İstibdâd’ın çağrıştırdıkları ve tarihi tekerrürler

Yıkıldın, gittin amma ey mülevves devr-i istibdâd, Bıraktın milletin kalbinde çıkmaz bir mülevves yâd! Otuz milyon ahâlî, üç şakînin böyle mahkûmu Olup çeksin hükûmet nâmına bir bâr-ı meş’ûmu! Utanmaz mıydınız bir, saysalar zâlimle mazlûmu? Siz, ey insanlık isti’dâdının dünyâda mahrûmu, Semâlardan da yüksek tuttunuz bir zıll-i mevhûmu! “Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem” diyen Akif’in İstibdat

PANORAMA - NEWS 24 Haziran 2018 YAŞAM

Yıkıldın, gittin amma ey mülevves devr-i istibdâd,
Bıraktın milletin kalbinde çıkmaz bir mülevves yâd!

Otuz milyon ahâlî, üç şakînin böyle mahkûmu
Olup çeksin hükûmet nâmına bir bâr-ı meş’ûmu!
Utanmaz mıydınız bir, saysalar zâlimle mazlûmu?
Siz, ey insanlık isti’dâdının dünyâda mahrûmu,
Semâlardan da yüksek tuttunuz bir zıll-i mevhûmu!

“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem” diyen Akif’in İstibdat şiiri farklı değerlendirmelere tabi tutulsa da dönemin şartlarını ve toplumsal yapısını anlatması açısından oldukça önemlidir. Birhayli uzun olan bu şiirinde Akif, bir taraftan baskı ve zulme karşı çıkarken bir taraftan da bu tür toplumunlarda halkın ne kadar duyarsız ve çıkarlarını kaybetmemek için insani değerlerinden uzaklaşarak ‘neme lazımcılık’ hastalığına tutulduğunu anlatmaktadır.

Burada üzerinde durmamız gereken konu ‘Akif haklı mıdır ya da haksız mıdır’ın kritiğinden ziyade ve şahıslardan bağımsız olarak toplumsal gerçeklikleri ve bu gerçekliklerin tarihin her döneminde farklı şive ve desende yaşanabileceğidir. Şiirin bazı kısımlarının mevzumuza serlevha olması açısından bölüm bülüm yayınlanmasında fayda olacağını düşünüyorum.

Tarih tekerrürden ibarettir hakikatince günümüzün toplumsal yapısına bakacak olursak tarihin farklı dönemleriyle benzerlikleri kolayca görmemiz mümkündür. Zira her baskıcı rejimde bir tarafta inim inim inleyen bir zümre; diğer tarafta bu zulme alkış tutan, bana dokunmasınlar da geri kalanlara ne olursa olsun diyen bencil kitleler bulunur. Bu kitleler bir taraftan da değişik algı araçlarıyla kendilerini adeta hipnoz eden bir zümre tarafından sevk ve idare edilirler. Bu zümrenin de tek gayesi kendi çıkar ve sefahat düzenlerinin bozulmamasıdır.

Bu zümreler bir taraftan hitap ettikleri kitlelere doğruluk, hak, adalet, haram helal dengesi gibi ulvi duyguları salık verirken diğer taraftan bu hakikatlerle asla bağdaşmayacak fiiller içerisinde bulunurlar. Günümüzde de maalesef bütün bu ulvi değerler kendisini terk etmiş, bunun yerine mal mülk edinme hırsı, zevkü sefa düşkünlüğü, cismani arzu ve isteklerini tatminden başka bir gayesi olmayan bir sürü nadan var. Gırtlağına kadar sefahete gömülmüş bu güruh içten içe bulundukları toplumun değerlerinin içini boşaltmakta, adeta virüs gibi bünyeyi yavaş yavaş onulmaz hastalıklara düçar etmektedir.

Ne evrensel hukuk, ne akıl ve mantık, ne de ağızlarına adeta sakız yaptıkları mukaddes değerlerimiz bu insanlar için bir ölçü teşkil etmemektedir. Böyle bir toplumda zulüm, işkence, mahkumiyet, mazlumiyet, sürgünler, ötekileştirme ve şeytanlaştırma gibi ne kadar insanlık dışı davranış varsa hepsi icra edilmektedir:

Hamiyyet gamz eden bir pâk alın her kimde gördünse,
«Bu bir cânî! » dedin sürdün, ya mahkûm eyledin hapse.
Müvekkel eyleyip câsûsu her vicdâna, her hisse,
Düşürdün milletin en kahraman evlâdını ye’se…
Ne mel’unsun ki rahmetler okuttun rûh-i İblîs’e!

