Osnabrück’te Osmanlı Türküne ait izler

Bu hafta sizlerle hukuki bir konuda değil, Avrupa’daki Türklerin tarihi ile ilgili bir konuyu daha doğrusu bir tespitimi paylaşmak istiyorum. Osnabrück Johannis caddesinde (Johannisstrasse) bulunan avukatlık büromuzun çaprazında tarihi Aziz Johannis Kilisesi (Johanniskirche) de bulunuyor. Bu kilisenin tam karşısında yaklaşık bir ay önce bir arkeolojik kazı yapılmaya başlayınca neyin araştırıldığını merak ettim. Kazı ekibi kazı

AVUKAT ŞERİF YILMAZ 04 Mayıs 2019 AVUKAT ŞERİF YILMAZ

Bu hafta sizlerle hukuki bir konuda değil, Avrupa’daki Türklerin tarihi ile ilgili bir konuyu daha doğrusu bir tespitimi paylaşmak istiyorum.

Osnabrück Johannis caddesinde (Johannisstrasse) bulunan avukatlık büromuzun çaprazında tarihi Aziz Johannis Kilisesi (Johanniskirche) de bulunuyor.

Bu kilisenin tam karşısında yaklaşık bir ay önce bir arkeolojik kazı yapılmaya başlayınca neyin araştırıldığını merak ettim. Kazı ekibi kazı alanını kapattığı çitlere de bilgi panoları asmış. Panodaki bilgileri okuyunca ilgimi bir ibare çekti; „… zum türkischen Kommandeur“ yani „Türk komutanına“.

Arkeolojik Kazı Alanı/Osnabrück

Bu ibare sebebiyle kazıya daha bir önem verdim. Kazı yapılan arsanın 1869 yılında „İlk Berlinli Türklerin“ soyundan gelen Aly ailesine ait olduğu bilgisine ulaştım. Gerçekten kamuoyu ile paylaşılan 1869 yılına ait tarihi krokilerde Johannisstrasse 90 nolu parselin „Aly“ ailesine ait olduğu yazıyor.

1878 tarihli krokilerde ise bu parselin Aly ailesinden Wiemann ailesine geçtiği, 1947 yılındaki krokide ise Wiemann Vakfı ile birlikte Altmann kardeşler üzerine kayıtlı olduğu anlaşılıyor.

1869, 1878 ve 1947 yıllarına ait durum krokileri

Panodaki bilgiye göre kendisi bir Alman subayı olan ve ailesi tarafından Osmanlı motifleriyle süslenen mezarı da Osnabrück Aziz Johannes Mezarlığında bulunan Friedrich Wilhelm Aly’nin (Ali) soyunun geldiği söylenen „İlk Berlinli Türkler“den Haydar Ali kim ve hikayesi nedir?

HAYDAR ALİ (ALY) KİM?

Yaptığım kısa bir araştırmada Haydar Ali’nin hikayesi de Osmanlı Devletinin 2.Viyana kuşatmasının hemen öncesi ile sonrasında Alman Prusya Krallığı prensliklerinin katıldığı savaşlarda esir alınan ve köle olarak kullanılan binlerce Osmanlının hikayeleriyle aynı. Lâkin Haydar Ali ve onun gibi sınırlı sayıda köle olarak çalıştırılanların diğerlerinden daha şanslı olduğu anlaşılıyor.

Haydar Ali’nin hikayesi konusunda yaptığım araştırmada Almanca Wikipedia,  Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yabancı Diller Alman Dili ve Eğitimi Bölümünden Dr. Altan Alperen’in 03.08.2018 tarihli Dergi Park’ın 7. Cilt, 20. Sayısında (S.623-649) yayınlanan „Viyana Kuşatmalarında Almanya’ya Esir Düşen Türkler“ başlıklı makalesi ve Haydar Ali’nin soyundan gelen Alman siyaset ve tarih bilimcisi, gazeteci Prof. Dr. Götz Haydar Aly’in 12 Ağustos 2014 tarihinde Tagesspiegel’de yayınlanan röportajından elde ettiğim bilgilere göre hikaye şu şekilde;

1684-1686 yılları arasında Macaristan’nın Osmanlı devletinden geri alındığı Budin (Almanca; Ofen, Bugünkü Budapeşte) savaşında  Brandenburg elektörü III. Friedrich’in komutanlarından General Hans Albrecht von Barfus komutasındaki Prusya (Preussen) birlikleri Osmanlı tebasından çok sayıda kadın, kız, çocuk ve askeri savaş ganimeti (Kriegsbeute) olarak esir alır. Bu esir alınan Türklerden biri de Haydar Ali isimli Türktür.

