“Allah’ın zencisi, elin Suriyelisi”

Aslına bakılırsa kalacak yerimiz falan yoktu. Anlaşılan bir arkadaşının “bizim ev sizin sayılır, burada istediğiniz kadar kalabilirsiniz” sözünü fazla ciddiye almıştı. ‘Zoraki misafir’ olduğumuz yerden bir an önce kurtulmak istediğimden kendisine “kimseye yük olmadan gidip kampta kalalım” diyecek oldum. Bu kez hiddetle “Sen istediğin yere git! Ancak ben ve çocuğum Allah’ın zencisiyle, elin Suriyelisiyle aynı

DR. ÜNAL BİLİR 17 Kasım 2019 PANORAMA-NEWS PAZAR

Aslına bakılırsa kalacak yerimiz falan yoktu. Anlaşılan bir arkadaşının “bizim ev sizin sayılır, burada istediğiniz kadar kalabilirsiniz” sözünü fazla ciddiye almıştı. ‘Zoraki misafir’ olduğumuz yerden bir an önce kurtulmak istediğimden kendisine “kimseye yük olmadan gidip kampta kalalım” diyecek oldum. Bu kez hiddetle “Sen istediğin yere git! Ancak ben ve çocuğum Allah’ın zencisiyle, elin Suriyelisiyle aynı kampta kalmayacağız” dedi.

Doğrusu karımın Suriyeli mültecilere karşı tavrını bilmiyor değildim. İstanbul’dan geleli daha iki hafta olmuştu. 4. Levent ve İstinye’deki lüks alışveriş merkezlerinin müdavimlerinden biri olan karım, elindeki dolu poşetlerle kapısını güvenlik görevlilerinin koruduğu alışveriş merkezlerinden her çıktığında el açan Suriyeli dilencileri tersler, onları çoluk çocuk demeden azarlayarak “doldular İstanbul’a” diye söylenirdi.

Şimdi biz de tıpkı karımın tepeden baktığı, İstanbul’a yakıştıramadığı Suriyeliler gibi birer sığınmacı olmuştuk. Ancak kendisi hayatın bizi nereden nereye sürüklediğinin daha pek farkında değildi. Belli ki her şeyi geride bırakmasına rağmen İstanbul’da Suriyelilere karşı sergilediği olumsuz tavrı beraberinde getirmişti. Hele hele Afrikalılara yönelik yaklaşımı hiç anlaşılır gibi değildi. Bakın, neden?

Türkçe Olimpiyatları’nda stadyumları doldurmak için gece gündüz arı gibi çalışan karım; şarkı söyleyen, şiir okuyan sevimli mi sevimli Afrikalı çocuklarla ‘selfy’ çeker, sonra da bu fotoğrafları sosyal medyada gururla paylaşırdı. Dahası sevgi, kardeşlik ve hoşgörü üzerine yaptığı sohbetlerde her daim Türkçe Olimpiyatlarını nazara verir; benim “iyi ama artık kabak tadı verdi” dememe aldırmadan arabada sürekli dünyanın dört bir yanından gelen çocukların söylediği Türkçe şarkıları dinlerdi. Gel gör ki, aynı kadın şimdi birdenbire ‘Allah’ın zencisi ve elin Suriyelisi’ ile aynı kampta kalmak istemiyordu.

Aradan üç hafta kadar bir zaman geçti. İyi kötü başımızı sokacak bir ev bulduğumuzda büyük bir heyecanla taşınacağımız evi temizlemeye gittik. Her hafta eve düzenli olarak temizlikçi alan karım; benden daha istekli ve hızlı çalışarak yeni evimizi pırıl pırıl yaptı.

Yorucu bir günün ardından akşam olmuş, karım son olarak kapı girişi ile evin merdivenlerini temizlerken ben de reklam kâğıtları ve ücretsiz gazetelerle ağzına kadar dolmuş posta kutusunu boşaltıyordum. Posta kutusu ile işim tam bitmişti ki, yan tarafta bizi merakla süzen iki çift gözle karşı karşıya geldim.

Müstakbel iki komşumuz kapı önünde bir yandan ‘small talk’ eşliğinde güzel yaş akşamının tadını çıkarırken, bir yandan da bizi takip ediyorlardı. Tanışmak için kendilerine doğru gittim ve gülümseyerek selam verdim. Ellisinde gösteren, kılık kıyafeti oldukça düzgün, her hâlinden memleketin yerlisi olduğu belli olan bir kadınla ona göre daha genç olan Afrikalı bir adam selamıma aynı şekilde gülümseyerek karşılık verdi.

