Alman vatandaşı olmak için İsrail devletini tanımak şart mı?

CDU genel başkanı Friedrich Merz’in Alman vatandaşlığına kabulde İsrail Devletini ve var olma hakkını tanıma şartı getirilmesi söylemi hem uluslararası hem de Alman milli hukukuna aykırı olduğu gibi hayatın gerçeklerinden kopuk, anlamsız bir söylemdir.

AVUKAT ŞERİF YILMAZ 29 Ekim 2023 YAZARLAR

7 Ekim 2023 tarihinde dünyada yaklaşık 35 devletin terör örgütü olarak tanıdığı, ancak Birleşmiş Miller Teşkilatı ve diğer devletler tarafından tarafından terör örgütü olarak tanımayan Hamas (İslami Direniş Hareketi) örgütünün İsrail devletinin topraklarına saldırıp değişik kaynaklardan verilen rakamlara göre 1.400 sivil insanı öldürmesi ve yaklaşık 200 sivilin rehine olarak alınmasının arkasından İsrail devletinin silahlı-silahsız-sivil ayrımı yapmadan büyük bölümü siviller, hastaneler ve okullar olmak üzere Gazze şeridine hava saldırısı başlatmasını, bu saldırılarda şimdiye kadar en az yarısı kadın ve çocuklardan oluştuğu bildirilen 4.000’e yakın insanın hayatını kaybettiğini, hava saldırılarının halen devam ettiğini üzülerek ve kınayarak izliyoruz.

Yazımızın başında belirtelim ki, ister kabul edilmiş terör örgütü ister hak arayan kabul görmüş bir örgüt isterse de buna karşı kendini savunmak isteyen devlet olsun mücadelelerini sivil-asker, silahlı-silahsız ayrımı yapmadan başta masum çocuklar olmak üzere sivillere ve çatışma konusu dışında kalan insanlara hedef gözetmeksizin yapılan her türlü saldırı uluslararası hukuka ve insani değerlere aykırıdır ve kabul edilemez.

Ortadoğu’daki bu İsrail-Hamas çatışması devam ederken Almanya’da da Hamas’ın sivillere saldırısından dolayı siyasilerin İsrail devletini savunan açıklamalarının üzerine daha da ileri giderek geçen hafta sonu CDU yani Hristiyan Demokrat Partinin genel başkanı Friedrich Merz’in iç kamuoyuna yönelik yabancıların Alman vatandaşlığına kabulünde bu yabancıların gelecekte ancak İsrail devletinin var olma hakkını yani İsrail devletini tanımaları halinde vatandaşlığa alınması şeklindeki teklifi tartışmalara sebebiyet verdi.

CDU genel başkanı Friedrich Merz, ZDF devlet televizyonunda katıldığı “Berlin Direkt” programında „Kolay ve hızlı vatandaşlığa geçiş durdurulmalı” dedi. Vatandaşlığa kabul şartları arasına Almanya’nın İsrail politikası nedeniyle vatandaşlığa kabul edilecek kişilerle İsrail’in güvenliğine bağlılık konusunda kesin bir anlaşmanın da yer alması gerektiğini talep etti. Hatta Merz açıklamasında sert bir şekilde “Bunu imzalamayan insanların Almanya’da yeri yoktur” dedi.

Merz’in bu teklifi federal hükümetin ortakları tarafından hemen reddedildi. Çünkü hükümete göre böyle bir şarta gerek yok. Federal İçişleri ve Toplum Bakanlığı (BMI) sözcüsünün, Yeşiller Partisi’nin meclis grup başkan yardımcısı Konstantin von Notz’un, SPD meclis grubunda vatandaşlık hukukundan sorumlu federal Milletvekili Hakan Demir’in basına yansıyan açıklamalarında bu açıkça belirtildi. Koalisyon ortağı FDP’den Stephan Thomae ise konu ile ilgili muğlak bir açıklamada bulundu.

