Etrafınızda “Ruh İkizi (Seelenverwandtschaft)”mi veya “Ruh Eşi”mi arıyorum diyen insanlarla muhakkak karşılaşmışsınızdır. Bu hafta sizlere Müslümanları “Ruh İkizi” felsefe sahtekarlığı ile zihinleri uyuşturan New Age (Yeni Çağ) Dininden, dinin akımlarından biri olan Scientology Tarikatının en büyük argümanlarından olan “Ruh İkizi” sahtekarlığından ve dünyayı kasıp kavuran bu büyük felsefi tehlikeden bahsetmek istiyorum. İlk önce ruh eşleşmesi
Etrafınızda “Ruh İkizi (Seelenverwandtschaft)”mi veya “Ruh Eşi”mi arıyorum diyen insanlarla muhakkak karşılaşmışsınızdır. Bu hafta sizlere Müslümanları “Ruh İkizi” felsefe sahtekarlığı ile zihinleri uyuşturan New Age (Yeni Çağ) Dininden, dinin akımlarından biri olan Scientology Tarikatının en büyük argümanlarından olan “Ruh İkizi” sahtekarlığından ve dünyayı kasıp kavuran bu büyük felsefi tehlikeden bahsetmek istiyorum.
İlk önce ruh eşleşmesi diye spiritüalizm kaynaklı mitolojik kip olan ”Ruh İkizi” sahtekarlığının tarihsel gelişimine bakmak gerekir. Katolik inanç temelli Engizisyon Mahkemeleri, 13. yüzyılda dünyada yaşanan büyük sapkınlaşma sonucu Kilise tarafından kabul edilen öğretilere aykırı hareket ederek Hristiyanlıktan dönenleri yargılamış ve milyonlarca insan idam edilmişti. (Benim Aristo Yayınevinden çıkan “Sapkınlıkla Mücadelede Kilise Hukuku” isimli kitabımı okumanızı tavsiye ederim) Daha sonra 15. yüzyılda Katoliklere muhalif düşünen ve Sokrates’in öğrencisi Aristippos (MÖ 435-386) ve Helenistik felsefenin en önemli düşünürlerinden Epikuros (MÖ. 341-270)’un Hedonizm Felsefesi temelleri üzerine Hristiyanlığı seküleştiren “Protestanlık” isimli yeni bir mezhep kuruldu.
Hatta Protestanlığın ve Lutheryan Kiliselerin fikir babası Alman teolog profesör Martin Luther’ın kitaplarını okuduğunuzda reform teoloji doktrinlerinin Hedonik felsefeye dayandırdığını açıkça görebilirsiniz.
Luther’e göre insanlar, doğası gereği hedonistik olduğunu düşünüyordu. Protestanlık, insanoğluna günlük yaşamının ilahi yasalardan ayırarak teolojik yönden bağımsız yaşamasını içeren Tanrı’yı çıkarıp, insanı Tanrı’laştırmayı yani sahte mutluluk vaat ediyordu. Tabi buda beraberinde zamanla insanlara vaat ettiği bireyselleşme, çıkarcılık, yabancılaşma, anlamsızlık, toplumsal çözülme, bencilleşme, araçsalcılık, tüketimcilik, materyalizm, nihilizm, hedonizm ve modernite gibi zamanın hazzına, hızına ve ayartılı dünyalarda insanlığı yalnızlığa, ontolojik felakete götürmüştü.
Protestanlığın sonucu olarak 1680-1715 yılları arasındaki 35 yıllık Aydınlanma Çağı’nda, felsefî olarak kilise ile ilişkilerin koptuğu, kişinin özgür iradesini keşfetme coşkusunun peşinden koştuğu bir zaman dilimidir. Hristiyan Kilisesi’nin hükümran olduğu bir çağın kapanışı, Protestanların Bilim Kilisesi’nin hükümranlığını ilan ettiği bir çağın başlangıcı, teolojik bir dönüşümden ziyade, siyasi bir adım olarak Kilise dininin yerini akıl dininin almaya başlamasıydı. Bu yeni paganizim çağın yeni akıl dini, seküler papazlarla insanı Tanrı’sallaştırmasıyla akıl üzerinden dünyaya çeki düzen verilmek istenmesiydi.
Bu Bilim Kilisesi, Avrupalıların hem moderniteyi kurmalarına hem İslâm medeniyetinin meydan okumasını durdurmalarına imkân tanıdı. Tüketim kültürü, Protestanlıkta zemin bulmasıyla zamanla Protestanlık’ta tüketilmeye ve tükenmeye başlandı.
