Günümüz Alevi tipolojisinin tarifi herhalde bilindik sosyoloji, psikoloji bilimleriyle açıklanamaz!
Ortaya öyle çarpık, tutarsız, kendi geçmişine, değerlerine, inancına, soyuna kindar, düşman, amansız bir karşıt kişilik çıkmıştır.
Böylesi bir kişiliğin gelişimini, mevcut halini ve gideceği yeri hangi bilimsel disiplin tarif edebilir ki?
Malum olduğu üzere inancımızı en yoğun yaşadığımız Muharrem Orucu ve Matemi günlerindeyiz.
Bizler için Muharrem Orucu Hakk’ın rızası için tuttuğumuz bir oruç ve Kerbela da yitirdiklerimizin şahsında cümle mazlumlar için aynı zamanda çektiğimiz bir yastır da.
Tarihten günümüze egemen inanç mensupları ve onların denetiminde olan devlet aygıtı Muharrem Orucu ve matemini yok saydı, görmezden geldi.
Aynı şekilde bu yok sayma, görmezden gelme, el atında bu ibadet ve matemin inançsal boyutuyla çürütülmesi için her çaba da devam etmekte.
Bu bir noktada anlaşılır bir durumdur.
Çünkü Alevilik her zorluğa karşın sağlam teolojik alt yapısıyla bu inançlar (mensupları) için tehlike demektir, onların egemenliklerinin yitirilmesi demektir ve bu sebepten mümkün mertebe Alevilik yok edilmelidir, edilmediği yerde yok sayılmalı, görmezden gelinmelidir.
Dolayısıyla egemen inanç mensuplarının ve onların denetiminde olan her kurumun Muharrem orucunu yok sayması bir yönüyle anlaşılır bir durumdur.
Onlar hep yaptıkları gibi yok sayarlar, görmezden gelirler, el altında veya genelde apaçık olarak inanç boyutuyla Aleviliği çürütmek için, Alevilere kendi inançlarını dayatmak için her yolu denerler.
Anlaşılır olmayan Alevi bir ailede dünyaya gelen, Aleviliğin en azından kültürel boyutuyla yaşandığı bir atmosferde şekillenen bir kişiliğin daha sonrasında geleneksel Alevi değerlerine, doğrularına egemenleri adeta geride bırakırcasına bir düşmanlıkta yarışmasıdır.
Üstelik bunu Alevilik adına yapmasıdır.
Bu gün yakınlarda bulunan bir Alevi kurumunda yöneticilikte yapmış olan bir tanıdık ile karşılaştım.
Şahıs olarak efendi, saygılı bir insan.
İnanç anlamında ise yukarıda bahsi gecen kişiliklerden birisi.
Sohbetimiz haliyle dönüp dolaşıp Muharrem Orucu ve Matemine, inançsal sorunlara geldi.
Normal arkadaşlıkta sakin, efendi, saygılı bir insan olan bu kişi konu Ehlibeyt, Muharrem, 12 imam olunca adeta kırmızıyı gören boğaya dönüşüyor.
Bu değerlere ve bu değerlerin çağrıştırdıklarına o kadar kin, düşmanlık güdüyor ki, inanılır gibi değil.
Dedim ki: “sen Noel de, Paskalyada veya başka grupların inançlarına, değerlerine saygılısın, onlarla ilgili gayet olumlu paylaşımlar yapıyorsun.
Alevi kurumunda aktifsin ama bırakalım olumlu bir şey demeyi, paylaşmayı, yapmayı düşmanlık güdüyorsun.
Bunu, ben bir yana, kendine nasıl açıklıyorsun ki?”
Bildiğimiz klasik cevabın ötesine geçmedi dedikleri: “bu bildiğin ve yaşadığın Alevilik değil.
12 Imam Kültü, Hz. Ali, Ehlibeyt, dedelik, Kerbela bunların hepsi son 500 yıldır Alevilerde var.
Sen ve senin gibiler asimle olmuşsunuz, özünüzden dönmüşsünüz, Sünni ve Şii etkisinde kalmışsınız ve Aleviliğin o olduğunu sanıyorsunuz.
Oysa Alevilik bu tuttuğun oruç, çektiğin yas, pişirdiğin aşure değil.
Kaç bin yıllık tarihi var ve sen ve senin gibileri getirip Aleviliği Arabistan çöllerine bağlıyorsunuz.
Sizler körsünüz.
Ama bir gün sen ve senin gibi ah Hüseyin vah Hasan diyen, camiden çıkmayan 12 İmamın peşinden gidenlerde uyanacaklardır.
Siz dövünün, aç kalın, yas çekin.
Bu Alevilik değil.”
Yaklaşık olarak bu ve benzer sözler söyledi, adeta ağzından köpük saçarak ve müthiş bir inanmışlıkla söyledi bunları.
Ben araya girmeden sözlerini dinledim.
Konuşmasını bitirince şunları dedim.
“Farz et ki biz yanlışız ve yine farz edelim ki sen doğrusun.
Yine de sayısız insan oruç tutuyor, yas çekiyor, kendi halinde ibadetini yapıyor, hizmet ediyor, lokma dağıtıyor.
Asgari düzeyde de olsa saygı duymak gerekmez mi?
Hadi saygı duymuyorsun ama bu düşmanlık niye?
Sonuçta bu ibadeti yapanlar sana uzak olmayan kimseler, belki dayın, belki yeğenin, belki teyzen.
Hristiyanlara, Sünnilere, Budistlere gösterdiğin saygıyı neden senin gibi düşünmeyen Alevi’den esirgiyorsun ki?
Saygıyı bırak bu nefret ve kin abartılı değil mi?
Yanlış olsa, eksik olsa, hatalı olsa dahi bu insanlar buna inanıyor ve sende dahil kimseye düşmanlık yapmıyorlar.
Kendi halinde ibadetini yapıyor, lokmasını paylaşıyor, dar’a duruyor, sessizce göz yaşını akıtıyor.
Bu neden zoruna bu kadar gidiyor ki?”
Ne yazık ki ortada böyle bir Alevi kişiliği var ve bu kişilik mazlum, mahsun, kendi halinde inancını yasayan Alevi’yi ana hedef olarak görüyor.
Bu karşıtlık, düşmanlık karşısında daha insan ne diyebilir ki….
Belki şunu demeliyiz: evet, egemenler amacına çoktan ulaşmış, anne-babasının inancına, değer ve doğrularına düşman bir birey yaratmış