Kerbela ve Muharrem

Kerbela ve Muharrem

Tarihin kaydettiği en büyük zulümlerden biri olan Kerbela, muharrem ayında işlenmiştir. Kerbela, daha çok Müslümanların ders alması gereken bir olaydır.

PANORAMA - NEWS 28 Temmuz 2023 YAŞAM

Çünkü Peygamber torunu Hazreti Hüseyin’i katlettiren Yezit, Muaviye’nin oğlu idi. Muaviye’nin babasıda Ebu Süfyan’dı. Müslümanlar her ne kadar Ebu Süfyan ve oğlu Muaviye’yi eleştirmeseler de, çocuklarına bu isimleri vermeyerek bu isimlere karşı mesafeli ve kırgın duruşlarını son derece zarif ve medenice göstermişlerdir. Ebu Süfyan, Müslüman olmadan önce Peygamber’in başına altın ödülleri koymuştu. Peygamber karşısında çaresiz kalınca Müslüman oldu. Oğlu Muaviye için elbette söylenecek çok şey var ama ben de bir Müslüman olarak Peygamberime olan saygının gereği diyeceklerimi yutkunup geçeceğim. Ancak Yezit, sahabe olmadığı için onun ne kadar büyük bir zalim, vicdansız ve gözü dönmüş bir cani olduğunu söylemek, tarihî ve vicdanî bir borç olduğu kadar, Hüseynî duruşunu ortaya koymak isteyen her Müslüman için insanî ve İslamî bir sorumluluktur da… Kerbela olayını anlatmayacağım. Bunu merak edenler istediği yerden bulup okuyabilir, okumalıdır da… Kerbela trajedisini okuduğumda dört şahsın tavrı üzerinden kendime büyük dersler çıkarmıştım. Bu şahıslar, başaktör Yezit, Hazreti Hüseyin, Sad bin Ebivakkas’ın oğlu Ömer ve Yezit’in ordu kumandanı olan Hür; tam adı Hür bin Yezit… Hür’ün babası olan Yezit, Kerbela’nın zalimi ve canisi olan Yezit değildir. Bu bir isim benzerliğidir. Bu isimler Kerbela’nın sembol isimleridir ve tarih onları sembolleştirmiştir. Tarih, tekerrür edecek olan isimleri sembolleştirir. Yezit, Müslüman olduğunu söyleyerek Peygamber torununu katlettirdi. Hazreti Hüseyin, “Kucağımdaki bebek için bari su verin, sizde vicdan yok mu?” feryadına karşılık olarak “Size bir yudum su yok!” cevabını almıştır. En hayatî gıda olan suya bir teröristin, bir kâfirin, bir münafığın bile ihtiyacı olursa, bunu vermek, insan olmanın asgari ölçüsüdür. Bunu yapmayanı Müslüman değil insan kabul etmek bile mümkün değildir. Bu bakımdan Yezit, asırlar boyu gelecek olan insanlıktan nasibini almamış zalimlerin, canilerin ve vicdansızların sembol ismi olmuştur, bu kıyamete kadar da devam edecektir. “Size bir yudum su yok!” cevabı da tarih boyunca cereyan edecek insanlık dışı muamelelerin ve zulümlerin sloganı olmuştur. İnsanlıktan çıkmanın, kin ve nefret balçığında diş gıcırdatmanın sloganıdır bu. Kerbela’nın ikinci önemli aktörü Hazreti Hüseyin’dir. Hüseyin’in babası aslandır; Allah’ın aslanı… Ali’dir o… Sırtı yere gelmemiştir hiç. Gözü kara, korkusuz idi. Haktan hiç sapmadı. Kendisine teklif gelmeden üç halife seçilmesine rağmen itiraz etmedi, fitne çıkarmadı… Hem kayınpederi hem amcaoğlu hem peygamberi olan Hazreti Muhammet’in vefatında, onun defin işlemleri ile meşgul olurken, başkaları kimi halife seçeceklerini belirlemek üzere çoktan toplanmıştı bile. Oysa Peygamber’in cenazesi daha ortada idi. Ali böyle bir Ali’dir. Cemel Vakası’nda karşısına meşhur sahabeler çıkmıştı; onların içinde Peygamber hanımı Ayşe annemiz de vardı. Ali’nin vakarı, cesareti, disiplini, dehası ve feraseti karşısında hepsi çaresiz kaldı, teslim oldular. Ayşe annemiz, “Ali sen galip geldin!” dedi. Ali sadece galip gelmemişti, haklı da çıkmıştı. Burada bir incelik var: Peygamber’in hanımı Ayşe annemiz, karşısına çıkmış olsa da Ali onu emin ellerde evine kadar gönderdi ve ona saygıda kusur etmedi. Oysa Yezit, güçsüz ve savunmasız bir avuç insanın başında bulunan Hazreti Hüseyin’i katlettirdi. Bu savaşarak ölmek değildi. “Başını vücudundan ayırıp sarayıma getireceksiniz!” emri idi. Oysa Hüseyin’in Şam’a gelme amacı Yezit ile savaşmak da değildi. Kûfeliler, Hazreti Hüseyin’e haber gönderdiler: “Biz Yezit’e değil, sana biat etmek istiyoruz!” dediler. Bunun üzerine Hazreti Hüseyin çoluk çocuk ve akrabalarıyla Kûfe’ye gitmek üzere yola çıktı. Arkasında bir ordusu yoktu. Kûfe’ye geldiği zaman, ortada hiçbir Kûfeli göremedi. Hepsi ağız değiştirmiş, ortadan kaybolmuşlardı. Hazreti Hüseyin, aldatıldığını o zaman anladı. Kûfe de bir semboldür. Döneklerin, menfaatçilerin, samimiyetsizlerin sembolüdür. Hüseyin savaşmak değil geri gitmek istedi. Yezit, binlerce askerden oluşan ordusuyla Hüseyin’i ve cemaatini kuşattı, onlara geri dönme hakkı tanımadı, Hüseyin’in başının kesilip sarayına getirilmesini istedi. Hüseyin, Yezit ile savaşmak istemiyordu, Yezit’in bir tek askerini bile öldürmedi, geri gitmek istedi ama buna rağmen Yezit onun başının kestirdi. Peygamber’in torununa bunu reva gören Yezit’in Peygamber’i sevdiğini, Hazreti Ali’yi sevdiğini dahası Müslüman olduğunu söylemek mümkün mü? Peygamberi sevmek imanın şartlarındandır. “Allah’ı seviyorsanız, Peygamberine itaat edin!” ikazı bir ayettir. Yezit, bu ikazın ve hitabın neresindedir? Aslında sorun Peygamber dönemine dayanıyordu. Ebu Süfyan, Peygamber’in karşısına çıktı, Ebu Sufyan’ın oğlu Muaviye ise Ali’nin karşısına çıktı, Yezit de Hazreti Hüseyin’in karşısına çıktı. Hazreti Hüseyin’e ve beraberindekilere bir yudum su verilmedi. Bu tavır ve vicdansızlık, insanlığın sıfırlandığı ve irtifanın kaybolmaktan öte deniz seviyesinin altına düştüğü yerdir. Kerbela’da sembol olmuş üçüncü isim Hür’dür. Hür, Yezit’in bin kişilik ordusunun kumandanı idi. Hüseyin’i kuşattı. Hüseyin, Kûfelilerin çağrısı üzerine geldiğini söyledi, mektupları gösterdi. Hür, böyle bir bilgiden haberinin olmadığını söyledi. Hüseyin geri gitmek istedi. Bunun üzerine Irak Valisi Ubeydullah bin Ziyat, Hür bin Yezit’in, Hüseyin ve beraberindekilerle savaşmasını istedi. Her şeyin önceden planlandığını anlayan Hüseyin, Kerbela denilen yerde Yezit’in ordusuna karşı bir konuşma yaptı. Bu konuşmadan Hür çok etkilendi, Hüseyin ile savaşmak istemedi. Ancak savaşması istendi. Bunun üzerine Hür, Hazreti Hüseyin’e biat etti ve öldürüleceğini bile bile Hüseyin’in safına geçti. Kerbela’nın ilk şehidi olarak kaydeder tarihleri Hür bin Yezit’i… Hür; hakkın ve adaletin, güçsüzün ve haklının yanında yer alarak canını verdi, hürriyetini aldı. Hür, adaletten ve haktan yana tavır almanın sembol ismi oldu.