İnsanoğlunun doğumsuzluğu Protestanlığın dayandığı Hedonik felsefeyi de tüketmişti. İşte burada Aydınlanma Çağı’ndan sonra Protestanlığın içinden paganizimin mutasyonu New Age (Yeni Çağ) dinleri kendilerini başladı.
Kilise Bilimine karşı sahte ilim üretimi ve sakat bir felsefi anlayış üzerine kurulu New Age (Yeni Çağ) dini, günümüz dünyasında popülerleşen, kendine özgü senkretik birleştirici ve eklektik seçmeci bir inanç sistemi ifade etmektedir. New Age (Yeni Çağ) dininin amacı, Prostestanlığın radikalleşme yüzü şeklinde Tanrı ve/veya dini otorite yerine (dinsizlik şeklinde) birey merkezli kutsallık inşası ve bu inşaa ile uyumlu öğretiler ve pratikler bütünü olarak tanımlanabileceği gibi ruhsal konulara eklektik bir yaklaşımı ifade eden geniş bir hareket olarak tanımlanabilir.
New Age (Yeni Çağ) dininin en büyük argümanları ise hiç kuşkusuz Protestanlığın başlattığı bireyselcillekteki insan zihnine subminal mesajlar gönderen “Ruh”lar, “Ruh İkizi”, “Ruh Eşi” ve “İkiz Alevlenme” gibi ruhsal konulardır. New Age (Yeni Çağ) dini, Protestanlık gibi felsefe zemininde filizleşen Alman İdealizmi, Yeni Platonculuk, Süreç Felsefesi ve Sezgicilik, din felsefesinin türleri olan Teizm, Ateizm, Panteizm, Panenteizm, Deizm, Agnostisizm, Materyalizm, Politeizm, Nihilizm, Determinizm, Spiritüalizm, Pozitivizm gibi akımların çatı ismidir. Unutmamak gerekir ki, sosyalizmin kurucusu Karl Max’ın din insanların uyuşturucu şu iddiasından yola çıkarsak New Age (Yeni Çağ) dini de tamamen beyinleri zihinsel kısa kodlara kaçış yapan ruhsal ve psikolojisi bozuk insanları rahatlayarak, kendilerini buldukları rehabilitasyon alanıdır.
Şimdi bu New Age (Yeni Çağ) dinin “Ruh İkizi” sahtekarlığını derinlemesine ele alalım. Tarihte “Ruh İkizi” veya “Ruh Eşi”in kökeni, bilgelik ve yaşam tanrıçası Sophia’nın yaratılışın açıklamalarından gelir ve elimizdeki en eski kaynak, Platon’un Aristofanes’in “Aşk” konusundaki tartışmasını aktardığı Platon’un Sempozyumu (Şölen/Symposion) ‘dur.
Platon’un Sempozyumu’nda “Antik Yunan döneminde Yunan mitolojisinde en güçlü ve önemli tanrı olan “Tanrıların ve İnsanların Babası” Zeus, ruhların aslen yapışık formda olduğunu, bu nedenle dört kol” ve dört bacağı ve bir başları, ancak iki yüzü olduğunu gördü ama Tanrı Zeus’a hakaret ederek onları ayırmaya karar verdi.
Diğer sebep ise bu birleşik formda çok güçlü olmalarıydı. Böylece başlangıçta bir olan iki ruh, şimdi “ayrı” varoluşlarında birbirlerini arayacakdı. Nitekim de öyle oldu ve özünden bir parça aldı ve ayrıldı. Böylece kadınsı ve erkeksi bir hayat yoldaşları oldu.
Bu iki ruh kendisinin ve karısının bir uzantısıydı. Daha sonra yaşam boyu bir birliktelik olan evlilikte olduğu gibi, ruh eşleri sonsuza dek birbirine bağlandı” diyordu. Fark ettiyseniz Antik Yunan döneminde Tanrı hep insandır ve Protestanlık ve radikalleşmiş versiyonu New Age dini de teolojik olarak insanlarndan, ilahi Tanrı’yı çıkarıp yerine insanı Tanrı’laştırmak istemesidir. Oysa Antik Yunan döneminde ilahi din olan Musevilik vardı. Her ne kadarda “Ruh İkizi” fikri Platon’un Sempozyumuna kadar uzansa da İngiliz şair Samuel Coleridge, terimi ilk olarak 1882’de bir mektupta kullanmıştır. Terimin kullanımı 1980’lerden itibaren popülerlik kazanmıştır.