General von Barfus (veya Beyfus) diğer Türk esirlerle birlikte Haydar Ali’yi de Hannover üzerinden Berlin’e getirir. Haydar Ali’nin esir düştüğünde yaşı konusunda değişik rakamlar verilse de henüz genç yaşta olduğu konusunda fikir birliği var. Bazıları 12 veya 16 yaşında derken bazıları da 20 yaşlarındaydı diyorlar.

O dönemde soyular arasında koyu tenli veya zenci veya odalık bir Türk’e sahip olmak üstünlük vesilesi bir modaydı. Saraylarda hizmet eden esir Türklere Prusyalılar „Odalık Türk“ (Kammertürke) ismini veriyorlardı.

Bu yıllarda imparatoru seçme hakkı olan anlamına gelen ve belirli bir bölge veya ülkeyi yönetme hakkı da bulunan yani büyük dükalıktan üstte kraldan aşağı bir mevkide bulunan Brandenburg’un prens elektörü (Kurfürsten) III. Friedrich, Braunschweig ve Lüneburg düşesi Sophie Charlotte ile evlenmiş. Sophie Charlotte’e Hannover’de bulunduğu sırada Hassan adında bir Türk esir hediye edilmiş, Hassan daha sonra vaftizi ile birlikte Friedrich Wilhelm Hassan adını almıştır. Prenses Sophie Charlotte evlendiğinde ve Hannover’den Berlin’e geldiğinde bu Türk Hassan’ı da beraberinde getirmiş.

Kaynaklardan bazılarında Haydar Ali’nin elektör III. Friedrich tarafından daha sonra kraliçe olacak Sophie Charlotte’e Berlin’de hediye edildiği ifade edilse de  onun soyundan gelen tarihçi Prof. Dr. Götz Haydar Aly, Haydar Ali’nin general Beyfus tarafından Hannover’de Sophie Charlotte’e hediye edildiği ve hem Haydar Ali’nin hem de Hassan’ın  Sophie Charlotte tarafından birlikte Berlin’e götürüldüğü kanaatinde. Professör bu iddiasını Hassan’ın daha sonra yazdığı bir mektuba dayandırıyor.

VAFTİZİ, EVLENMESİ ve SARAYDAKİ YILLAR

Evlenmeden önce düşes, evlendikten sonra elektör prenses olan ancak daha sonraları Prusya kraliçesi olacak Sophie Charlotte’un saray hizmetinde bulunan bu iki esir Türk’ün görevi prensesin misafirlerini ağırlamak, öğünler arasında prensese içecek ve pasta servisi yapmak ve mektupları getirip götürmek şeklindeydi.

Her iki esir Türk de sarayın diğer hizmetçilerine göre daha iyi ve kaliteli hizmet edince kısa zamanda onlardan fazla kazanmışlar ve Haydar Ali Berlin’deki Charlottenburger Şatosunu gören Schlossstrasse üzerinde bir ev dahi yapabilmişti.

Dr. Altan Alperen’in makalesinde Haydar Ali’nin yakalandıktan 10 yıl sonra Georg Wilhelm Aly ismiyle zorla vaftiz edildiği belirtilirken (bu durumda 1696 yılında) Wikipedia’daki bilgide 13 Nisan 1692 tarihinde Elbe nehri kenarında bulunan Stendal İlçesinin Grieben kasabasında Ali ismi Aly yapılarak Christian Friedrich Aly ismiyle protestan mezhebine göre vaftiz edilmiş.

Haydar Ali daha sonra 23 Haziran 1694 tarihinde yine kendisi gibi esir bir Türk kızı olan Marusch (Osmanlıcadaki Me’ruş olabilir) ile tanışıp Berlin Katedral’inde (Dom) evlenmiştir.

Marusch da 1691 yılında Spandau şehrindeki kilisede Sophie Henriette Zollin ismiyle zorla vaftiz edilmiş. İddiaya göre çiftler evlendiklerinde Marusch 6 aylık hamiledir ve bu hamileliğinden ilk çocukları dünyaya gelmiş. Arkasından ilerleyen yıllarda çiftlerin toplam 6 çocuğu olmuştur.

