Almanya’nın kafkasya’daki gizli gündemi : Abhazya

Almanya’nın kafkasya’daki gizli gündemi : Abhazya

Geçtiğimiz hafta 400.000 nüfuslu Abhazya’nın sadece 200.000’nin Abhaz olmasına rağmen Türkiye’de yaşayan müslüman 500.000 Abhaz kökenli T.C. vatandaşlarının ana vatanı olan Abhazya, Berlin’de düzenlenen bir otomobil markasının yeni modellerinin lansman töreni sonrası davetlilere tanıtıldı. Lansmana Abhazya Cumhuriyeti Ticaret ve Sanayi Odası Almanya Temsilcisi Wolfgang Matzke de davet edildi. Abhazya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığının Almanya Temsilcisi Khibla

AKGÜN BİLGİN 24 Şubat 2019 AKGÜN BİLGİN

Geçtiğimiz hafta 400.000 nüfuslu Abhazya’nın sadece 200.000’nin Abhaz olmasına rağmen Türkiye’de yaşayan müslüman 500.000 Abhaz kökenli T.C. vatandaşlarının ana vatanı olan Abhazya, Berlin’de düzenlenen bir otomobil markasının yeni modellerinin lansman töreni sonrası davetlilere tanıtıldı.

Lansmana Abhazya Cumhuriyeti Ticaret ve Sanayi Odası Almanya Temsilcisi Wolfgang Matzke de davet edildi. Abhazya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığının Almanya Temsilcisi Khibla Amichba törene katılanların arasındaydı.

Tanıtımda otomobil markasının sponsorluğunda Abhazya Cumhuriyeti Ticaret ve Sanayi Odası Almanya Temsilcisi Wolfgang Matzke tarafından davetlilere, Abhazya Cumhuriyeti ile Ticaret ve Sanayi Odasının ülke içindeki ve dışındaki faaliyetleri hakkında sunum yapıldı. Ayrıca misafirlere Almanca Abhazya hakkında film gösterildi, kitapçılıklar dağıtıldı. Sunumda Abhazya’da üretilen çeşitli içecekler sergilendi.

Abhazya’ya uygulanan ambargonun kalkmasıyla birlikte ülkenin yabancı yatırımcıların cazibe merkezi haline gelmişti. Abhazya’nın Avrupa’da resmi temsilciliklerini yaygınlaştırması ve Abhazya’nın tanınmaya başlamasının üzerine dünyanın farklı ülkelerinden yatırımcılar, ülkeyi ziyaret ederek yatırım görüşmeleri yapıyor.

Abhazya’nın Almanya’da bulunan Ticaret ve Sanayi Odası Temsilciliği tarafından Alman iş adamlarının Abhazya’da yatırım seferberliği tüm hızıyla sürüyor. Geçen sene Abhazya Sanayi ve Ticaret Odası Almanya Temsilcisi Wolfgang Matzke ile Alman yatırımcılarından iş adamları Mikael Goldshmidt ve Thomas Nels Abhazya Cumhurbaşkanı Raul Hacımba’yı ve Abhazya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Tamila Mertskhulava ziyaret etmişti.

Abhazya’nın Karadeniz kıyı bölgesinde bulunması ve verimli topraklarında yetişen meyve ağaçlarının bulunması Almanya’nın Kafkasya’da Rusya’nın ekonomik etki alanı zayıflatmaya yönelik girişimlerinin sonucu olarak Alman iş adamları tarafından başta turizm, tarım ve organik içecek yatırımları konusunda ilgisini çekiyor.

Aklıma birden Almanya’nın yeni pazarlar bulması adı altında Karedeniz havzası ve Kaskasya bölgelerine ani ilgisinin nedenleri geldi. Üstelik Almanların Rusya’nın arka bahçesinde ticari riski çok yüksek olan ne 400.000 nufüslü mikro bir ülkenin ne pazarına; ne de yer altı zenginliği olmayan topraklarına ihtiyacı vardı.

Peki asıl ilgi ve sebep ne olabilirdi?