“Biz yeni komşularınız olacağız. Üç kişilik bir aileyiz” diyerek başladığım konuşmamı ‘ilk günlerde taşınmadan dolayı biraz gürültü yapabileceğimizi, bunun için şimdiden özür dilediğimizi’ söyleyerek sürdürdüm. Afrikalı adam söylediklerimi ilgiyle dinlerken, kadın insandan çok ilk kez gördüğü bir yaratığa işaret ediyormuşçasına başı ile kapı girişini temizlemekte olan karımı gösterdi ve “Şu burada yaşamayacak ama değil mi” dedi.

Karımın başörtüsüne odaklandığı belli olan kadının sözleri âdeta bir kurşun gibi beynime saplanmıştı. Karımı temizlikçi zanneden dahası başörtülü olduğu için küçümseyen kadına ağır bir karşılık vermek için bileniyordum bilenmesine, lakin İngilizcem sadece “o benim eşim” demeye yetti.

Kadın baltayı taşa vurduğunu anlamış olmanın telaşıyla kem küm ederken, bencileyin donup kalan Afrikalı adam hızlı bir şekilde kendini toparlayarak “Hanımefendi bu hiç olmadı” dedi ve ardından şunları söyledi: Başörtüsünün size yabancı geldiğini biliyorum. Ancak ben yeni komşularımızın çok iyi insanlar olduğunu düşünüyorum ve sokağımıza renk katacaklarından eminim. Hepimiz farklı şeylere inanabiliriz, ama bu birlikte yaşamamıza engel değil.

Az önce ettiği kabalığın farkına varan kadın ‘elbette herkes inancında özgür’ minvalinde bir şeyler söyledi. Lakin olan olmuştu. Afrikalı adamsa bir yandan gerilen ortamı yumuşatmaya çalışıyor, bir yandan da sanki kendisi hata etmiş gibi özür diliyordu. Konuşmasını “Lütfen bir şeye ihtiyacınız olursa kapımızı çalmaktan çekinmeyin” diyerek bağladı.

Karım bu arada son kalan temizlik işini de bitirmiş, paydos etme zamanı gelmişti. Evden çıkıp otobüs durağına doğru yürürken karım “Yeni komşularla tanıştın herhâlde, kimlermiş” diye sordu. “Evet” dedim, yaşananlardan hiç bahsetmeden. O ısrarla komşular hakkında yeni sorular yöneltirken ben içimden “Bak beğenmediğin Allah’ın zencisi bize nasıl sahip çıktı” diyordum.

***

Yeni evimize taşındıktan sonra tatsız bir tanışmayla başlayan komşuluk ilişkileri bir şekilde rayına girmişti. Yolunda gitmeyen tek şey dört yaşındaki oğlumuzun okuluydu. Okullar açıldıktan sonra geldiğimiz için oğlumuz hem yeni okuluna hem de dilini bilmediği sınıf arkadaşlarına bir türlü alışamıyordu. Birkaç hafta içinde hayatı baştan aşağı değişen yavrucak sabahları okula gitmemek için hasta numarası yapıyor, okul yolunda sürekli ağlıyordu.

Aradan beş on gün geçmişti ki, okula gitmemek için direnen oğlumuz bir sabah “bugün okul var değil mi” diyerek heyecanla uyandı ve o günden sonra da okula koşar adım gitmeye başladı. Sebebini bir türlü anlamasak da okulunu nihayet sevdiği için biz de çok mutluyduk.

Onu almak için okul çıkışında beklediğimiz bir cuma günü oğlumuzu okula çeken güzelliği biz de keşfettik. Gök mavisi gözleri ve kumral saçları ile filmlerden fırlamış gibi duran sevimli bir kız oğlumuzla oynuyor; o cilveli bir şekilde kaçarken, bizimki onu yakalamaya çalışıyordu. Sevinmiştik, oğlumuz en sonunda bir oyun arkadaşı bulmuştu.

Üstelik de dilini geliştirebileceği biriydi. Tanışmak için heyecanla, bizim gibi çocuklarını bekleyen veliler arasında sevimli kızın ailesini aramaya başladık. Bulduğumuzda kızına göre daha sarışın olan ve bizi güler yüzle karşılayan hanımefendiye İstanbul’dan yeni geldiğimizi, mülteci olduğumuzu ve bundan sonra burada yaşayacağımız anlattık.

Sabırla bizi dinleyen kadın gülümseyerek “Biz de Suriyeliyiz” dedi ve ekledi: 2015 yılında buraya gelmeden iki ay İstanbul’da kaldık. Gerçekten çok güzel bir şehir.