Zirvelerdeyken Züğürt Ağa’ya dönmek

Değişen koşullara ve yeni toplumsal rollere ayak uyduramayan ağa; sonunda karısı ve çocukları da dahil olmak üzere her şeyini kaybederken, geriye sadece en iyi becerdiği iş olan çiğ köftecilik kalır. Aslına bakarsanız hayat karşısında hepimiz Züğürt Ağa’nın konumundayız. Bazı insanlar dişiyle tırnağıyla, alnının teri ile kazanmak ve çalışmak suretiyle bir şeyleri elde eder. Bazıları da

DR. ÜNAL BİLİR 19 Ocak 2020 PANORAMA-NEWS PAZAR

Değişen koşullara ve yeni toplumsal rollere ayak uyduramayan ağa; sonunda karısı ve çocukları da dahil olmak üzere her şeyini kaybederken, geriye sadece en iyi becerdiği iş olan çiğ köftecilik kalır.

Aslına bakarsanız hayat karşısında hepimiz Züğürt Ağa’nın konumundayız. Bazı insanlar dişiyle tırnağıyla, alnının teri ile kazanmak ve çalışmak suretiyle bir şeyleri elde eder. Bazıları da hatırı sayılır kişilerin yardımı sayesinde, bir mirasa konarak veya fırsatları değerlendirmesini bilerek bir yerlere gelir. Fakat aksi bir rüzgâr estiğinde geriye sadece entelektüel birikimlerimiz ile mesleki becerilerimiz kalır.

Ancak çoğu insan her şeyini kaybedip dip noktayı görmeden bu gerçeği anlayamaz. Tıpkı Züğürt Ağa gibi elimizdeki son olanakları, hazır parayı bilinçsizce ve hoyratça harcayarak bizi bekleyen uçuruma doğru yuvarlanmaya devam ederiz. En sonunda tüketilebilecek her şeyi bitirdiğimizde ya da koşullar hayatımızı ansızın tarumar ettiğinde sıfır noktasında oluruz.

Peki ya sonrası?

Geçen gün ‘adaletin bu mu dünya’ başlıklı yazımı gören bir okurum aradı ve bana yukarıdaki soruyu yöneltti. Kırklı yaşlardaki okurum bir yıl öncesine kadar yazıda bahsi geçen, ‘ömrü boyunca hayır hasenat işleri ile uğraşmış muhterem’ ile aynı vakıfta vazife yapmış. Şimdi ise üç çocuğuna bakabilmek için eski evleri restore edip satan bir şirketin inşaatlarında çalışıyormuş. Beni neden aradığına gelince? Dilerseniz bunu bizzat kendisinden dinleyelim:

“Hocam ben yazınızda bahsi geçen vakıfta beş altı yıl görev yaptım. Buradan düzenli maaş alan, vazifesi için vakfın arabası ile gezen insan sayısı bir elin beş parmağını geçmez. Geri kalan arkadaşlar bugüne kadar bu vakıftan ücretsiz bir çay bile içmedi. Mesela oldukça yorucu bir işi olmasına rağmen bir arkadaşım mesaisinin ardından gece taksicilik yapıp kazandığını tümüyle bağış olarak derneğe veriyor.

Diğer bir arkadaşımın eşi de haftada iki gün börek ve lahmacun yaparak bunların geliri ile mülteci ailelerin çocuklarına hediye alıyor.

Ancak bazı arkadaşların hem kendisi hem de eşi sigortalı olarak bu vakıfta çalıştı. Yıllarca aynı evde oturup memur gibi işine gidip gelen arkadaşlar da vardı. Şimdi de karı-koca işsizlik maaşı alıp keyfine bakıyorlar. Sigortası olmadan çalışan arkadaşlar ise kendilerine yeni işler buldu. Kimi fabrikada çalışıyor, kimi pazarlamacılık yapıyor kimi ise benim gibi inşaatlarda çalışıyor. Hâlimize bin şükür.

Ancak biz bundan sonra para kazanıp taksitle ev alan, tatile çıkıp hayatın tadını çıkartan insanlar olma niyetinde değiliz. İşten geri kalan zamanımızda gençlerimizin bilinçli, erdemli ve donanımlı olarak yetişmesi için yine bir şeyler yapmak istiyoruz.

En önemlisi de her türlü dinî, kültürel, bölgesel ayrımı bir kenara bırakıp Belçika’da yaşayan her kesimden insanla ortak projeler üretmek istiyoruz. Ancak doğrusu bunu nasıl yapacağımızı pek bilmiyoruz. Keşke biraz da bu konuları yazıp, benim durumumda olan arkadaşlara fikir verseniz”

Sizi bilmem, ancak ben kendimi alnının teriyle inşaatlarda çalışıp ‘gençlerimiz için ne yapabiliriz’ diye dertlenen insanlara ‘akıl verme’ konumunda görmüyorum. Bence bu okurum bir babanın çocuklarına yapabileceği en güzel şeyi yapıyor ve alın teriyle ekmek parası kazanmanın ne demek olduğunu, koşullar değişse bile insanın yeni şartlara uyum sağlayabilmesi gerektiğini, her türlü zaman ve koşulda insanın başkalarına yardımcı olmak için bir şeyler yapabileceğini çocuklarına yaşayarak anlatıyor.

Yorgun argın işten eve gelip sonra da ‘derneğe gelir sağlamak’ için taksinin direksiyonuna geçen bir insana ‘strateji dersi vermek’ benim haddime değil. Boynu bükük çocukları sevindirmek için börek ve lahmacun satan bir kadına ‘elleriniz dert görmesin’ demekten başka ne söyleyebilirim ki?

Ben olsa olsa hâlâ iktidar ve ayak oyunlarına devam eden, ancak günün birinde ‘Züğürt Ağa finalini’ bir şekilde görecek olan ‘muhteremlere’ bir şeyler söyleyebilirim.