Bilindiği gibi 2008 yılında Rusya ile Gürcistan arasında Güney Osetya ve Abhazya üzerinden yaşanan savaş sonrası  Almanya, 2008 savaşında Rusya tarafından ele geçirilen Güney Osetya ve Abhazya’yı Gürcistan’ın parçası olarak görmekte.

25 Aralık 1991’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasından sonra Rusya’nın sistamatik olarak Karadeniz Havzası ve Kafkasya Bölgelerine yayılmacı politikalarına karşılık Almanya 01 Ocak 2007’de Bulgaristan ve Romanya’yı Avrupa Birliği’ne dahil etmiş, Ukrayna’yı da birliğe sokmaya çalışıyordu.

Soğuk savaşın sona ermesinden sonra Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) etkin olduğu Karadeniz Havzası ve Kafkasya Bölgelerden geri çekilmişdi.

Ortaya çıkan Ukrayna, Abhazya ve Gürcistan gibi yeni devletlerin bazıları zaman içinde tedricen Avrupa Birliği’ne ve NATO’ya girdiler. En sonunda Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO ve Avrupa Birliği üyeliği gündeme geldi.

Tabi Rusya Karadeniz Havzası ve Kafkasya Bölgeleri hem tarihi olarak Rus kültürünün neşvünema bulduğu bölge olarak görüyor hem de stratejik açıdan doğrudan kendisine sınır olan bir bölgenin NATO’ya ve Avrupa Birliği’ne girmesini istemiyor.

Dolayısıyla bu gerilim özellikle 2000’li yıllardan sonra iyice arttı. Putin’in iktidara gelmesinden sonra Rusya askeri ve ekonomik olarak güçlendikçe Ukrayna’yla arasında gerilimler başladı.

Özellikle Ukrayna Rus gazının Avrupa’ya ulaştırılmasında transit bir bölge olduğu için gazın kullanımı ve fiyatı konularında yaşanan gerginlikler Ukrayna tarafından gaz transferinin durdurulması gibi meseleler etrafında sürekli bir gerginlik yaşanıyordı.

Neticesinde olaylar Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı ilhakı ve vekilleri üzerinden Ukrayna’nın önemli bir bölümünü işgali ile sonuçlandı. Bu ilhak öncesinde Almanya gizliden gizliye Ukrayna’ya destek ve lojistik malzemeler veriyordu.

Almanya Başbakanı Angela Merkel, Ukrayna’nın Minsk anlaşmalarında Rusya ile ilerleme sağlanamadığını belirterek, “Minsk anlaşması uygulanana kadar Almanya, Rusya’ya yönelik yaptırımların uzatılmasından yana olacak” demişti.

Öte yandan Almanya’nın ön ayak olmasıyla Avrupa Birliği’ne üye olan Bulgaristan ve Romanya’ya ciddi ekonomik yatırım yaparak adeta ekonomilerini ele geçirmeyi başarmıştı.

Avrupa kıtasında bile bulunmayan Gürcistan ile Avrupa Birliği üyeliği müzakereleri başlatılırken vize ve serbest dolaşım hakları da verilmişti. Bununla da yetinmeyen Almanya, Gürcistan ordusuna biyolojik ve kimyasal saldırı ve koruma eğitimi eğitimleri verirken, Gürcistan vatandaşları da istedikleri AB ülkesine vizesiz seyahat edebiliyor.

Almanya’nın Karadeniz Havsası ve Kafkasya Bölgesine tam bir hakimiyet kurabilmesi için Rusya’ya karşı olan dış politikasına yönelik dolaylı olarak Abhazya’nın Rusya’nın ekonomik, askeri ve dış politika himayesinden çıkıp, Gürcistan’a bağlı bir eyalet veya otonom bölge olarak görmek istemektedir.

Almanya ile Abhazya’ya yakınlaşması Türkiye’deki Abhaz Toplumu’nu tarafından endişe ile takip ediyor. Abhazya’nın yurdışında en fazla yaşayan müslüman nufüsü Türkiye’de bulunmakta.

