Hitler döneminde sosyal güvenlik ve çalışma hayatı

Hitler döneminde sosyal güvenlik ve çalışma hayatı

Avrupa’da 18. yüzyılda başlayıp 19.yüzyılda devam eden sanayi devrimi dolayısıyla çalışanların çalışma ve sağlık şartlarının kötüleşmesi ve 1873 yılındaki ekonomik kriz nedeniyle Alman İmparatoru Otto von Bismarck döneminde ilk defa prime dayalı sosyal güvenlik kanunî düzenlemeler yapılmaya başlanmıştır. Hatta bu düzenlemeler sadece Almanya’da değil alanında dünyada ilk düzenleme olarak kabul edilmiştir. Sosyal güvenlik ve çalışma

AVUKAT ŞERİF YILMAZ 25 Nisan 2020 AVUKAT ŞERİF YILMAZ

Avrupa’da 18. yüzyılda başlayıp 19.yüzyılda devam eden sanayi devrimi dolayısıyla çalışanların çalışma ve sağlık şartlarının kötüleşmesi ve 1873 yılındaki ekonomik kriz nedeniyle Alman İmparatoru Otto von Bismarck döneminde ilk defa prime dayalı sosyal güvenlik kanunî düzenlemeler yapılmaya başlanmıştır. Hatta bu düzenlemeler sadece Almanya’da değil alanında dünyada ilk düzenleme olarak kabul edilmiştir.

Sosyal güvenlik ve çalışma hayatı ile ilgili düzenlemeler birinci dünya savaşı yıllarında ve savaştan yenilgi ile çıkılmasının ardından kurulan Weimar Cumhuriyetinde de inişli çıkışlı şekilde devam etmiştir.

1929 yılında dünyayı derinden etkileyen ekonomik buhran Almanya’yı da uzun yıllar derinden etkilemişti. Bu durum 5.1.1919 tarihinde altı kişi ile kurulan milliyetçi, sosyalist ancak Marksizm karşıtı ideolojiye (Ulusal Sosyalist) sahip Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisinin (Nationalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei- NSDAP) liderliğini 29.7.1921 tarihinde Anton Drexler’den devralan Adolf Hitler için büyük bir fırsat olmuştu.

20.5.1928 seçimlerinde yüzde 2,6 oy ile parlamentoda 12 sandalye ile temsil edilen NSDAP buhran sonrası yapılan 14.9.1930 seçimlerinde büyük bir sıçrama yaparak yüzde 18,3 oy oranı ile 107 sandalye kazanmıştı. İlginç olan Hitler’in seçmen kesimi Katoliklerden çok Protestanlardan, şehirlerden çok köy ve kasabalardan, işçilerden daha çok orta ve üst sınıfa ait seçmenlerden oluşuyordu.

1932 yılına gelindiğinde Weimar hükümetlerinin sosyal politikalarındaki başarısızlıkla Almanya’da işsiz sayısı 5,5 milyon olmuştu. Parti programında ekonomik ve sosyal politikalara yönelik çözüm önerileri sunması dolayısıyla halkta Hitler’in partisine yönelmeler olmuştu. Bu nedenle 31.7.1932 tarihinde yapılan seçimlerde Hitler ve partisi oy oranını yüzde 37,4’e milletvekili sayısını ise 230’a taşımıştı.

Parlamentoda en çok sandalyeye sahip olmasına rağmen Hitler de hükümeti tek başına kurabilecek çoğunluğu sağlayamamıştı. Aynı daha önce Alman Sosyal Demokrat Partinin (SPD) hükümetleri gibi. Ocak 1933’de komünistlerin ülkede bir genel grevle tüm Alman ekonomisini işlemez hale getireceği veya ülkede bir iç savaş çıkaracakları endişesiyle Alman Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg 30.1.1933 tarihinde Hitler’i başbakan (Reichskanzler) olarak atadı.

Cumhurbaşkanı Hindenburg bununla Hitler’in Katolik Merkez Partisiyle bir koalisyon kurmasını arzulamıştı. Ancak bu parti ile anlaşma sağlanamadı.

Hitler başbakan olarak atanıp koalisyon çabasında iken 27.2.1933 gecesi Alman İmparatorluk Meclisinde (Reichstag) bir yangın çıktı. Bu yangının NSDAP’nın polis gücü olan Gestapo tarafından çıkartıldığından şüphelenilse de suç bir genç üzerinden komünistlere atıldı.

Bunu fırsat bilen Hitler ertesi gün anayasanın kişi temel hak ve özgürlüklerini askıya alan bir kararnameyi Cumhurbaşkanı Hindenburg’a imzalattı. Akabinde NSDAP ve Alman Ulusal Halk Partisi (DNVP) dışındaki tüm partilerin yayınları ve seçim çalışmaları durduruldu.

Bu yasakları fırsat bilen Hitler, Alman Ulusal Halk Partisinin (DNVP) desteğiyle olaydan yaklaşık bir hafta sonra 5.3.1933 tarihinde yapılan seçimlerde yüzde 43,9 oy oranı ile 288 milletvekili hak etmiş ve ilk defa tek başına iktidara gelmiştir.