Muhalefet partisi DIE LINKE’in hukuk politikaları sözcüsü Clara Bünger’e göre ise CDU genel başkanının teklifi dikkatleri asıl sorundan uzaklaştırıyor. Antisemitizm, özellikle İsrail bağlantılı antisemitizm, Almanya’da kökleşmiş bir sorundur. Gelecekte vatandaşlığa kabulü İsrail’in var olma hakkına bağlı kılmak bu durumu değiştirmeyecek. Merz, sorunu toplumun tamamı olarak ele almayı değil, mülteciler gibi belirli kesimleri, özellikle de Müslüman inancına sahip insanları dışlamayı ve aşağılamayı amaçlıyor.  Vatandaşlığa kabul söz konusu olduğunda, antisemitizm de dahil olmak üzere her türlü ayrımcılığın Almanya’da yer almaması için de çaba gösterilmelidir. Ancak bu, örneğin eğitim ve öğretim çalışmaları gibi hedefe yönelik tedbirler yoluyla yapılmalı.

Bu tartışmalar bir yana hukuken bakıldığında CDU genel başkanı Friedrich Merz’in bu çıkışı ve teklifinin yerine getirilmesi gerçekten Almanya devletinin özgürlükçü Anayasal düzeni için bir ihtiyaç mı? Alman vatandaşlığına kabulde açıkça İsrail devletinin var olma ve güvenliğini kabul şart mı?

Hemen belirtelim ki, uluslararası hukuktaki ve özelde Almanya’daki mevzuat hükümlerine baktığımızda federal hükümet yetkililerinin ve parti temsilcilerinin belirttiği gibi bu şekilde bir şarta gerek bulunmuyor.

Hukuki düzenlemeleri incelerken bazı kavramların açıklaması gerekiyor. O halde sıralamaya başlayalım.

Antisemitizm nedir? Bu bir suç mudur?

Antisemitizm kavramının tam ve bağlayıcı hukuki bir tanımı yapılmamıştır. Ancak genel kabule göre sosyolojik olarak antisemitizm kavramı etimolojik anlamından farklı ve terim olarak Yahudi düşmanlığıdır. Yani bir dini inanca sahip insanlara karşı düşmanlık, bir ayrımcılıktır. Yahudilik dini ayrıca belirli bir ırka mensup insanlara hasredildiğinden bu anlamda antisemitizm İsrailoğulları soyundan olan Yahudi milletine karşı ırkçılıktır.

Bu tanıma göre bile Alman Ceza Kanununda başlı başına antisemitizm kavramının geçtiği bir suç tanımlanmamıştır.

Alman Ceza Kanununda antisemitizm kavramının geçtiği tek madde 46. maddenin ikinci fıkrasıdır ki, bu madde bir suçu tanımlamıyor. Madde ceza genel hukukunun prensipleri içerisinde “Ceza Tayini ilkeleri” başlığı altında mahkemelerin ceza tayini yaparken nazara alması gereken ve sanığa ilişkin durumları sıralamıştır. Bu durumlardan biri de sanığın suçu işlemede saik ve amaçları arasında ırkçı, yabancı düşmanı, antisemitik, cinsiyete özgü, cinsel yönelime karşı veya diğer insanlık dışı saiklerle işlenmesidir.

Örneğin sanık Yahudi bir vatandaşın konutunda hırsızlık yaparken bunu ne amaçla yaptı, sanığın buradaki saiki yani motivasyonu ırkçı, yabancı düşmanı, antisemitik, cinsiyete özgü, cinsel yönelime karşı bir motivasyon muydu gibi sanığa ilişkin durumuna bakılır. Hırsızlık suçuna ilişkin mahkûmiyet kararı verilirken ceza bu saiklerin olup olmadığına göre kanunda öngörülen alt sınırdan veya üst sınırdan tayin edilir. Hırsızlık suçu antisemitik bir amaçla işlenmiş ise ceza alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilir. Lakin tayin edilen bu ceza kesinlikle antisemitizmi cezalandıran bir suç ve ceza değildir. Suç hırsızlıktır ve verilen ceza da hırsızlık suçuna ilişkin verilen cezadır. Burada antisemitik kast cezanın tayininde nazara alınan unsurlardan sadece birisidir.

Aynı suçun ırkçı veya yabancı düşmanı bir motivasyonla da işlenmesinde de durum aynıdır.