Bunlar Gottfried (vaftizi 1695), Sophia Henrietta (1696), Casper Friedrich (1698), Anna Sophia (1700), Friedrich Wilhelm Ludwig (1702) ve Ernst August (1709).

Haydar Ali 1711 yılında saraydan aldığı ayrıcalıklarla Charlottenburg belediye başkanlığını devralmış, milis kuvvetlerin komutanlığını da (Dr. Altan Alperen’e göre albay rütbesindeydi) yürütmüştür.

ZOR YILLAR ve ÖLÜMÜ

Ali ailesi için zor yıllar kraliçe Sophie Charlotte’ın oğlu I. Friedrich Wilhelm’in 1713 yılında tahta geçişiyle başlamıştır. I. Friedrich Wilhelm saraydaki şahşahayı kaldırarak  masrafları kısmıştır.

Bu amaçla „Odalık Türk“ denilen Türk esirleri de görevlerinden almış maaşlarını da kesmiştir. Hal bu olunca Ali ailesi evlerini satmak ve bugünkü Oranienburger caddesindeki daha mütevazi evlerine taşınmak zorunda kalmışlar.

Bu eve taşındıktan sonra Marusch (Sophie Henriette) 27 Nisan 1716 tarihinde, Haydar Ali (Christian Friedrich Aly) ise 9 Aralık 1716 tarihinde vefat etmişler.

Orta Berlin’de (Mitte Berlin) bulunan Parochial kilisesinin ölüm kayıtlarında „Kraliyet Odalık Türk’ü bay Friedrich Aly 52 yaşında 9 Aralık 1716 tarihinde  ölmüştür“ şeklinde kayıt da bulunmakta. Aynı kayda göre 11 Aralık 1716 tarihinde de aynı kilisenin mezarlığına defnedilmiş.

HAYDAR ALİ’NİN SOYUNDAN GELEN MEŞHURLAR

Eşi ve Haydar Ali’nin ölümünden sonra 6 çocuğu da Prusya Devletinin değişik şehirlerine göç ederek hayatlarına oralarda devam etmişlerdir. Hatta bu çocuklardan ve Haydar Ali’nin torunlarından birçok isim ünlü olmuştur.

Örneğin Ernst August Wilhelm Aly (1768–1825) çok tanınmış bir eğitimci, Gottfried Friedrich Aly (1852-1913) tanınmış bir filolog ve okul politikacısı, Heinrich Tscharmann (1859-1932) tanınmış bir mimar ve Alman siyaset ve tarih bilimcisi, gazeteci Prof. Dr. Götz Haydar Aly bunlardan bir kaçı.

İşte „İlk Berlinli Türkler“den kabul edilen Haydar Ali’nin torunlarından biri de 4. Britanya-Hannover kraliyet tugayında Albay rütbesiyle süvari komutanı olarak Napolyon’a karşı savaşan ve Osnabrück’teki arkeolojik kazıda bahsi geçen  Friedrich Wilhelm Aly (1767-1832)’dir.

TORUN FRİEDRİCH WİLHELM ALY’İN OSMANLI TUĞLU MEZAR TAŞI

Hem kendi merakımı gidermek hem de siz okuyucularım için Türk soyundan gelen Friedrich Wilhelm Aly’in Osnabrück Aziz Johannes Mezarlığında (Johannisfriedhof) bulunan mezarını ziyaret edip görüntüledim.

Friedrich Wilhelm Aly’in Mezar Taşı/ Osnabrück

Ancak şunu ifade etmeliyim ki, mezar taşı çok eski olduğundan üzerindeki yazıların bir kısmı okunmuyor. İnsani sebeplerle hasar görmüş olabilir ise de ben hava şartlarından ve özellikle 2. Dünya savaşı yıllarında yaşanan olaylardan dolayı tahribata uğradığını düşünüyorum.

Gerçekten mezar taşı bir Hristiyan mezarlığında alışılmışın dışında figürlerle hemen dikkat çekiyor. Mezar taşının ön ana yüzünde bir asker figürü ile bir arma üzerinde İslâm’ın simgesi hilal ve Osmanlının simgesi tuğ açıkça görünüyor. Üst taraftaki yıldız da belirgin.
Ön yüzün alt kısmına yani tahrip olmuş kısmın altında askeri nişana benzeyen bir figür bulunuyor. Ancak bu figürün Osmanlı nişanesi mi yoksa Alman nişanesi mi olduğunu anlayamadım.