Adapazarı, Hendek ve Düzce’deki 6.000 Abhaz asıllı T.C. vatandaşları Abhazya’da ikametgah etmekte ve ciddi yatırımları bulunmaktadır.  Türkiye’de yaşayan 50.000 Abhaz’da anavatanlarına gitmek istiyor. Ancak ulaşım sorunları nedeniyle ülkelerine gidemiyorlar.

Sadece Abhazya Cumhuriyeti’nde bakanlık yetkisinde bir göç komitesi Türkiye’den göç edenlere ev, iş ve arsa gibi imkanları sağlıyor. Ancak bunun dışında Abhazya’da iş yapmak isteyenlerden de 5 yıl boyunca vergi alınmayacağının garantisini veriyor.

Abhazya’nın dış ticaretinde Türkiye’nin 200 milyon dolarla Rusya’dan sonra ikinci sırada buluyor. Aslında bu ihracat rakamının yüksekliğinin sebebi ise Rusya’nın uyguladığı ticari kodalar nedeniyle Abhazya’yı ihracatta hülle ülkesi olarak görmesidir.

Rusya Federal Gümrük Servisi (FTS) verilerine göre Türkiye’de yetiştirilen tarım ürünleri ile çeşitli imalat mamülleri komşu ülkeler üzerinden Abhazya’ya daha sonra ise Rusya’ya gitmesi Almanların iştahını daha çok kabartıyordu.

Tarihte ise Abhazya 1555 ile 1828 tarihleri arasında Osmanlı Hâkimiyeti’ndeydi. 1. Dünya savaşında Almanya ile müttefik olan Osmanlı Devleti Kafkas Cephesinde Almanlar, müttefiki Osmanlı Devleti’ni destekleyeceği yerde Gürcüleri himaye eden siyaset izlemiş ve tarihte Abhazya’nın geleceği üzerindeki Türklerin çabaların önündeki en büyük engeli oluşturdu.

1.  Dünya Savaşı’nda Osmanlı ve Almanya devletleri arasında imzalanmış olan 27 Nisan 1918 tarihli gizli “İstanbul Antlaşması”nın 1. maddesine göre “Akdedilecek anlaşma, Abhazya’nın siyasi yapısını, ayrıca Gürcistan ile Abhazya arasındaki ilişkileri nihai olarak belirleyecek Abhaz Halk Konseyi tarafından yeniden değerlendirilecektir” şeklinde bir şey saçmalık bulunuyordu.

Bu antlaşmada Abhazya, Almanya İmparatorluğunun nüfus sahasına dâhil edilmişti ve hatta Almanya bir süreden beri Ahbazya’nın Oçamçıra ve Sohum’da küçük çaplı müfrezeler bulundurmuştu. 13 Haziran 1918 tarihinde dönemin Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Haydar Bammat, küçük bir Alman birliğinin Abhazya’nın başkenti Sohum’a girmesi nedeniyle, Almanya Hükümeti’nin Kafkasya’daki Diplomatik Misyon Başkanı F.W. Schulenburg’a bir nota dahi vermişti.

Günümüzde ise Abhazya, artık Almanların tarihten gelen hak iddiası ile iştahını iyiden iyiye artmış ve Abhazya gizliden gizliye Almanya’nın vakıfları, sivil toplum kuruluşları ve dini misyonerleri tarafından işgali altında alınmıştı. Başta Alman Berghor Vakfı, Abhazya’daki çeşitli sivil toplum kuruluşların projelerini finanse ederken Abhazya’da faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşu olan  Fond Ashana Vakfı’da yerinde tedavi yerine çocukların tedavi olması için Almanya’ya hasta gönderiyordu.

Türkiye’nin Rusya ile olan bu dolaylı dış ticaret Avrupa Birliği ve Almanya’nın baskısıyla Gürcistan ile Abhazya arasındaki politik kavgada net davranmamasının bahane faturası ile Türk gemilerine çıkırılıyor. Abhazya ile toprak bütünlüğü konusunda ihtilaflı olan Gürcistan, Abhazya’ya mal taşıyan Türk gemilerine el koyarak milyonlarca dolarlık zarara neden oluyor.