Hele hele böyle bir topumun aydınları ve medyası susmuşsa, hakkı hakikati haykıracağı yerde adeta yapılan zulümlere çanak tutuyor ve zalimlerin adeta azgınlıklarını ve sefahatlerini meşrulaştırıyorsa; birilerinin alın teriyle kurduğu müesselerini ganimet görüyor ve gasp çağrısı yapıyorsa o toplumun bu derin uykudan uyanması çok zordur.

Böylece bu zalim zümresi aldatarak kurdukları düzeni iyice sağlamlaştırır; bu düzene karşı çıkan herkesi ve her zümreyi düşman kabul ederek bu zümreyi topyekün yok etmek için her türlü yola tevessül eder. Aydınları böyle olan bir toplumdan da elbette duyarlılık beklemek çok zor. Tekrar Akif’e kulak verelim:

Kısıldı sanki bütün bir mahallenin nefesi!
Kesildi nağme-i Kur’an, kesildi nağme-i sâz;
Zaman zaman duyulan sâde bir rakîk âvâz.
Niçin kaçıştı ahâli, ne var ki yâ Rabbi?
Yavaş yavaş sokulur anlarım nedir sebebi.
Ne manzaraydı İlâhî o gördüğüm sahne!
Beş on herif yapışıp bir fakîrin ellerine,
Sürüklüyor; öteden bir kadın diyor:
— Bırakın!
Kocam ne yaptı? Nedir cürmü bî-günâh adamın?
Zavallının büyük evlâdı öldü askerde;
İkinci oğlu da sürgün Yemen’de bir yerde.
Acıklı, göğsü sakat koyverin, didiklemeyin;
Günâhtır etmeyin oğlum, ayıptır eylemeyin.
Efendi kim, o ne bilsin? Bilirse hem ne çıkar?
Kilercisiyle uzaktan biraz hısımlığı var.
Geçende komşuyu görmüş, demiş selâm söyle.
Demek alınmayacak Tanrı’nın selâmı bile!

Tabi toplumdaki bu duyarsızlık ve ‘bana dokunmasın da…’ anlayışı bir taraftan insani değerleri bir bir alıp götürürken diğer taraftan da sıranın bugün bu zulmü seyredenlere geleceği hakikatini değiştirmiyor. Zulüm kendisine dokununca olayların farkına varmak geç kalmışlığın çaresizliğinden başka birşey ifade etmiyor. Yine ‘istibdat’a dönecek olursak:

Mahallemizde de çıt yok, ne oldu komşulara?
Susup da kurtulacak sanki hepsi aklısıra.
Ayol, yarın da sizin hânümânınız sönecek…
Ne var sıçan gibi evlerde şimdiden sinecek?
Yazık sizin gibi erkeklerin kıyâfetine…
Refîk-i ömrü giderken cenâze hâlinde,
Serildi, kaldı kadın âşiyân-ı lâlinde.

Ağlasın inlesin de bir mazlûm,
Olayım seyre sâde ben mahkûm!
Yalınız ben miyim fakat câni?
Kim çıkıp «Yapmayın! » demişti, hani?
Sustu herkes duyunca feryâdı,
Kimsecikler yerinden oynamadı.
Sesi hattâ kısıldı Kur’ân’ın,
Sustu gûyâ sadâsı Mevlâ’nın!

İşte bu fasid daire içerisindeki toplumlarda bu olaylar maalesef dönem dönem tekrar eder. Eğer toplumlar bu yanlışlarını fark edip önlem almazlarsa kurdukları koca bir medeniyet tarihin tozlu sayfalarına gömülmüş bir çok medeniyet gibi kaybolup gidecek, insanlığa sunacağı elmas değerindeki hakikatleri kaybecek ve hayırla yad edilecekleri yerde esefle anılacaklardır. Allah bizleri böyle bir sui akıbetten korusun.

K. Kemal METE