Ancak antisemitizm yani Yahudi karşıtlığı müstakil bir suç olmamakla birlikte cezalandırılmayan bir durum da değildir. Alman Ceza Kanunu’nun 130. maddesi gereğince kamu huzurunu bozacak şekilde milliyeti, ırki, dini veya etnik bir gruba, halkın bir bölümüne veya bu belirtilen gruba veya halkın bir bölümüne mensubiyeti nedeniyle bir bireye karşı nefret ve şiddeti veya keyfi uygulamayı teşvik etmek, hatta bir gruba, halkın bir bölümüne veya bir şahsa, bir gruba veya halkın bir bölümüne mensubiyeti nedeniyle hakaret etmek, aşağılamak veya iftira atmak, başkalarının insanlık onuruna saldırıda bulunmak suç olarak tanımlanmıştır. Bu eylemlerde bulunanlar üç aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Yani Türk Ceza Kanunu’nun “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçunu düzenleyen 216/2 maddesinde halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişinin altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması gibi.

Dikkat edilirse Alman Ceza Kanunu’nun 130. maddesinde tanımlanan halkın tahrik edilmesi (Volksverhetzung) suçunun unsurları arasında kavram olarak antisemitizm sayılmamış genel olarak belirleme yapılmıştır. Fakat Yahudilik dini bir inanç grubu olduğundan ve bu dine mensubiyetinden dolayı Yahudiler bu dini gruba girdiklerinden bunlara karşı yani Yahudiliğe ve Yahudilere karşı nefret ve şiddeti veya keyfi uygulamayı teşvik etmek suçtur. Bu açıdan bakıldığında nefret ve şiddet veya keyfi uygulamayı teşvik ederek antisemitizm yani Yahudi karşıtlığı suçtur. Lâkin dikkat edilirse aynı eylem İslam dinine ve Müslümana, Budizm’e ve Budistlere veya bir ateiste karşı da işlense aynı kapsamda değerlendirilir ve cezalandırılır.

Kısacası Alman Ceza Kanunu’nun 130. maddesi gereğince nefret ve şiddet veya keyfi uygulamayı teşvik ve halkı tahrik ederek işlenmesi halinde antisemitizm suçtur ama müstakil olarak antisemitizm suç olarak tanımlanmamıştır.

Alman Ceza Kanunu’ndaki bu düzenleme hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine hem de Alman Anayasasının 3. maddesine uygundur. Zira Anayasanın “Kanun önünde eşitlik, Kadın ile erkeğin eşitliği, ayırım yasağı” başlıklı 3. maddesine göre bütün insanlar kanun önünde eşittir, cinsiyeti, soyu, ırkı, dili, yurdu ve kökeni, inancı, dini veya siyasi görüşleri dolayısıyla hiç kimse mağdur edilemez ve hiç kimseye ayrıcalık tanınamaz.

Şayet Alman Ceza Kanunu’nda veya diğer bir kanunda başlı başına antisemitizm suç olarak tanımlansaydı bu Anayasanın 3. maddesine aykırı olurdu. Çünkü sadece Yahudi karşılığı veya düşmanlığını suç saymak hem “vatandaşların kanunlar önünde eşitlik” hem de “hiç kimseye ayrıcalık tanınamaz” ilkelerine aykırı düzenleme yapmak olurdu.

Dikkat çekilmesi gereken diğer bir konu da Alman Ceza Kanunu’nun 130. maddesinde başlı başına antisemitizm suç sayılmamakla birlikte Nasyonal Sosyalizm (Hitler) yönetimi altında işlenen suçları kamu huzurunu bozacak şekilde alenen ya da bir toplantıda görmezden gelmek, inkâr etmek ya da küçümsemek suçtur ve sanıklar beş yılı aşmayan bir hapis cezası ya da para cezası ile cezalandırılır. Yani Nasyonal Sosyalizm yönetimi altında işlendiği tescillenen “Yahudi Soykırımını İnkâr” suç olarak tanımlanmıştır.

Burada Almanya’nın tarihi geçmişinden kaynaklı “Yahudi Soykırımını İnkâr” eylemi ile antisemitizmin ayrı ayrı durumlar olduğunu vurgulayalım.

Alman vatandaşlığına kabulde aranan şartlarda antisemitizm

 Mevcut Alman Vatandaşlığı Kanununda antisemitizm

Alman vatandaşlık hukukunun temelini oluşturan mevcut Alman Vatandaşlık Kanunu’nun “Vatandaşlığa kabulde dikkate alınmayacak durumları” belirleyen 12a maddesine 20.08.2021 tarihli kanun değişikliğiyle ilk defa antisemitik kavramı girmiştir.