Son aylarda Türk gemilerine yönelik el koyma operasyonlarını hızlandıran Gürcistan’ın 15 yılda balıkçı tekneleri de dahil 100’e yakın Türk gemisine el koyduğu belirtiliyor. Gemileri iade etmeyip parçaladığını belirtilen bir yetkili, Gürcistan’ın elinde şu anda 10’a yakın Türk gemisi ve tutuklu durumda 21 personel bulunuyor.

Yakın tarihimizde ise 14 Ağustos 1992’de Gürcistan’ın Abhazya Cumhuriyeti’ne karşı silahlı saldırısı sonucu Gürcistan’dan tek yanlı bağımsızlığını ilan eden Abhazya bağımsızlığını ilan ederek yeni devlet kurmuştu. Türkiye’de akraba ilişkilerinden dolayı Abhazya’ya destek olmuştu. Bağımsızlık savaşında Adapazarı Hendek ve Düzce’de binlerce Müslüman Abhaz asıllı T.C. vatandaşları anavatanlarına giderek savaşmış ve hatta bazıları şehit düşmüştü.

25 Aralık 1991’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasından sonra   Türkiye’nin akrabalık ilişkilerinden ve Osmanlı Devleti’nin Kaskasya’da büyük bir toprak sahipliğinden gelen tarihi misyonundan dolayı Gürcistan, Abhazya ve Çeçenistan’ı kapsayan Güney Kaskasya Bölgesi’nde siyasi, askeri ve ekonomik hakimiyet kurmaya başlamıştı.

Dönemin 8. Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal’ın ekonomiye dayalı dış politikası bu yeni kurulan ülkelerde adeta can simidi olmuştu. Azarbaycan ile yapılan Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı’nın projelendirildiği yıllara denk gelen Türkiye – Abhazya ilişkilerinde merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Kafkasya’da savaşı göze alacak kadar önemsiyordu. Bu durum tabiî ki başta arka bahçesi olarak gördüğü Rusya, Avrupa Birliği ve Almanya’yı rahatsız ediyordu.

Ne tesadüf ve ne gariptir ki, Türkiye’nin 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın zehirlenerek öldüğü iddia edilen yıllara denk elerek ve Türkiye’nin bir daha hiç olmadığı kadarıyla aktif Kaskasya dış politasının kapandığı döneme denk gelmesi de belki tesadüftür!

İlerleyen yıllarda Türkiye’nin Abhazya ve Kafkasya Bölgesine olan ilgisinin ve bölgede dominant rolünün önünü kesmek ve uluslar arası arenada Abhazya ile Çecenistan’ı itibarsızlaştırmak için kapalı kapılar artında kirli irtifaklar kurularak yeni bir oyun sergileniyordu.

Düzce’de doğup büyüyen ve Abhaz asıllı olduğu iddia edilen T.C. Vatandaşı Muhammed Emin Tokcan, sözde Rus askerlerinin kuşatması altındaki 250 Çeçen savaşçıyı kurtarmak için 16 Ocak 1996’da 9 Çeçen eylemci ile birlikte Trabzon’dan Rusya’nın Soçi limanına hareket etmekte olan “Avrasya” feribotuna baskın düzenleyerek gemideki 33’ü Türk 177 yolcu ve 55 mürettebatı rehin almıştı.

Gemide bulunan Liman Emniyet Amiri Rahmi Tunca’yı ayağından vuran eylemciler, daha sonra gemiyi İstanbul’a doğru hareket ettirdiler. Grubun lideri Tokcan, eyleme İstanbul’da son vermeleri konusunda Türk güvenlik birimlerince ikna edilmişti.

Eylemciler 19 Ocak günü saat 12.00’de “Avrasya” feribotunu İstanbul Boğazı’nın Karadeniz çıkışına getirdiler. Burada güvenlik güçleriyle yaptıkları pazarlık sonunda saat 17.00’de aralarında Muhammed Tokcan’ın da bulunduğu 4 eylemci teslim oldu. Yolcuların arasına karışan ve gemide saklanan 5 eylemci ise güvenlik güçlerince yakalandı. Eylemcilerin teslim olmadan önce silahlarını ve üzerlerindeki bombaları denize attıkları anlaşıldı.