İktidara gelir gelmez 23.3.1933 tarihli Parlamento oturumda sosyal demokratları baskı ile meclise almayarak 2/3 çoğunlukla “Halkta ve İmparatorlukta Sıkıntının Kaldırılmasına Dair Kanunu- Gesetz zur Behebung der Not von Volk und Reich” kabul ettirdi. Komünist 81 milletvekili zaten seçimlerden önce tutuklanmıştı.

Bu kanuna Alman tarihinde kısaca “Yetki Kanunu” deniliyor ve bu kanunla Almanya için parlamenter demokrasi dönemi sonlandırılmıştır. Zira kanun meclisin yani Reichstag’ın tüm yetkilerini 4 yıllığına Hitler hükümetine devrediyor ve devreden çıkıyordu. Kısacası Almanya için “Üçüncü Reich” ilan edilmiş, otoriter bir diktatörlük dönemi başlamıştı.

Bu tarihten sonra Hitler sosyal politikasını otoriter ideolojisine uygun olarak toplumu baskı ve kontrol altında tutmak için bir silah olarak kullanmıştır. Slogan olarak kullandığı “Kamu yararı kişisel menfaatten öncedir- Gemeinnutz geht vor Eigennutz” denilerek ırk ideolojisine dayalı Alman toplumu (Volksgemeinschaft) kavramını esas almıştır.

Bu düşünce ile ilk olarak 2.5.1933 tarihinde işçi sendikalarının tamamı kapatılmış, sendikacılık yasaklanmış ve yetkilileri hapsedilmiş, sendikalar yerine 6.5.1933 tarihinde Alman Çalışma Cephesi (Deutsche Arbeitsfront- DAF) kurulmuştur. 1933 yılı sonuna doğru işveren dernekleri de bu cepheye dahil edilmiştir.

Sendikaların kapatılmasından sadece 13 gün sonra 19.5.1933 tarihinde Çalışma Bakanlığına bağlı işçi ücretleri ile çalışma hayatını düzenlemeye yetkili bir tür kayyım sistemi olan “Çalışma Komiserliği- Treuhänder der Arbeit” kanunu çıkartıldı. Bununla artık işçiler için toplu sözleşme imkânı ortadan kaldırılmış, ücretleri ve çalışma saatlerini belirlemek tek yetkili bu komiserliğe bırakılmıştı. Elbette bu komiserlik ilk iş olarak ücretleri kısıtlamış ve çalışma saatlerini uzatmıştır.

24.1.1934 tarihinde ise “Milli Çalışmanın Düzenlenmesi Hakkında Kanun- Gesetz zur Ordnung der nationalen Arbeit“ yürürlüğe konulmuştur. Bu kanunla iş hayatında örgütlenme ve grev hakkı tamamen yasaklanmıştır. Ancak bu kanun yeterince verimli olmadığından 1935 yılında kaldırılmıştır.

Böylece 19.yüzyıl boyunca işçi hareketinin büyük mücadelelerle elde ettiği temel kazanımların hepsi geri alınmıştır. Ayrıca sözleşmeli personel olan müstahdemler (Angestellter) hakkında da kanuni düzenlemeler yapılmış ari Alman ırkından olmayanlarla iktidarın siyaseten muhalif veya güvenilir bulmadığı kişiler işten çıkartılmıştır.

1920 yılında kabul edilen gelir vergisi (Reichseinkommensteuer) Hitler zamanında 1934 yılında çıkarılan Vergi Uyarlaması Kanunu (Steueranpassungsgesetz) ile daha da pekiştirilerek geliştirilmiş, bugün bile kısmen kullanılan 1’den 4’e kadar sınıflandırılan (Steuerklassen) vergi sistemi getirilmiştir.

Nazi ideolojisine göre kadınlar çalışma hayatında istenmediğinden evli çifteler ayrı ayrı değil tek bir kişi gibi toplam gelirleri üzerinden vergilendirilmiştir ki, bu önceki uygulamaya göre daha fazla bir gelir vergisi yükü anlamına gelmekteydi.

Savaş yıllarında Hitler halka daha şirin gözükmek için 1940 yılında gece, pazar ve tatillerdeki alınan ek ücretleri vergiden muaf tutmuştur.

Hitler 1933 ile ikinci dünya savaşını başlattığı 1939 yılına kadar ülkedeki işsiz sayısını 4,8 milyondan 100 bine düşürmeyi başarmıştır. Ancak bu başarı tam olarak ülkenin her alanda gelişmesi veya çalışma hayatında atılan çeşitli adımlarla ilgi değildir. Özellikle silah sanayine yapılan büyük yatırımlar neticesi işçi istihdamına büyük gereksinim duyulmuştur. İstihdamın büyük bölümü bu sanayi koluna olmuştur.

Diğer yandan kadınlar çalışma hayatından çıkartılmış, gençler işsiz olan babalarına işlerini vermek zorunda bırakılmışlardır. 1935 yılında çıkartılan düzenleme ile 18-25 yaş aralığında bulunan kadın ve erkeklere 6 aylık çalışma zorunluluğu da getirilmiştir.