Konuyla ilgili önerdiğim birkaç kitap var:
• Arielle Ford’un Ruh Eşinin Sırrı
• Thomas Moore tarafından ruh eşleri
• Ruhun Koltuğu Gary Zukav
• Manevi Ortaklıklar, Gary Zukav
• Gay ve Kathlyn Hendricks tarafından Bilinçli Sevmek
Platon’un Sempozyumu’ndaki “aşk”la ilgili yaptığı Antik Yunan mitolojisine göre insanlar bu durumda doğal olarak mutsuz ve doyumsuzdur. Haliyle mitolojide bahsedildiği “Ruh Eşiniz”, kelimenin tam anlamıyla “diğer yarınız”dır, olmanız gerektiği gibi, bütün bir insanı yaratmak için bir araya geldiğiniz kişidir.
Platon’u ruh eşimizi vahşi ve sapkın bir arayışta takip etmek yerine gerçek mutluluğu elde etmek için ilahi dinlerin Kitab-ı Mukaddesleri Tevrat, İncil ( Yuhanna 15:13) ve Kuran-ı Kerim’deki bir “tek eş” bulmaya çalışmalıyız. Ancak Tevrat ve Kuran-ı Kerim’de “ikiz ruhu” çağrıştıran hiç bir ifade yoktur. Dolayısıyla New Age (Yeni Çağ) dinin “Ruh İkizi” sahtekarlığına inanmak bir Musevi’yi, bir Hristiyan’ı veya bir Müslüman’ı günaha, küfre ve sapkınlığa sürükleyebilir. Üstelik bu ruhani “aşk” insanların duygularına değil, fedakarlıklara dayanır.
Mesela olaya Protestanlık mezhebinin bağlı olduğu Hristiyan zevahirinden yaklaşırsak İncil, “erkekleri karılarına karşı şehitler gibi davranmaya, karıları adına kendi hayatlarını vermeye çağırır ( Efesliler 5:25 )” veya “Aşk bir duygu değildir. Bu, sadece tutmayı seçtiğimiz bir politika ve taahhüttür. Böyle bir sevgi, sevilen kişinin değerine bağlı değildir. Hiçbirimiz Mesih’in kurban edilmesini hak etmiyoruz! – ama bizi sevmeye çağıranın değeri üzerine: ‘Seviyoruz çünkü önce bizi sevdi’ (1 Yuhanna 4:19 )” demektedir. “Ruh İkizi” veya “Ruh Eşi” kavramı tamamen mitolojik bir efsanedir.
Bu, çok uzak olmayan bir gelecekte ortadan kalkacak olan, 2000’li yılların başlarında sahte ilim üreten reenkarnasyonist New Age (Yeni Çağ) dinin Scientology (Psikoloji) Tarikatı tarafından narsisistik nosyonu ile psişik öğreti aracılığıyla yaygınlık ve popülerlik kazandı ve günümüze kadar kullanılır hale gelen “Zamanın (Zeitgeist) Ruhu Modası”dır sadece..
Peki bu Scientology (Psikoloji) Tarikatı kim ve amacı nedir? Amerikalı bilimkurgu hikâyeleri yazarı ve deniz istihbarat subayı olan Lafayette Ronald Hubbard (1911-1986), İkinci Dünya Savaşı’nda insan zihniyle ilgili teorilerini ayrıntılı olarak 1950 yılında yazdığı “Dianetik: Modern Ruh Sağlığı Bilimi (Dianetics: The Modern Sience of Mental Health)” isimli kitabında, insanlığın zihinsel sapmalarını analiz ederek, bunların üstesinden gelmek için insan zihninin “Scientology” adını verdiği insanlık durumunu daha reenkarnasyonif dini bir yaklaşım getirdi ve 1954 yılında ABD Los Angeles şehrinde Protestanlık mezhebi içinde ilk Scientology Tarikatı Kilisesi’ni kurdu.
Scientology Tarikatı Kilisesi’si eğitim yoluyla takipçilerine kendilerini hem ruhsal varlıklar olarak hem de engramları Tetan’ın (Operating Thetan- OT denilen yaşam, düşünce, madde, enerji, uzay ve zaman üzerinde bilmek ve istemek” olarak tanımlan manevi statü seviyelerinin) özgürce işlemesini engelleyen enerji kümeleri olarak anlamaya başladı. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nda deniz istihbarat subayı Hubbard’ın kurduğu bu tarikat kilisesi kısa bir süre sonra ABD istihbaratının emrine girdi.
