Ortadoğu ve eleştiri kültürü

İnsanoğlu hatalardan, yanlışlardan beri olamaz. Tarih boyunca sadece, Allah’ın (c.c.) hususi ikramıyla yarattığı peygamberler dışında hatasız insan yoktur. Hata ile her an hemhal olduğumuza göre her an için bir muhasebeye, düzelmeye ihtiyacımız var demektir. Eleştirilere bu yönüyle nimet olarak bakmak gerekir belki de. Gelelim insanların özellikle de bizim coğrafyamız  olan Ortadoğu kültüründe  eleştiriye tahammül edilmemesine.

PANORAMA - NEWS 05 Ocak 2018 YANMANŞET

İnsanoğlu hatalardan, yanlışlardan beri olamaz. Tarih boyunca sadece, Allah’ın (c.c.) hususi ikramıyla yarattığı peygamberler dışında hatasız insan yoktur. Hata ile her an hemhal olduğumuza göre her an için bir muhasebeye, düzelmeye ihtiyacımız var demektir. Eleştirilere bu yönüyle nimet olarak bakmak gerekir belki de.

Gelelim insanların özellikle de bizim coğrafyamız  olan Ortadoğu kültüründe  eleştiriye tahammül edilmemesine. Böyle bir insan muhtemelen ya mükemmel bir insan olduğu zannı içindedir, ya da toplumda yanlışlarının bilinmesini ve dolayısıyla itibarını kaybetmesini istememektedir. Ben şahsen ikinci ihtimalin ağır bastığına inanıyorum. Ortadoğu toplumları olarak biz toplumsal statüye gerektiğinden çok fazla değer veriyoruz. Bu toplumlarında eleştiriye çok daha sert tepki ve direnç verilmesi muhtemelen bu kültür altyapısından kaynaklanmaktadır.

Günümüzde birçok siyasi, ahlaki, dini sorunların temelinde sosyal psikoloji gelir. Sosyal psikoloji, ya da toplumsal algının toplumda geniş kesimlerce kabul edilmiş davranışları ortaya çıkaran, bir toplumun kültürünün genleri olduğuna inanıyorum. Toplumlar içinde bulundukları coğrafyadaki tarihin, ülkelerin, devletlerin, anayasaların, siyasi erklerin ve medyanın etkisinde kalır. Belli bir süre sonra ise  bu algılar toplumu eğiten yöneten temel dinamiğe dönüşür. Dolayısıyla bugünkü toplumu anlamak için geçmişin alt katmanlarına bakmamız gerekir. Devrimler, darbeler, baskılar ve kimlik kavgalarıyla 100 küsur yıl geçirmiş bir toplumun bugünkü halinde; Eleştiriye, ifade hürriyetine, basın özgürlüğüne değer vermeyen, dışa kapanıp gettolaşmış bir topluma dönüşmüş olması kaçınılmaz olmuştur.

Çünkü topluma yön veren algı doğal olarak tekil değildir, tüm toplum fertlerinin ortak kanaatlerinden oluşan bir değerler yumağıdır. Eğer toplumda söz sahibi gruplar bu dengeyi değiştirir ve toplumu eğiten doğal algıyı bozarlar ise kısa zaman içinde toplumsal vicdan ters tartmaya başlar.

Bizimde içinde bulunduğumuz  Ortadoğu coğrafyasına bu gözle bakarsanız bu denklemi sizin de göreceğinizi tahmin ediyorum. Öyle ki biz ortadoğulular olarak ortak akıl üretmek yerine ülke içindeki mutlak güç sahiplerinin algı ve değer baskılarına muhatap kalırız. Bu nedenledir ki iktidar ve taht kavgaları hiç bitmedi, bitmiyor. Devrimler, devrimler üstüne, darbeler, darbeler üstüne devam edip gidiyor. Kızıl yollardan, yeşil vadilere savrulup durulup, avare bir şekilde yolumuzu arayıp duruyoruz.

Böyle toplumlarda eleştiri kültürü olmaması toplumsal tabanın suçu değildir aslında. Güç sahipleri elde ettikleri kızıl elmayı elde tutabilmek için alternatif güce karşı çıkıp fikir beyan etmek isteyenleri bastırmak zorunda olduğuna inanıyorlar. Bu zamanla toplumların bilinç altında yerleşiyor. Kabul edilen bir durum öğe haline geliyor. Ortak akıl, yani günümüzde bu demokratik rejimlere tekabül ediyor.

Demokrasinin hakim olmadığı toplumlar da Kızıl Elma, Devlet, Taht, Statü kavgası bitmeyecektir. Bu kızıl elma uğruna kendini kutsama, eleştiriye tahammülsüzlük, farklıya saygısızlık, farklı olanı boğma vb. toplumsal hastalıklardan da kurtulamayacağız. “Nasılsanız öyle yönetilirsiniz” sözüne göre, temelde, bireylerde hangi zaaflar varsa toplumda da bunların integrali hastalıklar olması kaçınılmazdır.

YORUM: M. ALİ YILDIZ