Bağırarak konuşmak çözüm mü?

İLYAS TÜRKMEN *- Dünyada canlı olan her şeyin en büyük ihtiyacından biri yaşadığı çevresiyle olan ilişkisidir. Bu ilişkiyi sağlayan da iletişimdir. İletişimin olmadığı yerde ilişki, ilişkinin olmadığı yerde de canlılık ve hayat yoktur. Bitkiler güzel görüntüleri, çeşitli kokuları, faydalı ve lezzetli meyveleri, hatta gölgeleri ile mesaj göndererek hayvanların ve insanların yaşamlarında yer almaya çalışırlar. Bitkilerin kokuları,

PANORAMA - NEWS 30 Mart 2017

İLYAS TÜRKMEN *- Dünyada canlı olan her şeyin en büyük ihtiyacından biri yaşadığı çevresiyle olan ilişkisidir. Bu ilişkiyi sağlayan da iletişimdir. İletişimin olmadığı yerde ilişki, ilişkinin olmadığı yerde de canlılık ve hayat yoktur.

Bitkiler güzel görüntüleri, çeşitli kokuları, faydalı ve lezzetli meyveleri, hatta gölgeleri ile mesaj göndererek hayvanların ve insanların yaşamlarında yer almaya çalışırlar. Bitkilerin kokuları, görüntüleri ve diğer özellikleri hayvan ve insanlarla ilişki için iletişim araçlarıdır.

‘’İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar da koklaşa koklaşa anlaşır’’ sözü hayvanların ve insanların ilişki için kullandıkları iletişim araçlarına vurgu yapmaktadır. İnsanları diğer canlılardan ayıran en büyük özelliklerinden birisi dilini kullanarak konuşabilmesidir. Konuşma insana has bir özelliktir. Bu özelliği etkili ve yerinde kullanarak yaşamını sürdürebilir.

Sosyal bir varlık olan insan fizyolojik, ekonomik, duygusal, kültürel özellikleri aile ortamında öğrenir, geliştirir ve birey olarak yaşama özelliklerini kazanarak hayata hazırlanır. Birey olma özelliklerini kazanıp hayata hazır hale gelebilmesi için aile içinde sağlıklı ve sıcak bir ilişki olması gerekir. Bu sağlıklı ve sıcak ilişki ancak etkili bir iletişimle yaşanabilir.

Özellikle aile içinde etkili bir iletişim için “söz”, “ses tonu” ve “beden dili” çok iyi kullanılmalıdır. Unutulmamalıdır ki aile içinde sadece bilgi paylaşımı değil, duygusal paylaşımın çok iyi yapılması gerekiyor. Duygusal paylaşımın, sıcak bir ilişkinin ve etkili bir iletişimin olmadığı ailelerde huzur, mutluluk ve duygusal doyum beklenemez.

Atalarımızın ve büyüklerimizin konuşma, dinleme ve görme konusunda birçok güzel öğütler vermişlerdir. Bunlara bakarak özellikle konuşma ve dinleme ile ilişkilerimizi dengede tutabiliriz ve etkili kullanabiliriz.
“Göz iki, kulak iki, ağzımız ise tektir. Çok görüp, çok dinleyip, az konuşmak gerekir.’’ (Hz. Mevlana), ’’

“Söz gümüşse, sükût altındır.’’(Atasözü), ’’Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır.’’ (Atasözü) vb… Ne Söylemeliyiz, Nasıl Söylemeliyiz?

İletişiminizde önemli olan, neler söylediğinizden çok nasıl söylediğimiz ve nasıl anlaşıldığımızdır. Vermeye çalıştığımız mesajda sözcüklerin yüzde 7, ses tonumuzun yüzde 35, beden dilimizin yüzde 58 oranında karşımızdaki kişi üzerinde bir etkiye sahiptir.
Özellikle aile içindeki ilişkilerde bilgi paylaşımından çok, duyguların paylaşımı önemlidir. Onun için bir okul, bir fabrika veya iş yerindeki ilişki ve etkileşim ile aile içindeki ilişki ve etkileşim farklıdır. Bir işyeri idare eder gibi aile idare edilemez. Bu fark edilemediğinden çoğu zaman iş yerinde çok başarılı ve verimli olup ta aile ve evlilik hayatında çok sıkıntı çeken insanlar vardır.

Aile içinde söylenen söz, mutlaka ses tonu ile işlenmeli ve beden dili ile gösterilmelidir. Ses tonu söylenen söze mana kazandırır, anlam katar, duygusallık verir ve etkisini arttırır. Beden dili ile sözü dinleyenin ciddiye alındığını, değer verildiğinin önemli bir göstergesidir.

Söylenen sözü ses tonu ve beden dili etkin hale getirdiği gibi etkili dinlemek te çok önemlidir. Konuşma dinleyen varsa yapılır ve amacına ulaşır. Etkili dinleme yoksa verilmek istenen mesaj alınamaz. İnsanlar konuşmaktan daha çok dinlenilmeye ihtiyaçları vardır. Her hangi bir problemi etkili olarak beden dili ve can kulağı ile dinlediğimiz zaman problemin yarısı çözülmüştür. Konuşacak birini bulamama, konuştukları etkili bir şekilde dinlenilmeyen kişi ciddi bir bunalıma girebilir.

Kıssadan hisse…
Hintli bir düşünür öğrencileri ile gezinirken birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “İnsanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş.

Öğrencilerden biri “Çünkü sakinliğimizi kaybederiz.” deyince ermiş “Ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?” diye tekrar sormuş.
Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.”

“PEKİ, İKİ İNSAN BİRBİRİNİ SEVDİĞİNDE NE OLUR?

Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.”
Daha sonra öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: “Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.”

Evet, Hz. Mevlâna da ne diyor:

“Zerzevatçı bağırır, sarraf bağırmaz.
Eskici bağırır, antikacı bağırmaz.
Söyleyecek sözü, fikri değerli olan bağırmaz.
Bağıran düşünemez, düşünmeyen kavga eder…”

* PDR-Aile Danışmanı ve Eğitim Koçu

ÖNE ÇIKANLAR