Araştırmacılar ortalama yaşam süresindeki artışın yavaşladığı konusunda uyarıyor.
Çalışmada beş Avrupa ülkesinin yanı sıra Avustralya, Japonya, Güney Kore, Hong Kong ve ABD de analiz edildi.Yeni bir araştırmaya göre, son iki yüzyılda ortalama yaşam süresinde görülen artışlar yavaşlıyor.
Tıbbi teknolojideki ve genetik araştırmalardaki ilerlemeler, 100 yaşına kadar ulaşan insan sayısındaki artışa rağmen, genel yaşam süresinde belirgin bir artışa dönüşmüyor. Araştırmacılar, en uzun yaşayan nüfuslara sahip ülkelerde yaşam süresi artışlarının azaldığını tespit etti.
Pazartesi günü Nature Aging dergisinde yayınlanan çalışmanın baş yazarı olan Illinois-Chicago Üniversitesi’nden araştırmacı S. Jay Olshansky, “Bir sınır olduğunu kabul etmemiz gerekiyor ve belki de insanların ne zaman emekli olmaları gerektiği ve yaşamlarını sürdürmek için ne kadar paraya ihtiyaç duyacakları konusundaki varsayımları yeniden değerlendirmeliyiz,” dedi.
Araştırmaya dahil olmayan Texas Üniversitesi araştırmacısı Mark Hayward ise çalışmayı “ölüm oranı literatürüne değerli bir katkı” olarak nitelendirdi.
Hayward, beklenen yaşam süresinde “bir platoya ulaşıyoruz” dedi ve bazı atılımların hayatta kalma oranını daha yükseklere çıkarması her zaman mümkün olsa da, “şu anda buna sahip olmadımızı” söyledi.
Beklenen yaşam süresi, belirli bir yılda doğan bir bebeğin, o dönemdeki ölüm oranlarının sabit kaldığı varsayımıyla, yaşamayı bekleyebileceği tahmini ortalama yıl sayısıdır.
Dünyanın en önemli sağlık ölçütlerinden biri ancak aynı zamanda kusurlu: Ölümcül salgınları, mucize tedavileri veya milyonlarca kişiyi öldürebilecek veya kurtarabilecek diğer öngörülemeyen gelişmeleri hesaba katamayan anlık bir tahmindir.
Yeni araştırmada Olshansky ve araştırma ortakları, Almanya’daki Max Planck Demografik Araştırma Enstitüsü tarafından yönetilen bir veri tabanından alınan 1990-2019 yılları arasındaki ortalama yaşam süresi tahminlerini takip etti.
Araştırmacılar, insanların en uzun yaşadığı sekiz ülke olan Avustralya, Fransa, İtalya, Japonya, Güney Kore, İspanya, İsveç ve İsviçre’nin yanı sıra Hong Kong ve ilk 40’ta bile yer almayan Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) odaklandı.
Araştırmacılar, kadınların erkeklerden daha uzun yaşamaya devam ettiğini ve yaşam beklentisindeki iyileşmelerin hala sürdüğünü ancak bunun yavaşlayan bir hızda gerçekleştiğini tespit etti. 1990 yılında ortalama iyileşme miktarı her on yılda yaklaşık 2,5 yıl iken, 2010’larda bu süre 1,5 yıla düştü.
Bir hesaplamada araştırmacılar, 50 yaşından önceki tüm ölümlerin ortadan kaldırılması durumunda bu ülkelerde ne olacağını tahmin etti.
Olshansky, artışın en iyi ihtimalle hala sadece 1,5 yıl olduğunu belirtti.
Güney Kaliforniya Üniversitesi gerontoloji uzmanlarından Eileen Crimmins, gönderdiği bir e-postada, çalışmanın bulgularına katıldığını belirterek, “en önemli konunun Amerika Birleşik Devletleri’nin iç karartıcı ve gerileyen göreceli konumu olduğunu” sözlerine ekledi.
Olshansky, çalışmanın çoğu insanın ne kadar yaşayacağının bir sınırı olduğunu ve bu sınıra ulaşmak üzere olduğumuzu gösterdiğini ifade ederek, “Yaşamı uzatan bu teknolojilerden giderek daha az yararlanabiliyoruz. Bunun nedeni de yaşlanmanın önümüze engel olarak çıkması,” dedi.
Olshansky, 2019’da Amerikalıların yüzde ikisinden biraz fazlasının 100 yaşına ulaştığını, bu oranın Japonya’da yüzde beş, Hong Kong’da ise yüzde dokuz olduğunu söyledi.
Uzmanlar, önümüzdeki yıllarda ömrü bir asra ulaşan kişi sayısının artmasının muhtemel olduğunu ancak bunun nüfus artışından kaynaklandığını belirtiyor.
Olshansky, 100 yaşına ulaşan kişilerin oranının sınırlı kalacağını, muhtemelen çoğu ülkede kadınların yüzde 15’inden azının ve erkeklerin yüzde beşinin bu kadar uzun yaşayacağını söyledi.
