Davutoğlu’ndan Erdoğan iktidarına: ’28 Şubat ve eski Türkiye artığı’

HABER MERKEZİ – İzmir depreminde hayatını kaybedenlere başsağlığı dileyerek konuşmasına başlayan Davutoğlu, iktidarın icraatlarına tepkilerini şöyle sıraladı. “Onlar sizin alın terinizi çarçur etmekten korkmadılar, hukuk devletini yok etmekten korkmadılar, Türk Lirasını ayağa düşürmekten, paramızı pul etmekten korkmadılar, ifade hürriyetini, insan haklarını, milletimizin farklılıklarına saldırmaktan korkmadılar, onların tüm baskılarına, tehditlerine, kolluk güçlerine, şantajlarına rağmen biz de

PANORAMA - NEWS - 01 Kasım 2020 TÜRKİYE GÜNDEMİ

HABER MERKEZİ – İzmir depreminde hayatını kaybedenlere başsağlığı dileyerek konuşmasına başlayan Davutoğlu, iktidarın icraatlarına tepkilerini şöyle sıraladı.

“Onlar sizin alın terinizi çarçur etmekten korkmadılar, hukuk devletini yok etmekten korkmadılar, Türk Lirasını ayağa düşürmekten, paramızı pul etmekten korkmadılar, ifade hürriyetini, insan haklarını, milletimizin farklılıklarına saldırmaktan korkmadılar, onların tüm baskılarına, tehditlerine, kolluk güçlerine, şantajlarına rağmen biz de onların oluşturduğu bu korku ikliminden korkmuyoruz.”

Diyanet İşleri Başkanlığı’na da seslenen Davutoğlu, “Eğer sizler gençlere ve sıradan halka nasihat ettiğiniz kadar güç yozlaşması ve onun doğurduğu yanlışlıklar karşısında iktidar sahiplerine de sesinizi yükseltebilseydiniz bugün manevi değerlerimize daha çok saygı gösterilirdi” ifadesini kullandı.

Fransa üzerinden AB ülkeleri ile yaşanan “İslamcı terör” gerilimine de değinen Davutoğlu, şunları kaydetti:

“Bugün Avrupa için de dünya için de en büyük tehlike koronavirüs değil, cahil ve popülist liderlerin yaydığı otokrasi kültür virüsüdür. Birincisi insanoğlunun bedenini, ikincisi ise ruhunu ve insan olma bilincini yok eder. Tarihteki bir çok salgında olduğu gibi birincisi geçicidir, bilimsel çalışmalarla aşılabilir; ikincisi ise insan zihnini ve ruhunu işgal etmesi açısından kalıcıdır ve insani kimliği tahrip eder. Ancak, Macron benzeri tarih cahili ve düşünce yoksunu liderlere verilecek cevap geçiciliği daha önceki örneklerden belli olan ve ilan edenlerin dahi kendi hayatlarına ve tüketim alışkanlıklarına yansıtmadıkları boykot çağrıları ve hamasi söylemler değildir.

Bunlara hak ettikleri en üst perdeden tepki verilmesi gerekir; ancak onlara verilecek en etkili ve gerçek cevap Müslümanlar olarak Hz. Peygamber’in getirdiği evrensel mesaja uygun bir hayat tarzı ile güzel örneklik oluşturmaktır.

Siyahın beyaza beyazın siyaha eşitliği çerçevesinde hiç bir insanın dışlanmadığı ve ötekileştirilmediği, eşref-i mahlukat olan insan onurunun temel alındığı, insanın canının, aklının, düşüncesinin, inancının, neslinin ve malının insan hakları çerçevesinde korunduğu, devletin dininin adalet olduğu, kul hakkının yenmediği, mevki ve makamların mülk değil emanet olarak görüldüğü, görevlerin yönetenlere yakınlık ve akrabalık ölçüsüne göre değil ehliyet ve liyakata göre verildiği, sadece ahirette değil iki cihanda da hesap verileceği bilincinin zihinlere yerleştiği, şeffaflığın egemen olduğu, kibrin değil tevazuun, şatafatın değil tasarrufun, hamasetin değil bilginin devlet adamlığının şartlarını oluşturduğu, servetin belli bir azınlık grup elinde dolaşmadığı, manevi değerlerin şahsi çıkarlar için istismar edilmediği bir güzel örneklik!

