Bağırmayın!

Çocuklarınıza sadece dilinizi, şivenizi aktarmazsınız. Ses tonunuzu da miras bırakırsınız. Çocuğunun çok bağırdığından şikayet ediyordu çocuğuna sürekli “Niye döktün, git, sevmiyorum seni!” diye bağıran anne. Çocuğunun konuşabildiği ilk kelime “hayır” idi, çocuğunun çok agresif olduğundan yakınan annenin. Aslında kendisinin müdahaleleriyle çocuğu yorduğunun farkında değildi üstelik. Çocukların yalın ve heyecansız bir iletişime ihtiyacı var. Karmaşık duygular

NAİLE NEDRET 28 Eylül 2017 YAŞAM

Çocuklarınıza sadece dilinizi, şivenizi aktarmazsınız. Ses tonunuzu da miras bırakırsınız.

Çocuğunun çok bağırdığından şikayet ediyordu çocuğuna sürekli “Niye döktün, git, sevmiyorum seni!” diye bağıran anne.

Çocuğunun konuşabildiği ilk kelime “hayır” idi, çocuğunun çok agresif olduğundan yakınan annenin. Aslında kendisinin müdahaleleriyle çocuğu yorduğunun farkında değildi üstelik.

Çocukların yalın ve heyecansız bir iletişime ihtiyacı var. Karmaşık duygular içine girecekleri tavırlar çocukları huzursuz yapacaktır.

Tepkilerinizde ses tonunuzun bir eşiği olsun, çocuğu sindirmeyen, agresifleştirmeyen. Elinizden geliyorsa çocuğa hiç bağırmayın ki, bir gün bağırmanız gerçekten gerektiğinde bunun bir yararı olsun. Tek atımlık kurşun gibi, bu kozunuzu gerekeceği zamana saklayın.

Çünkü bugün sabredemediğiniz şeyin ne kadar basit olduğunu işler zorlaşınca anlayacaksınız. İşler zorlaşacak ve “Keşke hep çocuk kalsaydı da kırıp dökseydi.” diyeceksiniz. O zaman ciddi anne babalar olursunuz, şimdi oyun zamanı!

Çocuğu kucağa alıştırmayın diyorlar. Bırakın alışsın! Ayrıca kucak istiyorsa ihtiyacı olduğu için istiyordur. Çocuğunuz kucak isterse kucağa alın, gezmek isterse gezdirin, sevilmek ister, sevin.

Git odanda oyna, gürültü yapma, işim var diye diye çocuklarımızı kendilerine biz olmadan bir dünya kurmaya itiyoruz. Sonra da bu çocuk niye odasından çıkmıyor, niye bizimle yemeğe oturmuyor, niye dışarıda neler yaptığını bizimle paylaşmıyor diye dertleniyoruz.

Var gücümüzle çocuklarımızın dünyasında olmaya çalışalım, hem de bebekliklerinden itibaren. Bahanelerimiz ne olursa olsun çocuklarımızdan esirgediğimizi ileride çocuklarımızın da bizden esirgeyeceğini unutmayalım. İlgi, sevgi, zaman…

Bir çocuk hayatı algılamaya beş yaşından sonra başlıyor. İlginçtir ki, beş yaşına kadar eğitimi de büyük oranda tamamlanmış oluyor. O saatten sonra hayata kendi gözleriyle bakmaya başlıyor.

Çoğumuzun yanılgısı, çocuğu eğitmek için anlayacak yaşa gelmesini beklemek. Oysa günü geldiğinde hayata hangi gözle bakacağını öğrenmiş olması gerekiyor. Öğreniyor da aslında, biz farkına varmasak da. Sürekli hayatından şikayet eden bir annenin çocuğu doyumsuz, mutsuz oluyor. Sevgi görmeden büyüdüğü için sevgi göstermesini bilmeyen bir babanın çocuğu geçimsiz oluyor.

Biz çocuğun anlayacak yaşa gelmesini beklerken karakteri çoktan şekillenmiş oluyor. Ve çocuk, içinde yaşadığı ailenin kalıbında şekilleniyor. Anne babalar, toparlanın, çocuğunuz fotoğrafınızı çekiyor.