Mezar taşının her iki yan yüzlerinde Almanca yazılar arka yüzünde ise İngilizce yazı mevcut. Tahribattan dolayı yazıların bir kısmı okunamıyor.

Friedrich Wilhelm Aly’in Mezar Taşı/ Osnabrück

HAYDAR ALİ HANGİ MİLLETTENDİ?

Burada esaretinden ve vaftizinden sonra tamamen asimile olan Haydar Ali’nin milliyeti konusuna da değinelim. Her ne kadar Alman kayıtlarında Haydar Ali gibiler „Gaminet Türk- Beutetürken„ , „Odalık Türk- Kammertürke„ veya „İlk Berlinli Türkler- Erste Berliner Türken“ gibi isimlerle anılarak Türk oldukları ifade ediliyorsa da Prof. Dr. Götz Haydar Aly’in de söylediği gibi Haydar Ali’nin Türk ırkından olmama ihtimali de bulunuyor.

Zira Osmanlı Devleti o dönemde Fas’tan İran sınırlarına kadar çok geniş bir coğrafyaya hükmediyordu ve Haydar Ali’nin bu coğrafyadaki herhangi bir müslüman millete ait olması da mümkün.

Diğer yandan o yıllarda Avrupalıların Osmanlı tebasından müslüman olan herkesi „Türk“ olarak adlandırdığı da bilinen tarihi bir gerçek.

Burada benim iki tahmini var. Birinci tahminim Haydar Ali’nin isminden yola çıkarak kendisinin Balkanlarda bulunan Türk veya Balkan milletlerinden bir müslüman aileden olduğu şeklindedir.

Tahminime dayanağım ise Osmanlının Balkanları fethinden sonra buraya yerleşen Türklerin veya bu coğrafyada yaşayıp müslüman olan milletlerin (Arnavutlar, Makedonlar, Kosovalılar, Bosnalılar, Montenegrolular v.b.) tarikatta Bektaşi yolunu seçtikleri ve bu coğrafyada Bektaşiliğin yaygın olduğunu bildiren tarihi kaynaklar.

Bektaşi tarikatı mensuplarının pir olarak gördükleri İslâmın dört büyük halifesinden biri olan Hz.Ali’ye (r.a) ve Hz. Ali’nin lakabı „Haydar“ ünvanına gösterdikleri hürmetten dolayı çocuklarına „Ali“, „Haydar veya Hayder“, „Ali Haydar“ „Haydar Ali“ gibi isimler koydukları da yaşayan bir gerçek. Günümüzde bile Anadolu’da ve Balkanlarda Alevi-Bektaşi geleneğinden gelen müslümanlar arasında bu isimler yaşatılmakta, yaygın olarak kullanılmakta.

Bu nedenle „Odalık Türk“ olarak adlandırılan savaş esiri Haydar Ali’nin yakalanıp esir alındığı bugünkü Macaristan toprakları da düşünüldüğünde Bektaşi geleneğine bağlı Balkan kökenli Türk veya Balkan milletlerinden bir aileye mensup olduğunu söyleyebiliriz.

İkinci tahminim ise Orta Berlin’de (Mitte Berlin) bulunan  Parochial kilisesinin ölüm kayıtlarında 9 Aralık 1716 tarihi itibariyle 52 yaşında öldüğü bilgisi ve Osmanlıdaki yeniçeri ocağı ile yeniçeri ocağına hakim olan Bektaşi tarikatı ilişkisi sebebiyle Haydar Ali’nin devşirme olarak alınıp yeniçeri ocağında Haydar Ali ismi verilerek yetiştirilmesi ve Macaristan’da Osmanlı askeri olarak bulunması.

Şayet Parochial kilisesinin ölüm kayıtlarındaki 52 yaşı esas alırsak 1686 yılında yani esarete düştüğünde Haydar Ali 22 yaşındadır. Osmanlının sınırlarının genişlediği dönemde  Hıristiyan çocukların 8-18 yaşlarında devşirme yolu ile alınarak yeniçeri ocaklarında yetiştirildiği bilinen bir gerçek. Osmanlı sınırlarında en çok Hıristiyan teba ise yine Avrupa yani Balkanlarda bulunuyordu.

Yeniçeri ocağının en büyük bayrağının sünniliği temsil eden İmam-ı Azam bayrağı, tarikatının ise Bektaşi tarikatı olduğu da nazara alındığında Haydar Ali’nin yine Türk soyundan olmasa bile Balkan milletlerinden devşirilmiş müslüman olmuş bir yeniçeri askeri olduğu sonucuna varmak da mantıklı.

