Koronavirüsle mücadelede vitamin şart

HABER MERKEZİ – Oregon Üniversitesi Linus Pauling Enstitüsü’nde bağışıklık sistemi üzerine araştırmalar yapan biyokimya uzmanı Adrian Gombar, bu duruma dikkat çekmek için çalışan bilim insanlarından. Kurulmasına katkı sağladığı akademik bir dergi, farkı besin içeriklerinin bağışıklık sistemine yaptığı etkileri yayımlıyor. Bu dergide yer verilen sonuçlar ise, COVID-19’a karşı verdiğimiz savaşta yeni silahlar edinmemizi sağlayabilir. Gombart’e göre,

PANORAMA - NEWS - 10 Mayıs 2020 TOPLUM-SAĞLIK

HABER MERKEZİ – Oregon Üniversitesi Linus Pauling Enstitüsü’nde bağışıklık sistemi üzerine araştırmalar yapan biyokimya uzmanı Adrian Gombar, bu duruma dikkat çekmek için çalışan bilim insanlarından. Kurulmasına katkı sağladığı akademik bir dergi, farkı besin içeriklerinin bağışıklık sistemine yaptığı etkileri yayımlıyor. Bu dergide yer verilen sonuçlar ise, COVID-19’a karşı verdiğimiz savaşta yeni silahlar edinmemizi sağlayabilir.

Gombart’e göre, alınan tüm önlemler oldukça önemli. Ama aldığımız besinler konusunda da dikkatli olmayız ki bağışıklık sistemimiz sağlıklı bir şekilde işleyebilsin.

DW’nin aktardığına göre, C ve D vitaminleri, çinko, demir, selenyum gibi mikro besleyiciler sadece “almanın iyi olacağı” maddeler değil. Yoksun olma durumunda, vücut kendini savunamayacağı için virüslere açık hale geliyor. Risk grubuna dahil olanlar içinse, bu mikro besleyicilerin eksikliği, hastalığı daha ağır geçirmek demek.

Bu durumu açıklayan temel bir sebep var: Biyokimya. “Vücudumuzdaki hücreler çalışabilmek için farklı mikro besleyicileri kullanıyor” diyor Gombart. Mikro besleyiciler arasında vitaminler, mineraller ve omega-3 yağ asidi de bulunuyor.

Yağ, karbonhidrat ve protein gibi makro besinler ise, vücuda mikro besinler kadar enerji sağlamıyor. Ancak hem hücre metabolizması hem de savunma sistemleri için vazgeçilmez oldukları bir gerçek.

Adrian Gombart’ın esas araştırmaları D vitamini hakkında: “Birkaç yıl önce, araştırma grubumuz D vitamininin antimikrobiyal peptidi kodlayan bir genin çalışmasını düzenlediğini keşfetti” diyor Gombart. Bu tür peptitler, vücudun doğuştan gelen bağışıklık sisteminde bulunuyorlar. “D vitamini, bağışıklıkla bağlantılı genleri de düzenleyen sistemin bir parçası ” ve eksikliği, vücuttaki savunma mekanizmalarını zayıflatarak, dışarıdan gelen tehlikelere kolaylık sağlıyor.

Vücudumuzun kendini savunması için aslında birçok farklı yol var. Mikropların içeri girebilmeleri için önce deriden ve mukoza zarlarından geçmeleri gerekiyor. Bu ilk savunma hatlarını geçmeleri durumunda, vücut fagosit, antimikrobiyal protein ve iltihaplanma gibi tepkiler veriyor. Bu süreç de, özgül olmayan bağışıklık mekanizmasının bir parçası. Ancak bu genel savunma da işe yaramazsa, hedeflere nokta atışı yapmak gerekiyor.

Aslında sadece bağışıklık sistemine müdahaleler ile SARS-CoV-2’ye karşı mücadele etmek mümkün. Bu sistemi güçlendiren lenfositler, virüs gibi yabancı mikroorganizma ve molekülleri saptıyor. Dolayısıyla lenfositler, antikorların üretilmesini sağlayarak, virüslere karşı yapılan savaşlarda adeta keskin nişancı gibi hareket ediyor.

Mikroplara karşı C vitamini

Bağışıklık sürecinin işlemesi için, vücudun C vitamini gibi destekleri de alarak, iyi bir şekilde donatılmış olması lazım. “C vitamini, diğer birçok şeyin yanında, oksijen radikali üretmek için de gerekli. Bu radikaller vücudun virüslere karşı savaşında gerekli olan silahları üretiyor” diye durumun önemini açıklıyor Gombart. Ayrıca COVID-19’u kontrol altında tutmaya yarayan antikorların üretimi için de C vitamini elzem.

Daima Sağlıklı (Forever Healthy) adlı kuruluşun genetik ve yaşlılık sorunları uzmanı Isabelle Schiffer ise, yoğun bakım ve COVID-19 tedavisi alan hastalara karşı yüksek dozda C vitamini takviyesi yapıldığını belirtiyor.

Schiffer ve çalışma arkadaşları, salgından önce yaşlılıkta sağlıklı kalabilmenin yollarını araştırmış. Tavsiyeleri ise birçok farklı bilim alanından gelen bulgulara dayanıyor.