Noel coşkusu ve bizim bayramlar

Yağmurlu, soğuk bir cuma günü. Cadde ve sokaklar bir ışık yağmuruna tutulmuşçasına beyaz, mavi ve turuncu renklerde parıldarken, Noel ağacına asılmış minik toplar ve melek figürleri rüzgârda hafifçe sallanıyor. Dışarıda yağmur var, ancak kasabından kitapçısına tuhafiyecisinden marketine değin iş yerlerinin vitrinlerine kar yağmış. Gelenleri normalde ciddi bir yüz ifadesi ve resmî tavırla karşılayan belediye memurları,

DR. ÜNAL BİLİR 22 Aralık 2019 PANORAMA-NEWS PAZAR

Yağmurlu, soğuk bir cuma günü. Cadde ve sokaklar bir ışık yağmuruna tutulmuşçasına beyaz, mavi ve turuncu renklerde parıldarken, Noel ağacına asılmış minik toplar ve melek figürleri rüzgârda hafifçe sallanıyor. Dışarıda yağmur var, ancak kasabından kitapçısına tuhafiyecisinden marketine değin iş yerlerinin vitrinlerine kar yağmış.

Gelenleri normalde ciddi bir yüz ifadesi ve resmî tavırla karşılayan belediye memurları, vatandaşları bu kez geyik desenli kazaklarını giymiş ve başlarına birer geyik boynuzu takmış olarak sıcak bir gülümsemeyle selamlıyor. Noel Baba ise kâh Santa Claus, kâh Sint-Nicolaas olup okul bahçelerinde çocuklara kendir çuvalından çıkardığı hediyeleri dağıtıyor.

Müslüman evlerinde ise garip bir tedirginlik göze çarpıyor:

“Bizim çocuk da Noel ağacı alalım diye tutturdu”

“Ne yaparsan yap, bir şekilde özeniyorlar”

“Bırakalım da çocuk Hristiyan âdetlerine mi alışsın”

Bana kalırsa çocukları kendi hâllerine bırakalım. Bırakalım da bayram ve kutlama sevincinin nasıl toplumun kılcallarına kadar yayıldığını, yardımlaşma duygusunun nasıl yaşatıldığını, mutluluğun nasıl çoğaltılabileceğini, bayramın sadece kendimize değil sokaktaki evsizlere de gelmesi gerektiğini görsün ve öğrensin çocuklarımız.

Avrupa’nın her yıl yaşadığı Noel coşkusu bu günlerde zirve aşamasını yaşıyor. Öyle ki birbirinden alımlı Noel pazarları sadece Hristiyan Avrupalılarla değil; her dinden, kültürden, coğrafyadan insanlarla dolup taşıyor.

Ramazan Bayramı coşkusunu görmek/yaşamak için İstanbul’a akın eden, Kahire’nin yolunu tutan, Riyad’ın rüyasını gören kaç turist vardır bilmiyorum. Lakin Noel havasını solumak için yılın bu soğuk günlerinde işi gücü bırakıp Avrupa’nın yolunu tutan turistleri her gün kendi gözlerimle görüyorum.

Noel ve yılbaşı kapitalist tüketim rüzgârını arkasına almış, dev bir sektör hâline gelmiş. Tamam. Lakin yediden yetmişe herkesi saran Noel heyecanını sadece tüketim çılgınlığı ile açıklamak mümkün değil. Mesele radikal İslamcıların iddia ettiği gibi Hristiyanlık propagandası da değil. Merak eden kiliselerin kapısını aralayıp baksın. Noel döneminde kilisede ibadet edip, ilahi söyleyenlerin sayısı Ramazan’da camileri dolduran cemaatin onda biri bile değil.

İşin sırrı ne biliyor musunuz? İşin sırrı toplum, aile ve bireyler için anlam ifade eden, ortak paydaların somutlaştığı bayram günlerini kutlama kültüründe ve görgüsünde. Bir memleket ne kadar demokratik, kültürlü ve gelişmiş ise bayramları da o kadar görkemli, rafine ve estetik bir şeklide kutlanıyor. Memleket geri, düzenbaz ve görgüsüz olunca bayramlar da vurgun, gösteriş ve sonradan görmeliğin resmi geçidi hâline geliyor.

Bu insanlar da Noel tatili için arabalara, trenlere, uçaklara doluşup aile ve akrabalarına gidiyor. Ancak siz Noel trafiğinde yolların kan gölüne döndüğünü, onca insanın sıla yolunda telef olduğunu hiç gördünüz mü? Bayram geldi diye korsan taşımacılığın, gıda spekülatörlerinin, zam mafyasının iş başı yaptığını hangi Noel gününde gördünüz?

Ya hediyeleşme, bir sofra etrafında ailecek toplanma ve ikram kültürü?

Noel ağacının altına birbirinden şık hediye paketlerini dizip çocukları günlerce merak ve sevinç içinde bırakma, ‘advent takvimi’ ile yavruları 24 gün boyunca sevindirme inceliği bizde ne gezer? Biz Allah’ın en kutsal saydığı günleri kapitalizmin en sevimsiz sembolü ile kirletirken, çocukların masum ellerine kirli paraları sıkıştırıyoruz.

Bu insanlar Noel’e özgü, geleneksel yemeklerin hatırlandığı mütevazi sofralarda ailecek bir araya gelirken; biz kuş sütünden başka her şeyin bulunduğu sofralarımızda görgüsüzlük ve müsriflik ayinleri tertip ediyoruz.

Lütfen tat, şekil, içerik ve ambalaj olarak âdeta birer sanat eserine dönüştürülen Noel tatlılarına, şekerlemelerine, kurabiye ve çikolatalarına bir bakın!  Sonra bir de asker karavanası gibi vitrinlere dizdiğimiz tepsi tepsi baklavaları; en adi plastik malzemeye sarıp marketlerde çuvalla müşterilerin önüne döktüğümüz bayram şekerlerini gözünüzün önüne getirin! Tabii, sentezci milletiz ya! Yetmedi bir de Avrupa’nın 18. ve 19. yüzyılda kullandığı, ucuz parfüm kolonyayı bayramların vazgeçilmezi hâline getirmişiz.

Avrupalı çocuklar Noel Baba yılda bir gelip kendilerine şekerleme ve kurabiye dağıtacak diye günleri iple çekerken, bizim çocuklar ellerine tutuşturulan şekerleri görünce yüzünü ekşitiyor. Neden?

Bayramlarımızdaki hediye geleneğini banknot ve metal paralarla öyle bir bayağılaştırmışız ki, çocuk öpmesi için uzatılan eli az sonra cüzdana gitmesi gereken bir robot kolu gibi görüyor. Ve o kol avucuna para yerine şeker koyunca afallıyor çocuk.

Ve en önemlisi: Bayramları ölümsüzleştiren hikâyeler, masallar, şiirler, türküler, şarkılar nerede?

Noel dediğin sadece yiyecek, içecek, elbise ve hediyelik eşya satan dükkânlara gelmiyor. Kitapçılar itina ile hazırlanmış, çocuklar için albenili şekilde resimlenmiş hikâye, masal ve tarih kitapları ile dolup taşarken; danışmanlık şirketi Ernst & Young (EY) tarafından yaptırılan bir araştırmaya göre kitap, Noel hediyeleri arasında üçüncü sırada yer alıyor.

Allah aşkına bizim hangi kitapçıya bayram geliyor?