Kendisinin esaretinden sonra da sarayın milis askerlerini albay rütbesiyle komuta ettiğini, çok kısa zamanda Hıristiyan dini ve Alman kültürüne uyum sağladığını  da unutmayalım. Bu nedenlerle  kendisinin Afrika, Ortadoğu, Anadolu veya Kırım bölgesinden Budapeşte’ye gelme ihtimali çok düşük gibi görünüyor.

Elbette bunlar herhangi bir tarihi vesikaya dayanmayan ve sadece bir hukukçu olan benim şahsi tahminlerim.

İLGİNÇ KESİŞME

Konuyu araştırırken aralarında bir irtibat kurulabilir mi bilmiyorum ama ilginç bir detay ilgimi çekti; Prusya kraliçesi Sophie Charlotte ve 1869 yılı kayıtlarına göre Aly ailesine ait taşınmaz. Bu iki ögenin ortak birleşkesi Osnabrück şehri. Nasıl mı?

1869 yılından önce sözkonusu taşınmazın kime ait olduğu hususunda elimizde bir bilgi yok. Lâkin kaynaklara göre şunu iyi biliyoruz ki, Prusya kraliçesi Sophie Charlotte o dönemde adı Iburg olarak bilinen bugün Osnabrück’e bağlı bir ilçe olan Bad Iburg’daki Iburg sarayında 30 Ekim 1668 tarihinde „Piskopos Prens- Fürstbischof“ bir babanın çocuğu olarak dünyaya gelmiş.

Doğduğu oda halen bu saraydaki yerini koruyor. Beş yaşına kadar bu sarayda büyüyen Sophie Osnabrück şehir merkezinde bugün Osnabrück Üniversite binası olarak kullanılan ve o dönemde yeni yapılan Osnabrück sarayına ailesiyle birlikte taşınmış.

Bir dönem de burada ikamet ettikten sonra ve amcası Johann Friedrich’in 1679 yılında ölümü üzerine babasının Calenberg Prensliğini almasıyla ailesi Hannover şehrine taşınmıştır.

Kendisi  her ne kadar Prusya kraliçesi olsa da Hannover’de yaşamaya devam eden annesini ziyareti sırasında yakalandığı boğaz iltihabı sebebiyle 1 Şubat 1705 tarihinde Hannover’de vefat etmiştir.

Bugün bile Osnabrück Bad Iburg’da sarayın önünde bulunan gölün ismi Charlotten gölü (Charlottensee)  olarak anılmakta, gölün etrafında bulunan koşu yoluna da Charlotten kalesi halkası (Charlottenburger Ring) denilmektedir.

Iburg Sarayı ve Charlottensee/ Bad Iburg

Diğer yandan kaynakların aktardığına göre Haydar Ali ile kraliçe  Sophie Charlotte arasında sıkı bir şahsi bağ vardı. Bu husus Sophie Charlotte’nin ölümünden sonra annesinin yazdığı bir mektuptaki ifadelerden de anlaşılıyor. Hatta kraliçe ölüm yatağında iken son sözü Haydar Ali ve Hassan’a olmuş; „Adieu Ali! Adieu Hassan!- Hoşçakal Ali!, Hoşçakal Hassan!“.

Görüldüğü gibi Haydar Ali ile kraliçe Sophie Charlotte arasındaki sıkı ve samimi bağlılık, Sophie Charlotte’nin Osnabrück ve Hannover bölgesi ile sıkı bağları düşünüldüğünde üzerinde kazı yapılan ve 1869 yılı kayıtlarına göre Johannisstrasse 90 nolu Aly ailesine ait taşınmazın çok önceleri kraliçe tarafından Haydar Ali’ye veya bir veya iki nesil sonra Sophie Charlotte’un torunları tarafından yine Haydar Ali’nin torunlarına hediye edilmiş olma ihtimali olamaz mı?

Yoksa taşınmaz 4. Britanya-Hannover kraliyet tugayında Albay rütbesiyle süvari komutanı olan ve mezar taşı Osnabrück’de bulunan Haydar Ali’nin torunu Friedrich Wilhelm Aly tarafından kendi kazancı ile mi satın alındı?

Bundan sonrası uzman Türk arkeologlar ve tarihçilerin işi.