Umuda yolculukta bir anne, iki evlat

İktisat mezunu olan Fidan, uzun yıllar Türkiye’de kaldığını ve çok zor bir dönem geçirdiğini ifade ediyor. Cünkü Irak‘ta babasının mağazaları ve iş yerleri olduğunu ve çok mutlu bir hayatlarının olduğunu söylüyor. Biz ailemle birlikte Irak‘ta yaşıyorduk. Kardeşim ise Türkiye’de yaşamayı tercih ettiği için oraya taşındı. Ama Saddam rejimi buna müsahade etmediği için babamı sürekli tehdit

ASBURCE DEMİRCİ 01 Ağustos 2017

İktisat mezunu olan Fidan, uzun yıllar Türkiye’de kaldığını ve çok zor bir dönem geçirdiğini ifade ediyor. Cünkü Irak‘ta babasının mağazaları ve iş yerleri olduğunu ve çok mutlu bir hayatlarının olduğunu söylüyor.

Biz ailemle birlikte Irak‘ta yaşıyorduk. Kardeşim ise Türkiye’de yaşamayı tercih ettiği için oraya taşındı. Ama Saddam rejimi buna müsahade etmediği için babamı sürekli tehdit ediyorlardı. Bu baskılardan korktuğumuz için Türkiye’ye taşınmaya karar verdik. Uzun yıllar Türkiye’de kaldık.

Saddam rejimi sona erdikten sonra tekrar geri ülkemize dönmeye karar verdik. Cünkü Türkiye’de şartlarımız çok kötüydü. Ufacık bir dairede kalıyorduk. Irak‘ta yaşam şartlarımız daha iyiydi. O yüzden tekrar ülkemize geri döndük.

Döndükten sonra evlendim ve uzun süre Irak’ta yaşadık. Rejimden sonra kargaşa ve boşluk oluştu. Yaşam koşulları gün geçtikçe ağırlaşıyordu. Sürekli korku içinde yaşıyorduk. Eşimle geri Türkiye’ye dönmeye karar verdik. Elimizde birikmiş paramız vardı, Türkiye’de iş kurduk. İşlerimiz istediğimiz gibi gitmediği için sürekli sıkıntı çekiyorduk.

 Ufacık Balıkcı tekenesinde 35 kişi vardı

Eşimle Avrupa‘ya gitmeye karar verdik. Eşim bizden önce Almanya‘ya geldi. Daha sonra çocuklarla biz arkadan gittik. Ama bizim yolculuğumuz oldukça zor geçti. Bir hafta Bodrum’da kaldık. Bizim için Bodrum günleri çok kötü geçti. Tekne ile geçeceğimiz için en uygun zaman dilimini bekliyorduk.  Bizi götürecek kişiler;  “bugün çıkamayız deniz dalgalı „ başka bir gün de “bugün güvenli değil„ diyerek sürekli bir sonraki güne zaman veriyorlardı. Her gün acaba çıkacak mıyız? ne olacak halimiz? diye hep düşünüyordum. Bir gece çıkıyoruz dediler.

Çocuklarımı alarak yola koyuldum. Yolculuk başlamıştı ama beni bir korku sardı. Çünkü taşların arasından, çöl gibi bir yerden gecenin yarısı çocuklarımla beraber bilmediğim bir adamın peşinden gidiyordum. Nereye gidiyorduk, bizi ne bekliyordu açıkçası çok da umudumuz yoktu. Ama yapacak başka bir şeyim de yoktu.

Tekneye geldiğim de ne göreyim! ufacık teknede 35 kişi vardı. Herkese can yeleğinizi giyim dediler.

Can yeleğimi giydim, daha sonra çocuklarımı kalın bir iple belime bağlayarak onlarında yeleklerini giydirdim. Aklımdan sürekli kötü senaryolar geçiyordu. Bot batarsa çocuklarımla beraber bende batarım diye düşünüyordum.

Çünkü  çocuklarıma bir şey olursa ben yaşayamazdım. Şahadet getiriyordum, yaşayabileceğimizden emin değildim. Oğlumu önüme bağladın, kızımıda arkama bağlayarak tekneye bindik.

Bindik ama  o anda çok değişik duygulara kapıldım. Yaşayacakmıyız, ölecekmiyiz, bundan sonraki hayatım ne olacak. İnsanın yaşantısı gözünün önünden bir film şeridi gibi geçiyor. Çok korkunçtu deniz dalgaları vardı, balıkçı teknesi bir sağa bir sola savruluyordu. Çocuklarıma sarıldım ve sürekli dua ettim.

Bu korku için de, denizin öbür tarafına geçtik. Geçtik ama karşıya yaklaştığımızda teknedeki kişi çocukları bir yere savurup attı. Çocukları denizden kurtarmak için bizde denize atladık, çocuklarımızı alıp yunan tarafına geçtik. Her yerimiz sırılsıklam ıslanmıştı. Çantamızda birkaç kıyafetimiz vardı, onları giydik.

Çocuklarla uzun bir kara yolculuğu

Gecenin karanlığında bilmediğimiz bir yöne doğru ilerliyorduk. Ormanın içinde gece yürümek çok korkunçtu.  Çocuklarımın ellerinden sıkıca tutarak karanlıkta yürüyorduk.  Dağda yürürken tekrar indiğimiz yere gelmişiz, yani yuvarlak çizerek aynı yere tekrar geldik. Hiç kimse bize rehberlik yapmadığı için yolumuzu kaybettik.