Yedi kıtada kilisesi, 10 milyon üyesi var, 120 ülkede örgütlü faaliyetlerini yürüten Scientology (Psikoloji) Tarikatı uzun yıllardır kendilerini dianetik bir “zihinsel terapi” olarak tanıttı ve başta Amerikan Psikiyatri Birliği olmak üzere dünya genelinde binlerce doktorlar ile psikiyatri uzmanları tarafından kiliseyi ruhsatsız tıp merkezi olmakla suçladı. Bunun haricinde Almanya, Fransa ve İngiltere gibi bir çok devlette Scientology Tarikatını istihbarat elemanı yetiştirmek için devşirme merkezleri olarak görerek faaliyetlerini yasakladı.
Aslında günümüzdeki yaşam koçluğu, ilişki danışmanlığı gibi birçok faaliyetlerin temeli Scientology Tarikatının sertifikasyonlardan çıkmıştır. Amaçları ise toplum içinde ruhsal ve psikolojik sorunları insanlara sahte ruhsal felsefeler (ruh ikizi, ruh eşi, ikiz alevlenme vs.) vaat ederek, zihin kontrolleri ile istihbarat toplamak ve istihbarat elemanları yetiştirmektir. Tarikata giren insanlara önce bu gizemli dinin felsefesini anlatan kitaplar veriliyor ve ritüelleri öğrenmeleri sağlanıyor. Kitaplarla tanıştırılan insanların tarikatın felsefesini anladıktan sonra tarikatta standart eğitim kurslarına başlanıyor. Bundan sonraki aşama ise “clear” yani berrak olmak. Bunun için de iki elle tutulan ve vücuda 1.5 volt elektrik veren gizemli E-metre (elektropsikometre) aleti aracılığıyla geçmişe yolculuk ve zihninin temizlenmesi yaptıklarını iddia ediyorlar. Bunun için her seansta yüzlerce dolar para topluyorlar. Tarikat üyelerinin ellerinde “köprü” adı verilen bir ritüel aşamalar listesi var. Dinin en üst seviyesi olan “tam özgürlüğe” ulaşmak için bir köprü vazifesi gören aydınlanma yolundan geçmek gerekiyor. Scıentology tarikatının mutluluk yolu argumanı da “Ruh İkizi” veya “Ruh Eşi” sahtekarlığından geçiyor.
Böylece bir takım telkin programıyla müritlerinin ruh ve zihinlerini arındırdıklarını iddia ediyorlar. Scientologistlerin uymaları zorunlu olan belli kurallar da vardır; bu kuralların önemli bir kısmı evlilik (sevgili olma ve cinsellik) ve aile ilişkileri üzerinedir. Scientologistler hiçbir zaman evlenmezler.
Tom Cruise, Katie Holmes, John Travolta, Dustin Hoffman gibi pek çok Hollywood yıldızının üyesi olduğu Scientology, ilk kez 1999 yılındaki Marmara depremi sırasında Volunteer Ministers adlı yardım kuruluşuyla Türkiye’ye girdi ve 500 kişiye maddi destek sağladı. Günümüzde Türkiye’de 50 tanesi aktif tarikat üyesi ve binlerce takipçisi olduğu tahmin ediliyor. Scientology (Psikoloji) Tarikatından bağımsız ama tarikatın submimal mesajlarla medya yayınlarından etkilenen Türkiye’de ve ABD ile Almanya’daki Türk toplumu içinde “Ruh İkizi” veya “Ruh Eşi”ni arayan yüzbinlerce ruhsal ve psikolojik sorunları olanlar bulunmaktadır. Genellikle Narsist kişilik bozukluğu olan kadınlardan oluşmaktadır. “Ben” merkezli Narsistler kendilerini çok beğendikleri ve mükemmel zannettikleri için egoları yüzünden beşeri dünyada eş bulamadıkları için ruhani (spiratüel) alemde ruh eşlerini ararlar.
Bunun haricinde Türkiye’de İstanbul’da bir otel odasındaki seks ayinleriyle gündeme gelen dünyanın en sapkın tarikatı Rael, Altın Şafak Hermetik Cemiyeti, Ramtha, Moon, Yeditepe Felsefeciler, Hint felsefesinin ilginç tarikatları Brahma Kumaris, Hare Krishna, Dünya Pagan Federasyonu, sınırsız seks taraftarı Yeşil Yol tarikatı gibi yeni sapkın inanç sistemleri ve sapkın garip tarikatları da bulunmaktadır. Müslümanların Batı’nın dayattığı bu felsefi ve akidevi krizi aşmak için Kuran-ı Kerim rehberliğinde Nebevi’ye dikkat, rikkat ve şefkatle zihinleri, kalpleri ve ruhları fethetmek şart…