya üzerinden isterse duruşma açarak ve Kâmil beyi dinleyerek yasaklanmış hakların iadesine karar verecektir.

Uygulamada şayet hükümlü bu süre içerisinde herhangi bir suçtan dolayı mahkûm olmamış ise mahkemeler genellikle hükümlüyü iyi halli olarak kabul etmektedir.

Lâkin burada hemen uyaralım ki, maalesef uygulamada prosedür genellikle bu şekilde yürümüyor.

Bildirilen yabancı ülke mahkeme kararları maalesef mevzuata açıkça aykırı olarak halen Adalet Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü tarafından doğrudan idari yolla Türk vatandaşının sabıka kaydına tescil ediliyor ve bunu göre vatandaşımız yasaklı haklarının iadesi için doğrudan mahkemeye başvuruyor.

Bu durumda mahkemenin karar verebilmesi için birçok sorun çıkıyor ve karar verme sürecini uzatıyor. Şöyle ki;

Gerek çok taraflı “Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardım Avrupa Sözleşmesi”, gerek Türkiye ile yapılan iki sözleşmeler ve gerekse de fiili karşılıklılık esası gereğince yabancı ülke makamlarının yaptığı bildirimlerdeki fişlerin şekli ülkeden ülkeye değişiyor.

Türk vatandaşlarının mahkumiyetine ilişkin Türkiye’ye bildirilen fişlerde genel olarak tek bir sayfada kararın kısa özeti, suçun kesinleşme tarihi ve şahsın bazı kimlik bilgileri (ad, soyadı, doğum tarihi, doğum yeri, anne-baba adı gibi) bulunuyor.

Sözleşmelere göre bildirim fişinin olaya ilişkin bilgi içerme, mahkemenin gerekçeli kararının gönderilme ve infazın yapılıp yapılmadığı veya infazın hangi aşamada olduğunun bildirilme zorunluluğu da bulunmuyor. Çünkü bildirimde adli sicile kayıt için yabancı mahkeme kararın kesinleşmesi zorunlu ancak infazı zorunlu değildir.

Hal bu şekilde olup adli sicile idari yolla kayıt edilen mahkûmiyet kararının hangi olaya ve suça ilişkin olduğu, müştekisinin ve zarar göreninin kim olduğu, cezanın ertelenmesinin söz konusu olup olmadığı, infazının şartla tahliye, denetimli serbestlik aşamasında olup olmadığı veya tamamen infazın tamamlanıp tamamlanmadığı bilinemediğinden bu durumlar mahkemece yasaklı hakların iadesi yönünde karar verilmesini engelliyor.

Çünkü yasaklı hakların iadesinde infazın tamamen yani bihakkın infaz tarihi hem üç yıllık bekleme hem de infazdan sonra iyi halli geçirilecek sürenin başlangıcını tespit açısından çok önemlidir.

Bu noktada her ne kadar gerek çok taraflı “Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardım Avrupa Sözleşmesi”, gerek Türkiye ile yapılan iki sözleşmeler gereğince mahkeme ve Adalet Bakanlığı aracılığıyla ilgili ülke makamlarından ek bilgi istenebilse de bu çok uzun bir zaman alabiliyor ve talepte bulunan Türk vatandaşımız mağdur olabiliyor.

Bu şekilde memnu haklarının iadesi için mahkemeye başvuracak vatandaşlarımıza tavsiyemiz öncelikle ilgili ülke mahkemesinden ceza mahkumiyetine ilişkin kesinleşme şerhli gerekçeli kararı ve infazın tamamlandığına dair bir belgeyi alıp, usulüne uygun olarak Türkçeye tercüme ettirdikten sonra mahkemeye başvurmaları.

Şayet kendileri Türkiye’de bulunmalarından dolayı bu gerekçeli kararı ve infaz belgesini temin edemiyorlarsa ilgili ülke hukukunda bir avukata müracaat edip, vekaletname vererek vekilleri aracılığıyla bu belgeleri temin etmeleri ve yetkili mahkemeye başvurmaları halinde kısa sürede yasaklı haklarının iadesi yolunda karar alabileceklerdir.

(*) https://panorama-news.de/yazarlar/avukat-serif-yilmaz/turk-adli-sicilindeki-sabika-kaydi-nasil-silinir/