Mevcut kanunda bu tarihten önce kanunun hiçbir maddesinde kanun değişikliğiyle getirilen antisemitik kavramı bulunmadığı gibi mevcut diğer maddelerinde de bulunmuyor.

12a maddesinde Alman vatandaşlığına kabulde Çocuk Mahkemeleri Kanunu kapsamında eğitim tedbirleri veya disiplin tedbirleri uygulanması, 90 güne kadar günlük para cezası ve ertelenen ve erteleme süresinin bitiminden sonra geri alınan üç aya kadar hapis cezası mahkumiyetler dikkate alınmayacak durumlar olarak sayılmıştır.

Ancak 12a maddesinin devam eden ikinci fıkrasında vatandaşlığa kabul başvurusu yapan yabancı, yukarıda zikrettiğimiz Alman Ceza Kanunu’nun 46. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi anlamında yasadışı antisemitist, ırkçı, yabancı düşmanı veya diğer insanlık dışı bir eylemden dolayı hapis cezasına, para cezasına veya çocuklara özgü cezalara mahkum edilmişse ve mahkumiyet hükümde bu tür bir saik tespit edilmişse bu cezaların da nazara alınacağı hükme bağlanmıştır.

Örneğin bir yabancı Alman Ceza Kanunu’na aykırı bir fiilinden dolayı kısa süreli bir hapis veya para cezası almış ancak cezası ertelenmiştir. Bu ceza kendisinin Alman vatandaşlığına kabulünde nazara alınmaz. Fakat bu suça konu fiili antisemitist bir saikle yani motivasyonla işlemiş ise ve bu da mahkûmiyet hükmünde tespit edilmiş ise ceza ertelenmesine rağmen Alman vatandaşlığına kabulüne engel olacaktır.

Alman Vatandaşlığı Kanun tasarısında antisemitizm

Almanya’nın Federal İçişleri Bakanlığının 19.05.2023 tarihinde hazırladığı, federal hükümetin bakanlar kurulunca da kabul edilen “Vatandaşlık Kanununun Modernizasyonu Hakkında Kanun Tasarısı’nda” yukarıda izah ettiğimiz 12a maddesindeki antisemitik kavramı değiştirilmiyor mevcut hali ile bırakılıyor.

Bununla birlikte tasarıda yabancının Alman vatandaşlığına kabulünde kolaylık getiren Alman Vatandaşlık Kanunu’nun 10. maddesinin birinci fıkrasına ek son cümle ve ayrıca 32b maddesi eklenerek bu iki değişiklikte antisemitik kavramı kanun metnine alınıyor.

Alman Vatandaşlık Kanunu’nun 10. maddesinin birinci fıkrasına tasarıyla eklenen son cümlesine göre antisemitik, ırkçı, yabancı düşmanı veya insanlığı aşağılamaya yönelik diğer eylemler, Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasası’nın insan onuru güvencesiyle bağdaşmaz ve bu kanunda tanımlanan özgür demokratik temel düzenine aykırıdır.

Bunun anlamı Alman vatandaşlığına kabul başvurusunda bulunan ve Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasası’nın özgür demokratik temel düzenine olan inancını yazılı olarak kabul edecek yabancının antisemittik, ırkçı, yabancı düşmanı veya insanlığı aşağılamaya yönelik diğer eylemlerde bulunmamış olması gerekiyor.

Örneğin başvurucu yabancı antisemittik yani Yahudi karşıtı bir eylemde bulunmuş ise Alman vatandaşlığına kabul edilmeyecek. Çünkü bu Alman Anayasası’nın insan onuru güvencesiyle bağdaşmıyor ve bu özgür demokratik Anayasal düzenine aykırı kabul ediliyor.

Tasarıyla Alman Vatandaşlık Kanunu’na eklenen 32b maddesi aslında yukarıda açıkladığımız Alman vatandaşlığa kabulde 12a maddesinin ikinci fıkrası gereğince nazara alınmayacak ancak Alman Ceza Kanunu’nun yine yukarıda izah ettiğimiz 46. maddesinin ikinci fıkrası gereğince ceza tayininde nazara alınacak sanığa ilişkin hallerin tespitini biraz daha somutlaştırarak izlenecek yolu düzenlemektedir.