Avrasya Feribotu eylemcileri, Muhammed Emin Tokcan, Tuncer Özcan, Sedat Temiz, Erdinç Tekir, Ertan Coşkun, Ceyhan Molla Mehmetoğlu, Abhazya uyruklu Roki Gitsba ile Çeçenistan uyruklu Ramazan Zubareyev ve Viskhan Abdurrahmanov, 7 Mart 1997’de İstanbul 3 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından, TCY’nin “gemi kaçırmak” fiilini düzenleyen 384. maddesine göre 5 yıl, “hürriyeti tahdit” suçuyla ilgili 179. maddesine göre de 3 yıl 10 ay 20 gün olmak üzere toplam 8 yıl 10 ay 20 gün ağır hapis cezasına çarptırılmışdı.

Yargıtay 8. Ceza Dairesi ise, Avrasya Feribotu’nu kaçıran dokuz sanığın 8 yıl 10 ay 20 gün ağır hapis cezasına çarptırılmasına ilişkin hükmü 11 Temmuz 1997’de onadı.

Kapalı kapılar ardında gizli güçlerin planlayıp Türkiye’nin Abhazya ve Kafkasya Bölgesine olan ilgisinin kesmek ve uluslar arası arenada Abhazya ile Çecenistan’ı itibarsızlaştırmak amacıyla yerel taşeronlarla uyguladığı bu eylem, dünyada geniş bir yankı uyandırarak Çeçenlerin ve Abhazların “terörist” bir millet olduğu ve Türkiye’nin de bu teröristlerin rahatça yaşayabildiği ve vatandaşlık alabildiği bir ülke imajı verilmek isteniyordu.

Yine bu kirli oyunun bir benzeri 8 yıl sonra Abhazya’ya yakın bir bölge olan Çeçenistan’ın Rusya’dan bağımsızlığı talep etmesiyle tekrar sahnelenmişti. Çeçenlerin, 1 Eylül 2004 tarihinde Kuzey Osetya Özerk Cumhuriyetinde bulunan Beslan kasabasındaki bir okulu işgal ederek 1.100 ‘den fazla insanın rehin aldığı eylemde Rusya’nın müdahalesi ile 300’den fazla kişi ölmüştü. Böylece Çeçenlerin Rusya’dan bağımsız bir devlet kurma çabaları sonsuza dek uluslar arası arenada “terörist millet” damgası ile kapanmıştı.

Ama bilinen bir gerçek vardı. Ne Abhazlar, ne de Çeçenler yüz yıllar boyunca Kafkasya dışında göçmen olarak yaşadığı hiçbir coğrafyada, bağlı olduğu hiçbir topluma ve devlete karşı ayrılıkçı terörist bir eylemlerde bulunmamıştı. Tam aksine yaşadığı toplumlarda sadık, uyumlu ve entegrasyon içinde bir millet olmuşlardı.

Bu arada günümüzde bile gizemini koruyan Avrasya Feribotu eylemi, dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın gerçekleri öğrenmek için 12 Şubat 1997’de, Avrasya Feribotu’nu kaçıran Muhammet Emin Tokcan ve arkadaşlarının da tutuklu bulunduğu Kocaeli Ceza ve Tutukevi’ni ziyaret etmesine rağmen sır perdesi hiçbir zaman tam olarak aralanamadı ve arka plandaki uluslar arası failleri hiç bulunamadı.

Ne tesadüf ve ne gariptir ki, Abhazya ve Kafkasya Bölgesi’nin kaderi için oynanan, akabinde askeri ve ekonomik işgali getiren ve başarılı olan bu eylem planlarının bir benzeri Arapları itibarsızlaştırmak ve Müslümanları “terörist millet” olarak ilan etmek için ABD’de 11 Eylül 2001’de “İkiz Kule Saldırıları” olmuştu!