Kerbela’da sembol olmuş dördüncü bir isim ise Sad bin Ebuvakkas’ın oğlu Ömer’dir. Sad bin Ebuvakkas, cennetle müjdelenen on sahabeden biridir. Oğlu Ömer, Kerbela’da peygamber torunu Hazreti Hüseyin’in karşısına dikilmişti. Hazreti Hüseyin hayretler içinde sordu:

-Ey Ömer! Benim dedemi biliyorsun değil mi?

-Evet. Biliyorum. Hazreti Muhammet’tir.

-Annemi babamı biliyorsun değil mi?

-Evet, cennet kadınlarının efendisi Hazreti Fatma ve Allah’ın arslanı Ali’dir.

-O hâlde kucağımdaki şu bebeğe bari niçin bir yudum su vermiyorsunuz? Neden benimle savaşmak istiyorsunuz?

-Ben Kûfe’ye vali olmak istiyorum da ondan!..

Ömer bin Sad bin Ebüvakkas, makam, çıkar için hakkı satanların sembol ismi olmuştur.

Kerbela’dan aldığım ders şudur: Dünya hayatı kısa ve geçicidir. Hakkın, adaletin, merhametin, vicdanın ne kadar temsilcisi olabilirsek o kadar insanız… Ne kadar insan isek o kadar Müslümanız… İnsan olamadan Müslüman olmak mümkün değildir. Menfaat, makam, mevki, çıkar, maddiyat için insanlıktan çıkanlar her devirde görülmüştür ve gelecekte de görülecektir. Zulmün Kur’an’da istisnasını görmedim: Zulmedenin burnundan fitil fitil getireceğini Allah bizzat vadediyor. Bir Müslüman için zulüm işlemenin sebep ve gerekçesi yoktur. Kur’an’da, “Şöyle şöyle yaparlarsa zulmedin!” diye bir ayet yoktur. Sebep ve gerekçe ne olursa olsun zulüm, insanî ve İslamî olmayan bir tutumdur, arkadan tarihin ve insanlığın lanetle anması için yeterli bir sebeptir. Sadece Firavun ve Nemrut gibi kâfirler değil, Haccacı Zalim ve Yezit gibi Müslümanlığı dilinden düşürmeyenler de lanetle anılagelmiştir.

Şeref Yılmaz