ABD’de yürütülen çalışmalar kapsamında hastalığın seyrini yüzde 35 yavaşlatan lecanemab etken maddeli ilaç FDA tarafından kullanım onayı alırken, teşhis için belden su alma dönemi de tarih oluyor.
İlk kez 1906’da Alman Psikiyatrist ve Patoloji Uzmanı Alois Alzheimer tarafından tanımlanan ve 65 yaş üstü kişilerde, beyin dokularında ağır hasara neden olduğu tespit edilen hastalık, günlük aktivitelerde azalma ve bilişsel yeteneklerde bozulma olarak tanımlanıyor. Alzheimer’a yakalananların yüzde 60’tan fazlası düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşarken, hasta sayısına her yıl 10 milyon yeni vaka ekleniyor.
Prof. Dr. Başar Bilgiç, lecanemab etken maddeli ilacın Amerika Birleşik Devletleri Sağlık ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından kullanım onayı aldığını duyururken, “İlacın içeriğindeki moleküller beyinde hastalık nedeniyle biriken amiloid isimli proteinleri temizliyor” dedi.
Prof. Dr. Bilgiç, yeni ilacın hastalığın seyrini erken dönemde yüzde 35 yavaşlattığının altını çizerken, “Bu Alzheimer hastalığının tedavisinde şimdiye kadar elde edilen en önemli başarı. Ancak ilacın nadir de olsa oldukça ciddi yan etkileri mevcut. Yaklaşık olarak iki yüz hastanın birinde beyi kanamasına, 33 hastanın birinde ise yarattığı beyin ödemi ile ciddi sorunlara yol açabiliyor. Bu nedenle ilacın dikkatli bir şekilde kullanılması gerekiyor” diye konuştu.
Türkiye Alzheimer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Bedia Samancı ise tanı için belden su alma işleminin yerine kandan da teşhis konulmaya başlandığına, uygulamanın çok yakın bir zamanda yaygınlaşacağına dikkat çekti.
Öte yandan Almanya Helmholtz Enstitüsü Direktörü, Türk bilim insanı Prof. Dr. Ali Ertürk ise geçtiğimiz Ocak ayında büyük bir başarıya imza atarak Alzheimer hastalığının erken teşhis ve tedavisinde kullanılacak özel robotik sistem geliştirdiğini duyurmuştu.
Prof. Dr. Ertürk, robotik sistemin kanser araştırmalarında da kullanılabileceğini belirtirken, şu açıklamada bulunmuştu: “Alzheimer’da Amiloid-beta peptid plakları veya Tau Proteini gibi birkaç molekül var. Gerçek hastalığın, sadece söz konusu birkaç moleküle bağlı olduğu düşünülüp, sadece birkaç molekül üzerinde araştırmalar yürütülüyordu. Oysa insan genomunda 25 ile 30 bin gen ve yüz binlerce protein mevcut. On binlerce gen ve molekülün hasarlı olup Alzheimer’a neden olabileceğini düşünmemiz gerekir. Bizim metodumuz bir anlamda bunun yolunu açıyor. Sadece birkaç moleküle bakmıyor, yüz binlercesine bakabiliyor ve böylece, birkaç bilinenin haricinde acaba farklı moleküller var mı?’ sorusunun da yanıtını buluyoruz.”