Tasarıyla Alman Vatandaşlık Kanunu’na eklenen 32b maddesine göre 12a maddesi gereğince vatandaşlığa kabulde dikkate alınmayacak olan Ceza Kanunu’nun 86 (Anayasaya aykırı ve terör örgütlerinin propaganda materyallerini dağıtmak), 86a (Anayasaya aykırı ve terörist örgütlerin sembollerinin kullanmak), 102 (Yabancı devletlerin organlarına ve temsilcilerine karşı saldırıda bulunmak), 104 (Yabancı devletlerin bayrak ve amblemlerine karşı suç), 111 (Suç işlemeye alenen tahrik ve teşvik), 125 (İzinsiz Giriş Suçu), 126 (Suç işlemekle tehdit ederek kamu huzurunu bozmak), 126a (Kişisel verilerin tehlikeli şekilde yaymak), 130 (Halkı tahrik), 140 Suç ve suçluların övülmesi ve onaylanması), 166 (Cemaatlere, dini topluluklara ve ideolojik derneklere hakaret etmek), 185 (Hakaret) ila 189 (Ölmüşlerin anısına saygısızlık), 192a (Hakarete tahrik), 223 (Müesser fiil, yaralama), 224 (Tehlikeli bedensel zarar verme), 240 (Zorlama), 241 (Tehdit), 303 (Mala zarar verme), 304 (Maddi hasara yol açacak zarar verme), ve 306 (Kundaklama) ila 306c (Kundaklama ile ölüme sebebiyet vermek) maddeleri uyarınca kesinleşmiş bir mahkumiyet durumunda, vatandaşlık dairesi, Ceza Kanunu’nun 46. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi anlamında suça konu kararda suçun antisemitist, ırkçı, yabancı düşmanı veya diğer insanlık dışı saiklerle işlenip işlenmediğinin tespit edilip edilmediğinin bildirmesini yetkili savcılıktan talep edecek, yetkili savcılık da talepte bulunan vatandaşlık dairesini bu konuda ivedilikle bilgilendirecek.

Antisemitist kavramının kanunlarda yer alması hukuka uygun mu?

Hemen belirtelim ki, Almanya’da yaşayan ve Alman vatandaşlığına kabul için başvuran yabancıların yüzde 90’nından fazlası Yahudi karşıtlığına veya düşmanlığına karşıdır. Bu nedenle kanunlarda antisemitizmin zikredilmesi bu insanları rahatsız etmez.

Ancak yukarıdan beri uzun uzadıya ayrıntılı bir şekilde açıklamaya çalıştığımız gibi Alman Ceza Kanunu’nun 46, Alman Vatandaşlık Kanunu’nun 12a maddesinde mevcut hali ile bulunan ve Almanya’nın Federal İçişleri Bakanlığının 19.05.2023 tarihinde hazırladığı, federal hükümetin bakanlar kurulunca da kabul edilen “Vatandaşlık Kanununun Modernizasyonu Hakkında Kanun Tasarısı” ile getirilmek istenen Alman Vatandaşlık Kanunu’nun 10 ve 32b maddelerinde antisemitist kavramı kanaatimizce uygulamada bir çok suiistimallere sebebiyet vereceği gibi hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine hem de Alman Anayasasına aykırıdır.

Öncelikle bu şekilde bir dini gruba bir ırka özel koruma getirerek Alman toplumunun diğer birey ve gruplarını dışlar nitelikte düzenleme yapılması Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 14. maddesine aykırıdır. Çünkü sözleşmenin tarafı olan Almanya Federal Cumhuriyeti Devleti sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden bireylerin cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayrımcılık yapmadan yararlanmasını sağlamak zorundadır.

Aynı şekilde yukarıda da izah ettiğimiz gibi Alman Anayasasının 3. maddesine de aykırıdır. Çünkü özenle korunmak istenen demokratik özgürlükçü Anayasal düzeni sağlamak için Almanya Federal Cumhuriyeti Devleti tüm yasama, yürütme ve yargı organlarıyla bütün insanların ve grupların “kanunlar önünde eşitliğini” sağlamak, bu birey ve grupları cinsiyeti, soyu, ırkı, dili, ülkesi ve kökeni, inancı, dini veya siyasi görüşleri dolayısıyla mağdur etmemek ve hiçbir birey veya gruba diğerlerinden farklı ayrıcalık tanınamamak zorundadır.

