Bir inanç yaşanıyorsa, hayatın içinde karşılık buluyorsa değerlidir ve varlığını koruyabilir. Eğer bir inanç sadece bilmek düzeyinde kalıyor, anılarda dile getiriliyorsa, geçmiş zamanların bir güzelliği, değeri olarak hatırlanıyorsa yok olmayla karşı karşıyadır demektir. Alevilik bir inançtır. Diğer inançlar gibi Alevilik inancıda yaşandığı, ritüelleri yerine getirildiği, kaide ve kurallarına uyulduğu, toplumsallaştığı oranda vardır, var olur. Bu
Bir inanç yaşanıyorsa, hayatın içinde karşılık buluyorsa değerlidir ve varlığını koruyabilir.
Eğer bir inanç sadece bilmek düzeyinde kalıyor, anılarda dile getiriliyorsa, geçmiş zamanların bir güzelliği, değeri olarak hatırlanıyorsa yok olmayla karşı karşıyadır demektir.
Alevilik bir inançtır.
Diğer inançlar gibi Alevilik inancıda yaşandığı, ritüelleri yerine getirildiği, kaide ve kurallarına uyulduğu, toplumsallaştığı oranda vardır, var olur.
Bu bağlamda tekraren ve önemle belirtelim ki; Alevilik yaşandığı, yaşatıldığı kadar vardır, önemlidir.
Bu önemli vurguyu şunun için yapıyorum.
Aleviliğin hayatın içinde olmasını sağlayan, sürekli olarak uygulanmasını yönetip yönlendiren Alevi inanç önderleri olan dedelerdir.
Alevi inanç önderleri olan dedeler inancın sürekliliği, başta cem ibadeti olmak üzere erkanların yerine getirilmesini sağlayan ana unsurdurlar.
Alevi dedeleri kutsal soyun, nurlu geçmişin, zengin mirasın günümüz temsilcileridirler.
Eğer bu inanç, inanç olarak varlığını koruyup geliştirecekse, insanlıkla buluşacaksa bunun öncülüğünü geçmişte olduğu gibi yine inanç önderleri yapacaktır.
Böylesine önemli ve değerli bir sorumluluğu olan Alevi dedeleri bu gerçekliğin ne kadar farkındalar?
Benim gözlemim son yıllarda Alevi dedelerinin başta kurumsal yapı olmak üzere toplumda itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı yönündedir.
Birileri adeta Alevi inanç binasının yıkılmamasını sağlayan dedeleri kendisine ana hedef yapmış, her yol ve yöntemle dedelerin toplum üzerinde etkisini, yönlendiriciliğini bertaraf etmek için çabalıyor.
Burada epey yol katledildiği de bir acı gerçektir.
O halde burada bir kez daha mevcut durumu gözden geçirmek ve öylece bir yol belirlemek gerekiyor.
Şu esastır: Alevi dedeleri kutsal soyun yani Güruh-u Naciye’nin günümüz temsilcileridirler.
Onlar Şah-ı Merdan Ali’nin evlatları, Kerbela şehidi İmam Hüseyin’in torunlarıdırlar.
Onlar inançlarını yaşamak ve yaşatmak için her darlık ve zorluğa karşın yılmayan, yorulmayan, can veren ama yolundan ve inancından taviz vermeyen atalarının günümüz temsilcileridirler.
Onlar için böyle bir geçmişe, soya sahip olmak onurdur, şereftir ve aynı zamanda ateşten gömlektir.
Şereftir çünkü her ölümlüye nasip olmayacak olan bir geçmişin, mirasın sahibidirler.
Ateşten gömlektir, çünkü bu onlara bir görev ve sorumluluk yüklüyor.
İnancın yaşanması ve yaşatılması görevi.
Bunu yerine getirdikleri oranda değerleri vardır, yoksa ateşten gömlek onları yok eder.
Bu bilinç ve ikrarla hizmet yürütüldüğünde yol alına bilinir.
Ne yazık ki bazı dedeler bu bilinçten uzak, bu soydan olmanın yüceliğini içselleştirmemiş, dünya malına, makam ve mevkiye tamah eder konumdadır.
Hal böyle olunca da önüne gelen dernek başkanı, örgüt yöneticisi, parti temsilcisi dedeleri emir eri haline getirebiliyor.
Oysa dedelik bütün bu makamların yani dernek başkanlığı, örgüt yöneticiliği, parti temsilciliği sıfatlarının milyon kat üzerinde bir öneme, değere, kutsallığa sahiptir.
Bir dede bir dernek başkanın işaretiyle hareket edemez, o yolun gereklerini yerine getirmekle yükümlüdür.
Bir dede örgüt yöneticisinin boyunduruğu altına giremez, girdiği anda daha İmam Hüseyin’in, Şah-ı Merdan’ın postunda oturamaz.
Bir dede herhangi bir partinin talimatıyla hareket edemez, ettiği anda Hakk inancı ve hakikatin yolu Alevilikten uzak düşmüş demektir.
Evet, Alevilerin inanç önderleri tarihte bu inancı ve bu inanca tabi olan toplumu her zorlukta mutlaka bir yol bularak yaşattılar.
Şimdi neden bir dernek başkanının, parti yöneticisinin emir eri olsunlar ki?
Bu kutsal soydan gelip de geçici makam sahibine el pençe divan durmayı hani onurlu dede yapar ki?
Onlar kişilerin değil, yolun hizmetindedirler.
Dedelerimiz taliplerinin türabıdırlar, dernek başkanlarının değil.
İnancın yaşanması, gelecekte de yaşatılması için dedelerin bu bilinçle yani Güruh-u Naci’den geldiklerinin, Şah-ı Merdan’ın evladı, İmam Hüseyin’in torunu olduklarının bilincini hayata geçirmeleri gerekir.
Şah-ı Merdan’ın evladı kime boyun eğer, kimden talimat alır, kimin adamı olur ki?
Hiç kimsenin.
O sadece ve sadece yoluna, inancına, değerlerine bağlı kalır, onlara hizmet eder.
Bu bilinçte olan, olduğu bilinci hayata geçiren, her zorluğa karşın ve yine kendisine sunulan her dünyevi imkana karşın inancından, değerlerinden taviz vermeyen nice nice dedelerimizi tanıyorum.
Ben bu yola talip birisi olarak aşk ve tutkuyla yola hizmet ediyorsam (etmeye çalışıyorsam) işte bu dedelerden yani her hal ve davranışıyla bu yolu yaşayan ve yaşatan dedelerimden öğrendiğim, yaşadığım aşkla yapıyorum.
Onların hepsine selam olsun, aşk-ı niyaz olsun ve onların sayısı çoğalsın.