Annelik Duygusu

Bir dostumla konuşuyordum. Konu kadın hakları. Araya girmeye çalıştı. Erkek ile eşit diyeceksen sözüm var, dedi. Yok, dedim ve devam ettim sözüme. Kadın ve erkek eşit değildir. Nereden bakarsan bak, eşit olamaz. Erkek ağır işlerde çalışıyor, kadın çalışamaz gibi tezlerin hiçbir alt yapısı yok bence. Herhangi bir konuda yarıştırmak kadar saçma bir şey olamaz çünkü.

SEDAT İLHAN 30 Kasım 2022 YAZARLAR

Bir dostumla konuşuyordum. Konu kadın hakları. Araya girmeye çalıştı. Erkek ile eşit diyeceksen sözüm var, dedi. Yok, dedim ve devam ettim sözüme.

Kadın ve erkek eşit değildir. Nereden bakarsan bak, eşit olamaz. Erkek ağır işlerde çalışıyor, kadın çalışamaz gibi tezlerin hiçbir alt yapısı yok bence. Herhangi bir konuda yarıştırmak kadar saçma bir şey olamaz çünkü.

Bir başka dostuma anlattım bu diyalogu. İsyanı vardı. Neden bir başkasının ne yapması gerektiğine karar verilir durulur. Kadın ne hissediyorsa, ne istiyorsa odur, onu yapmalı. Evet, aslında bunu genellemeli de. Her insan ne hissediyorsa odur. Kimin ne yapmasının daha iyi olacağı hakkında ahkam kesmeyi bırakmalı.

İşin temeline inildiğinde ne yazık ki cehalet kokuyor. Kendimizin farkında değiliz. Kadın kadınlığını, erkek erkekliğini bilmiyor. Kadın erkeği tanımıyor, erkek de kadını. Kötüden referans olmaz denilir. Ama söyledim işte. Konunun, genel olarak zihinlerde açıklığa kavuşmadığını bilmenin cesareti ile.

Bir ilahiyatçı ile görüştüm. İddialı, kitapları var. Anlatımları orjinalinden aktarma, Arapçadan belki Farsçadan, çeviri değil yani. Kendisi söyler. Sorum tam anlaşılamamış olabilir. Hakkını yemek istemem. Kadının ayrı bir hesap defteri var mıdır, demek istedim. Kadınlardan direkt sorumlu muyuz? “Hepiniz çobansınız…” hadisi ile karşılık verdi. Evet, hepimiz çobanız, kadınlar da çoban. Her bir insan, tüm insanlara karşı sorumlu. Yaptığımız her şeyin hatta düşüncelerimizin dahi dünyada yaşayan herkese etkisi var.

Dostuma serzenişte bulunarak devam ettim. Neden birileri çıkıp konuyu enine boyuna ele alarak bir bildiri yayınlamaz? Bir yerlerde kadın araç sürebilir mi, tartışılır durur, en hafifi ile. Onun eşinin ehliyeti varmış ve araç da sürüyormuş. Onun böyle bir problemi yokmuş.

Ve devam eder. Kadınlar problemlerini çözebilmek için çalışmalı. Gerçekten böyle mi dersiniz. Çalışan kadınların sorunları nelerdir? Çalışmayanlarınkileri biliyoruz. Söz hakları yok. Her şeyi kabullenmeliler. Boşanmak da yasak. Nasıl geçinecekler ki. Ya çalışanlar?

Malzeme belli, erkekler… Çalışma ortamındaki sıkıntılar, mobbing, daha az maaş, daha zor ilerleme, yükselme veya farklı beklentiler ama suçlu(!) kadın, her zaman… Ve diğer rolleri, annelik, hanımlık, hizmetçilik, evde onları bekler.

Çok mu karamsar bir tablo çizdim? Birisi bana yanıldığımı söylesin de rahatlayayım. Gördüğüm, duyduğum çok fazlaca örnek var. Erkek egemen düşünen bir toplumda kadının gerçekten hak ettiği yeri bulması düşünülemez. Bu yükü çekse çekse kadın ruhu çekebilir sadece. Kadın erkek ile eşit değildir, olamaz. Kadın yapıcıdır, çözücüdür. Erkek düz mantık.

Kadın ve erkeğin hadiselere nasıl yaklaştığına dair bilgiler internette bulunabilir. Ben çok geç öğrendim. Hayatıma henüz tam olarak uygulayabildiğimi söyleyemiyorum. Belki daha fazlasını istememdendir. Umarım gençler evlilik öncesi bu tür bilgileri araştırıp bulurlar, buluyorlardır.

Bu kadar karmaşanın yaşandığı bir atmosferde doğallığımızı, kendimizi bulmamız, gerçeklememiz ciddi efor gerektirir. Kitaplarda kimin ne yapması gerektiği tek tek anlatılmış, tanımlanmış. Ama yeterli olması mümkün değil. Çünkü eşler birbirini tanımalı, anlamaya çalışmalı, saygı, sevgi ile birlikte hareket etmenin sinerjisini keşfetmeli. Bunu hiçbir yazar yazamaz.

Bu yazıyı neden yazdım, açıklayayım. Bir dostum, annelik duygusunu anlattı. Ve bu beni çok etkiledi.

Bir bayan, bir anne doktorların riskli olabileceğini söylemelerine rağmen, hasta bir bebeğe sahip olmayı göze alıp hamileliğini sonlandırtmıyor. Bu tartışılabilir ama anlamsız. İnsan ne hissediyorsa odur çünkü. Zaten asıl olan devamıdır. Bir süre sonra bebek karnında vefat ediyor ve alınıyor. Sanki doğmuş, kucağında büyümüş, onunla oynamış, peşinde koşmuş, ilk kelimesi, anne demesi ile bir hoş olmuş gibi… Sanki evladını kaybetmiş gibi ağlıyor, hisleniyor, üzülüyor. İsmini bile koymuş, zaman zaman, yeri geldiğince yavrusunu anıyor. Annelik böyle bir şey. Bir erkek olarak bunu anlayamıyorum. Zaten beklenmemeli de.

Toplum tüm güzelliklerini kadına borçludur. Bence böyle. Çünkü kadın yapıcıdır. Bir erkek olarak neyi iddia ettiğimizi anlamak mümkün değil. Bir annenin evladıyız çünkü…