Alman toplumu içerisinde bulunan dini ve etnik gruplardan sadece biri olan Yahudilik ve Yahudi bireyleri koruyacak şekilde antisemitizmin kanunlara alması hem AİHS’nin 14. maddesinin hem de Anayasanın 3. maddesine göre kanunlar önünde eşitlik ve ayrıcalık tanınamama ilkelerinin ihlalidir.

Böyle bir düzenleme ile Almanya’da yaşayan bireyin veya grubun örneğin bir Müslümanın “antiislamist” kavramının, bir Budist’in “antibudusist”, bir alevi derneğinin “antialevitist”, hatta bir Almanın kendi ülkesinde “antideutscher” kavramlarının girmesini isteme ve devletin de bu talebi karşılama zorunluluğu doğar ki, bu hukuken işin içerisinden çıkılmaz bir hal alır ve bu da hem AİHS’e hem de Anayasaya aykırı olur.

Diğer yandan kanunlarda antisemitizm bulunmaya devam ettiğinde bu kavramın herkesçe ve hukuken kabul edilebilir bir tanımı olmadığından her hâkim ve her uygulayıcı kamu kurumu (örneğin vatandaşlık daireleri) kendince bu kavramı yorumlayacak ve ona göre karar verecektir.

Örneğin Yahudi dinini bilimsel gerekçelerle eleştiren bir akademisyenin bu eleştirisi bazı hâkim ve kurumlara göre antisemitik bir eylem, bazılarına göre ise bilimsel görüş olarak alınacaktır. Veya gerçekten Yahudilik veya Yahudi karşıtlığına ilişkin bir eylem veya söylem bazı hâkim ve kamu idarelerine göre antisemitik eylem olarak kabul edilmeyecektir. Bu da uygulamada hem kaosa hem Yahudi inancına sahip insanların hem de diğer bireylerin haksız yere mağduriyetine sebebiyet verecektir.

Bir bireyin herhangi bir devletin varlığını kabul ve ret etmesi hukuken geçerli mi?

Bütün bu açıklamalarımızdan ve yorumlarımızdan sonra her ne kadar bazı sosyal bilimciler, yazar ve düşünürler antisemitizmin içerisine İsrail devletinin de dahil olduğunu iddia etseler de bu tanım tamamen siyasi bir yorum olduğundan genelde kabul görmemektedir.

Bu nedenle antisemitizm ile bir tüzel kişiliği olan İsrail Devletinin tanınması, güvenliği ve uygulamaları tamamen birbirinden ayrıdır. Bu açıdan bakıldığında bir bireyin herhangi bir devletin varlığını kabul ve ret etmesinin hukuken hiçbir anlamı ve hukuki sonucu yoktur. Zira devletleri tanıma onlarla diplomatik ilişki kurma yetkisi vatandaşta değil, bizzat tüzel kişiliğe sahip vatandaşın tabiiyetinde olan devletin yetkisindedir.

Örneğin bir Alman vatandaşının “Ben İsrail devletini veya İsrail devletinin varlığını tanımıyorum” demesinin hiçbir anlamı yoktur. Ancak Alman Federal Devletinin İsrail’i devlet olarak tanıması devletler genel hukuku çerçevesinde hukuki bir sonuç doğurur.

Aynı şekilde örneğin Türk vatandaşı bir kişinin “Ben Kıbrıs Cumhuriyeti devletini devlet olarak ve Kıbrıs’ın tek temsilcisi olduğunu kabul ediyorum, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni devlet olarak tanımıyorum” demesi halinde hukuki bir sonuç doğurmaması gibi. Önemli olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kıbrıs Cumhuriyeti’ni veya Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni devlet olarak tanıması ve tanımaması uluslararası ve ulusal hukuk açısından hüküm ifade eder.

Bu nedenle sadece bu açıdan baktığımızda bile CDU genel başkanı Friedrich Merz’in Alman vatandaşlığına kabulde İsrail Devletini ve var olma hakkını tanıma şartı getirilmesi söylemi hem uluslararası hem de Alman milli hukukuna aykırı olduğu gibi hayatın gerçeklerinden kopuk, anlamsız bir söylemdir. Bu söylem veya teklif CDU genel başkanının kendi seçmenini konsolide etmeye yönelik siyasi bir ifadeden başka bir şey değildir.