Daha sonra karar verdik, hep birlikte telefonlarımızın ışıklarını açtık ve imdat diye bağırmaya başladık. Sesimizi duymuş olmalılar ki, uzakta çok küçük bir ışık gördük. Biririleri gelin buraya (come here, come here) diyerek sesleniyordu bize. Biz de sese doğru gittik, bu yoldan gelin diyerek yürüdüğümüz yöne doğru ışık tuttular ve ışığı takip ettik. Yolun sonunda yunan askerleriyle karşılaştık.

Ellerimizi arkadan başımıza koymamızı istediler ve bizi sıraya soktular. O an kendimi çok kötü hissettim, insanlığımdan utandım ve çok pişman olmuştum. Cünkü nasıl bir hayat bizi bekliyor ve nelerle karşılaşacağımızı bilmiyordum.  Allah’a sürekli dua ediyordum. Sonra bizi yuvarlak bir telin içine koydular ve bize burada bekleyin dediler.

Bizden başka birileride vardı orada. Onlarla konuştuk. Birisi üç gündür, birisi bir haftadır burada bekliyoruz dediler. Aman Allah’ım dedim, kaç gün bekleyeceğiz burada, ne olacak ve bizi nasıl gelecek bekliyor, bir hafta kalırsak ne yaparız, ne yeriz, ne içeriz, her yerimiz sırılsıklam, elbise kalmadı diye sürekli düşünüyordum.

Daha sonra görevliler geldi. Bizi sorguya çekerek ne yapmak istediklerimizi sordular, biz de durumumuzu anlattık.

Yunanistan’da  Allah’tan fazla kalmadık. Görevli birisi geldi, aileli mülteciler gelsin dedi ve bizi çok büyük bir gemiye bindirdiler. Gemiyle bir saat yolculuk yaptık. Yunanistan’ın başka bir şehrine götürdüler. Parmak izlerimizi aldılar,  nereden geldiniz, nasıl geldiniz onları sordular.

Yunanistan’dan çıkış kağıdı vererek bizi bir kampa götürdüler. Kampta 21 gün kaldık. Bu üç hafta  boyunca hiç uyumadım desen yeridir, sadece nöbetleşe dayımın kızıyla bir saat uyuyabiliyorduk. Çocuklarımın elinden tutup sabaha kadar nöbet bekliyordum.

Dışarıda kar vardı, deniz suyundan kurtulmak için çocuklarımı kar suyu ile yıkadım. Aklımdan da, daha ne kadar gideceğiz, ulaşabilecekmiğiz diye düşünüyordum. Yunanistan’ın başkentine geçtik, oradan gemi için bilet alarak yolculuğumuza başladık.

Makedonya’ya geçtik. Daha doğrusu indiğimiz yerden 5 saat Makedonya’ya yürüdük. Bizden başka grublar olduğu için onları takip ettik. Oğlum hasta olmuştu. Makedon askerleri gece saat 11’de bizi çadırlara aldı.

Hazır çadırlara girdik. Bize kağıt verdiler, o kağıda göre çıkışımızı yaptılar. Buradan Sırbistan’a kadar yürüdük.  Sırbistan’da otobüse bindik. Bizi şikayet ettiler ve emniyete  götürdüler. Polis ifademizi aldıktan sonra gidebilirsiniz dedi. Yolculuğumuz sırasında bir kaç kez bu olayları yaşadık.

Sırbistan’da bir gece bekledik. Yağmur yağıyordu, yağmurun altında kaldık. Çocuklarım tir tir titriyordu.

Bizi yalnız tek başımıza bıraktın diyerek eşime içimden çok kızıyordum. O kadar çok yürümüşüz ki, çocuğumun ayağı komple su topladı. Ayakkabısı çok kötü olduğu için, orada yardım dağıtan polislere yavlardım, yeni bir ayakkabı için. Askerler hemen yardım etti ve bir spor ayakkabısı verdi.

Almanya’da insan gibi karşılandık

Sabah trene bindik, Almanya’nın yakınlarında bir mülteci kampına geldik. Oradan  Almanya’nın  Münih şehrine geçtik. Gecenin 11’inde  askerler gelerek bizi kampa götürdüler ve kaydımızı yaptılar.

Almanlar çok iyi karşıladılar, bize iyi davrandılar, hemen yer gösterdiler. Sıcak yiyecek, içecek ve yatacak yer verdiler. Daha sonra yemek kartları verdiler, bunlarla yemek alabilirsiniz dediler. Bize insan olduğumuzu hatırlattılar.

Çocuklarımıza malzemeler ve kıyafetler verdikten sonra iki gün orada kaldık. Çocuklarımın sağlık kontrollerini yaparak her türlü ihtiyacımızı karşıladılar. Daha sonra ben de eşimi yanına geçtim. Bu olaylardan sonra, iyi ki buraya gelmişim dedim. Cünkü insan olduğumu hissettim burada.

Çocuklarım hala deniz ve ormandan geçtikleri zaman o kötü günleri hatırlayıp korkuyorlar. Travmayı bir türlü atlatamadılar.