Almanca gülebilmek

Bilir misiniz nasıl olur? Veya Kürtçe, Arapça, İngilizce, Çince, Rusça… Kürtçe hariç aklıma geldiği gibi yazdım, sıranın bir önemi yok.

SEDAT İLHAN 06 Ağustos 2023 YAZARLAR

Bu kavramı ilk kez kayınvalidemden duymuştum yıllar önce. 1960’lı yıllarda gelin olarak gitmiş Almanya’ya. Yaklaşık 20 yıl kadar yaşamış orada ama nasıl, bunu ondan dinlemeli. Sokağa çıkasım gelmiyordu der, markete gitsem hemen koşar adım eve dönerdim. Çocuklarının kendi kültürlerine, değerlerine yabancılaşmasından çok korkmuş. Sofraya otururken kızlarına eşarp taktırmış. İzine geldiklerinde akraba çocukları sorarlarmış: Almanca nasıl gülünür veya kediler Almanya’da nasıl miyavlar?

Herkes kendisince, kendi yaşanmışlıklarınca anlam yükler kelimelere. Söyleyenin hissiyatını anlamak mümkün değil. Anlamaya odaklansak bile. Aksini düşünmek istemiyorum. Ama realitelerimiz bunlar.

Bir süredir Almanca öğrenmeye çalışıyorum. Son bir yıl içinde yaklaşık on bin sayfa Almanca kitap okudum. Çocuk hikayeleri, psikolojik farklı düşünceler, inanç, değerler… Türk (veya Kürt) bir yazar tarafından kaleme alınan, derlenen hikayeleri okumaya başladım bir kaç gün önce. Kitap hem Türkçe hem de Almanca tasarlanmış. Her ne kadar ikisini birlikte okumak faydalı olabilir mi diye düşünsem de ben sadece Almanca sayfaları okumaya devam ediyorum. Belki de korkuyorum…

Gerçeği görmekten, yapayalnızlıktan, cıscıplak, anadan doğma, üryan… Çünkü bir kaç satır dahi olsa gözüm kaydı diğer sayfaya, Türkçe yazılara. Kelimeler kendisine çekti beni, hikaye kafamda canlandı hemen. Sıcağıyla soğuğuyla, bazen saçmalıklarıyla, farklı şiveleriyle vatanım canlandı zihnimde. İnsanlar Türkçe gülüyorlardı, kediler Türkçe miyavlıyorlar…

Almanca gülebilmek… Bunu yapabilir miyim veya yapmalı mıyım, bilmiyorum. Bu yaşanmışlığımdan sonra Almanca okuduklarımdan ne anlıyorum, diye düşündüm. Bir çok kelimenin anlamını hala bilmiyorum. Bazen olur ki, bir cümlede bir kelime atlanır, tüm anlam gider. Ama kelimeler yabancı değil artık. Hatta bazılarını hiç sözlüğe bakmadan öğrendim. Mesela kafa sallamak. Birisi bir şey söylediğinde muhatabı hemen kafasını sallar. Sürekli kafasını sallayan insanlar canlandı şimdi gözümün önünde, saçma… Benim henüz yeteri kadar okuduğumu anlayamam, yazarın sığlığı veya Alman kültürünün soğukluğu… Belki de hepsinden biraz.

Almanca gülebilmek böyle bir şey bence.

Bir sirke gitmiştik bir kaç arkadaş. Komedyen gösterisini yapmıştı. Ama yeteri kadar gülünmemişti nedense. Bir an şok olmuştu gösteriyi yapan, yine de bozuntuya vermemiş, devam etmişti. Neydi yaşanan acaba? Oysa almanlarda saygı çok önemlidir. Konsere gidersiniz, hepsinde aynı seremoni yaşanır. Sanatçı son parçasını söyler veya piyano vb müzik aletinin tuşlarına dokunarak aktarır hissiyatı. Dinleyenler adeta büyülenirler, hemen çıkmak istemezler bu tılsımlı havadan. Alkışlarla devamını isterler. Sanatçı kabul edene kadar durmaz o alkışlar.

Almanca gülüp gülemeyeceğimi, bir alman gibi konuşabildiğimde anlayabilirim. Ama söyleyebilirim ki, kediler bir başka miyavlıyorlar gerçekten. İnsanlardan kötü bir muamele görmemişler çünkü. Çağırınca gelirler, sürünürler, mırıldarlar, önünde yatar, yuvarlanırlar…

Ama ben bir insanım, beklentilerim ve hadiseleri değerlendirmem farklı olmalı. İşte bu nedenle Almanca gülmek zorunda hissetmiyorum, güleceğimi de düşünmüyorum. Değerlerim var çünkü. Her ne kadar yamalı bohça misali görünse de… Viraneleri andıran, amcamızın baş yapıtı, temelsiz, plansız, yamuk, rekorlar kitabına girmeye namzet, yıkıldı yıkılacak binası misal.

Değerlerim var çünkü. Neyi yanlış yaptığımı bilmeden neyin doğru olduğunu bilemem. İşte bu nedenle herşeyi kritik etmek istiyorum. Sanki Türkçe gülmeyi unutuyorum yavaş yavaş. Belki insanca gülerim yakında. Veya bir çocuk gibi, çocuk saflığı, doğallığıyla. Umarım…