Şimdi açık yüreklilikle soralım.

İslam dünyasında böyle bir güzel örneklik sergilenseydi Macron ve benzerleri böyle cahil ve hadsiz bir tavır içine girebilirler miydi?

Ya da başka bir deyişle Hz. Peygamber’i korumak adına hamaset yapan ancak onun evrensel mesajının ilkelerini siyasal düzenlerine yansıtmayan liderlerin verdiği hamasi tepkiler insanlık vicdanında kalıcı bir tesir uyandırabilir mi?

Yukarda zikrettiğimiz ve her biri ayet ve hadislere dayalı olan ve evrensel, çağdaş bir demokratik düzenin de temelini teşkil eden ilkelerin objektif uygulamasını değerlendiren göstergelerde İslam toplumlarının en alt sıralarda yer almasının sorumluları kimlerdir?

İnsanlığa ışık tutacak böyle güzel bir örneklik teşkil etmedikçe belli aralıklarla kendi kendimize propaganda anlamından öteye geçmeyen hamasi nutuklar ne kadar etkili olabilir?

Şimdi buradan bu ilkelere samimiyetle bağlı olmakla birlikte iktidar partilerine destek veren kardeşlerime sesleniyorum:

Macron’a ve benzerlerine hep beraber yüksek sesle tepki verelim, bağıralım, kızalım bunda bir milim dahi geride kalmaz ve gereken en sert adımları atarız.

Ancak daha ne kadar Hz. Peygamber’in bu evrensel mesajlarının ülkemizde de açık bir şekilde çiğnenmesine sessiz kalacaksınız?

Gençliğinizde aşkla ve fedakarlıkla savunduğunuz bu değerlerin kuru bir hamaset ve soyut bir “kazanımların korunması” söylemi ile içinizde hala yaşamakta olduğunu düşündüğüm genci susturmaya ve hatta öldürmeye ne kadar daha devam edeceksiniz?

Bu değerlerin “değersiz”leşmesi ve kaybedilmesi karşısında sesinizi yükseltmediğiniz her gün, her saat, her dakika ve her saniye genç nesillerin ve hatta kendi çocuklarınızın ve torunlarınızın zihninde ve gönlünde bu değerlere dönük bir şüphe uyandırdığınızı görmüyor musunuz?

Bilin ki gençlerde eğer deizme yöneliş başlamışsa bu gençlerin deizmin felsefi temelini benimsemelerinden değil manevi değerler adına gördükleri kötü örnekler dolayısıyladır.

Buradan Diyanet İşleri Başkanlığına ve din alimlerine de sesleniyorum.

Eğer sizler gençlere ve sıradan halka nasihat ettiğiniz kadar bugünkü güç yozlaşması ve onun doğurduğu yanlışlıklar karşısında iktidar sahiplerine de zamanının mutlak güç sahibi sultanlarına karşı direndiği için hapiste şehit edilen İmam-ı Azam gibi sesinizi yükseltebilseydiniz bugün manevi değerlerimize daha çok saygı gösterilirdi.

Geleneğe sahip çıkmak güç sahiplerine ram olmakla değil, İslam’ın evrensel değerleri söz konusu olduğunda yani adaleti, kul hakkını, can, akıl, inanç, nesil ve mülkiyet hakkını korumak gerektiğinde kim olursa olsun iktidar sahiplerinden de, Hz. Ömer’den hesap sorulduğu gibi, hesap sormakla olur.