Avrupalı Türk’ün AB’deki hakları ne kadar biliniyor? -1-

Avrupalı Türk’ün AB’deki hakları ne kadar biliniyor? -1-

Bu haftaki yazımızın ilk bölümünde Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET), Avrupa Topluluğu (AT) ve nihayet Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye’nin uluslararası anlaşmalarla oluşturdukları hukuki ilişkileri, Avrupalı Türklerin hakları ile ilgili oluşturulan hukuki zemini özetlemeye, gelecek haktaki yazımızda ise bu haklardan bazılarına hukukçu gözüyle örnekler vermeye çalışacağım. Bazı tarihçiler Osmanlı Devleti ile Batı Avrupa arasındaki modern Roma

AVUKAT ŞERİF YILMAZ 23 Eylül 2017 AVUKAT ŞERİF YILMAZ

Bu haftaki yazımızın ilk bölümünde Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET), Avrupa Topluluğu (AT) ve nihayet Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye’nin uluslararası anlaşmalarla oluşturdukları hukuki ilişkileri, Avrupalı Türklerin hakları ile ilgili oluşturulan hukuki zemini özetlemeye, gelecek haktaki yazımızda ise bu haklardan bazılarına hukukçu gözüyle örnekler vermeye çalışacağım.

Bazı tarihçiler Osmanlı Devleti ile Batı Avrupa arasındaki modern Roma hukuku anlamında ilk hukuki ilişkilerin 1699 tarihli Karlofça, 1718 Pasarofça ve 1774 tarihli Küçük Kaynarca Anlaşmaları ile başladığı tespitini yaparlar. (Prof.Dr. İlber Ortaylı, Avrupa ve Biz, s. 95-96, Turhan Kitabevi, Ankara 2007)

Bu hukuki ilişkiler dönem dönem yıkılan ve yeni kurulan devletlerle ve oluşturulan uluslarası birliklerle yapılan anlaşmalarla devam edegelmektedir.

Avrupa ise ekonomik birliğini oluşturmak için öncelikle  1957’de Roma Antlaşması ile Batı Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya ve Lüksemburg ülkeleri kurucu üyeler olarak Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu (AET) kuruldular.

AET, Avrupa Birliği’ni (AB) kuran 1993 tarihli Maastricht Antlaşması ile Avrupa Topluluğu (AT) adını almış, topluluğun bel kemiği olarak 2009 tarihli Lizbon Antlaşması ile dağılana kadar devam etmiş ve bu tarihten sonra AB, AT’nin yasal halefi olmuştur.

İkinci dünya savaşı sonrası ekonomik bir kalkınmaya giren Batı Avrupa ülkelerindeki işçi arzının azlığı sebebiyle yabancı ülkelerden işgücü ithal etmeye başlamışlardır.

Batı Avrupa’ya Türk göçü ise, Almanya ile 1961 yılında yapılan anlaşma ile başlar. Bunu Avusturya, Belçika ve Hollanda ile 1964’te, Fransa ile 1965’te ve İsviçre ile 1967’de yapılan benzer anlaşmalar izlemiştir. (Türkiye’den Avrupa’ya Göç, s.16, Türkiye Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu, Ankara, 1999)

1961 yılındaki bu işçi göçü anlaşması dolayısıyla Batı Avrupa ile Türkiye’nin ekonomik işbirliği süreci de başlamıştır.

Bu anlamda o dönemdeki AET ile Türkiye arasındaki ilişkiler, 12.09.1963 tarihinde imzalanıp, 01.12.1964 tarihinde yürürlüğe giren “AET ile Türkiye Arasında Bir Ortaklık Kuran Anlaşma (Ankara Anlaşması)” ile başlamıştır.

Bu temel anlaşma ve süreç içerisinde yapılan geçici anlaşmalar, karma ve ek protokollerle anlaşma gereğince oluşturulan Ortaklık Konseyi kararları AB, AET’nin yasal halefi olduğundan halen geçerli ve yürürlüktedir.

Asılda Ankara Anlaşması Türkiye’nin bugünkü AB’ye katılım anlaşmasıdır. Zira anlaşmada, Türkiye’nin, o dönemdeki ekonomik durumu göz önünde bulundurularak Topluluğa aşamalı katılımı öngörülmüş; bu bağlamda Ortaklığın hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve son dönemden oluşan kademeli bir geçiş sistemi ve planı hükme bağlanmıştır.

Ayrıca Ankara Anlaşması gereğince Ortaklığın yürütülmesini ve kademeli gelişimini temin etmek üzere bir “Ortaklık Konseyi” kurulması öngörülmüş ve kurulmuştur.

1980 ihtilalından sonra AET ile ilişkiler 1987 yılına kadar durdurulmuş ve tam üyelik başvurusundan sonra bir ivme almış ise de, Avrupalı Türkler lehine 1980 ve öncesi Ortaklık Konseyi’nin aldığı devrim nitelikli kararlar kadar hukuki koruma ve kazanımlar sağlanamamıştır.

Maalesef ne devlet yetkililerimiz ne de uzun yıllar Avrupa’da yetişen insanlarımız bu kararlar dolayısıyla AB içerisindeki haklarını bilemediklerinden aramamış/arayamamışlardır. Bugün bile etkin bir şekilde arayabildikleri de söylenemez.

Bu haklardan bazı somut örnekleri hukukçu gözüyle gelecek haftaki yazımızda yer vereceğiz.

İyi hafta sonları.