Elbette silah sanayisinin gelişmesi, bu alanda istihdam talebi işsizlik sayısını düşürmüş, hatta 1939 yılında başlayan ikinci dünya savaşı esnasında işgal edilen Avrupa ülkelerinden yabancı işçiler getirilmiştir. 1944 yazında Almanya’da 8 milyon yabancı işçi olmuştur.

Hitler ideolojisine göre sadece değerli tek sınıf insan vardır. O da ari Alman ırkı. Bu grubun her türlü hakkı vardır. Bunlar dışındaki başta Yahudiler olmak üzere azınlıklar, komünistler, sosyal demokratlar, özürlüler, çingeneler, evsizler, dilenciler, insan tüccarları ve en önemlisi de ulusal sosyalist ideolojiye muhalif sayılanlar siyasi ve sosyal haklardan yaralanamazlar. Hakeza da yaralanamamışlar, toplam kamplarında sistematik olarak soykırıma tabi tutulmuşlardır.

Otto von Bismarck döneminde kurulan sosyal güvenlik sisteminin ana yapısı Hitler’in iktidar olduğu 1933-1945 dönemde korunmuştur. Bu dönemde sosyal güvenlik alanında çeşitli kanunî değişiklikler yapılmıştır.

Bu dönemde yapılan düzenlemelerle sosyal sigortaların hizmet alanları daraltılmış işsizlik, maluliyet ve emeklilik aylık ve gelirleri büyük oranda düşürülmüştür. 6.5.1933 tarihinde kurulan Alman Çalışma Cephesi (Deutsche Arbeitsfront- DAF) ayrı ayrı olan sosyal sigorta kollarını tek çatı altında birleştirmek istemiş ise de o dönemdeki Çalışma Bakanlığı yetkilileri sebebiyle uygulanamamıştır.

Naziler sigortalı işçiyi kendi ideolojilerine kazandırmak için bazı düzenlemeler de yapmıştır. Bunlardan en önemlisi sigorta sistemini genişletecek düzenlemelerdir. Örneğin Eylül 1936’de sadece ari ırka sahip vatandaşlara evlilik ve çocuk parası (Kindergeld) getirilmiş, Aralık 1937’de sigortası olmayan ve 40 yaşın altındaki Almanlara emeklilik sigortasına girme hakkı verilmiş, 1938 yılında serbest çalışanlara (esnaf, zanaatkâr) verilen gönüllülük esasına dayalı emeklilik sigortasına tabi olma hakkı kaldırılarak zorunlu olarak sigorta sistemine alınmışlar, 1941 yılında emeklilerin de sağlık sigortasına tabi olması zorunlu hale getirilmiş, daha fazla işletmenin iş kazası sigortasına girmesi sağlanmış, daha fazla hastalık çeşidi meslek hastalığı olarak kabul edilmiştir.

Bu dönemde sosyal sigorta ile ilgili yürürlüğe konan bir düzenleme ise sigortalıların 19.yüzyıldan beri sosyal sigorta kurumu yönetiminde temsilci seçerek kendisini temsil ettirme ve oy kullanma hakkı kaldırılmıştır. Nasyonal Sosyalist ideolojinin “Liderlik İlkesi- Führerprinzip” gereğince Alman Çalışma Cephesinin (DAF) tavsiyesi üzerine İmparatorluk Sigorta Dairesinin danışma kurulunun atayacağı bir yönetici bu görevi üstlenmiştir.

Naziler tarafından anneliğin kadının en önemli görevi olduğu vurgulanmış, bu yönde toplumu motive etmek üzere çocuk ve hasta bakımı ile ev işleri ile ilgili kurslar veren kurumlar kurulmuş, çocuk yurtları oluşturulmuş, bakıma muhtaç anneler için iş ve barınma yeri tedarik edilmiş, gerekli durumlarda çocuklar bakıcı ailelere veya evlatlık olarak verilmiştir.

Hitler döneminde her sigortalının sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı vardı. Ancak bunun için hastalanan sigortalı çalışanın hastalanmadan önce sağlık tedbirlerini almak ve bu bilinçle hareket etmiş olması zorunluydu. Çünkü Nazi ideolojisine göre hastalık bir kusurdur ve hastalık nedeniyle sıklıkla çalışamayan herkes kötü hastadır, kabul edilemez.

Alman Nazi ideolojisine göre tıbbın önceliği bireylerin tedavisi değil halk sağlığıdır. Tıp, Alman Toplum Sağlığını (deutsche Volkskörper) korumalıdır. Dolayısıyla ari ırktan olmayan, komünist ve iktidarca düşman/hain ilan edilen muhalif doktorlar sağlık sigorta kasalarından faydalanarak hizmet veremezler.  1938 yılından itibaren Yahudi doktorların mesleki faaliyetleri yasaklanmış, sadece Yahudi olanları tedavi etmelerine izin verilmiştir.