Ortak acı: Kerbela

Ortak acı: Kerbela

Ne zaman Muharrem ayına yaklaşsak aklıma iki şey gelir. Birincisi küçükken dedemle birlikte katıldığımız cemlerde zakirin gönülden dillendirdiği: Bugün matem günü geldi Ah Hasan’ım vah Hüseyin’im Bugün matem günü geldi Ah Hasan’ım vah Hüseyin’im adlı Kerbela Mersiyesi, ikincisi ise cemi yürüten dedenin söylediği bir cümle: “Sevdamız Ehl-i Beyt, hüznümüz Kerbela.” Ehl-i Beyt’in sözlük anlamı ‘ev

PANORAMA - NEWS 02 Eylül 2019 MUHARREM AYI ÖZEL

Ne zaman Muharrem ayına yaklaşsak aklıma iki şey gelir. Birincisi küçükken dedemle birlikte katıldığımız cemlerde zakirin gönülden dillendirdiği:

Bugün matem günü geldi
Ah Hasan’ım vah Hüseyin’im
Bugün matem günü geldi
Ah Hasan’ım vah Hüseyin’im

adlı Kerbela Mersiyesi, ikincisi ise cemi yürüten dedenin söylediği bir cümle: “Sevdamız Ehl-i Beyt, hüznümüz Kerbela.”

Ehl-i Beyt’in sözlük anlamı ‘ev halkı’ demektir. Terim olarak Ehl-i Beyt denilince “Hz Peygamberin aile fertleri, soyu ve yakınları anlaşılır.” Kuran-ı Kerim’de Ahzab süresinin 33. ayetinde Allah Resulünün ev halkına hitaben “Ehl-i Beyt” ifadesi yer alır. Cenabı Peygamber bir sabah üzerinde siyah kıldan dokunmuş nakışlı bir aba olduğu halde çıktı. O sırada İmam Hasan geldi.

Peygamber Efendimiz onu bu abanın içine aldı. Sonra İmam Hüseyin geldi o da İmam Hasan’ın yanına girdi. Daha sonra can paresi Fatıma anamız geldi ve Peygamber Efendimiz onu da abanın içine aldı. Sonra Damad-ı Nebi İmam Ali geldi onu da oraya aldı ve böylece hepsi abanın içine girmiş oldu.

Sonra şu ayeti okudu: “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden her türlü kiri giderip sizi tertemiz yapmak istiyor.” (Ahzab 33) Sonrasında ise şöyle dua etti “Bunlar benim Ehl-i Beytimdir, onları günahlardan temizle” Ehl-i Beyt‘e Pençe-i Ali Aba, Hamse-i Ali aba ve Ehl-i Kısa da denmektedir. Efendiler Efendisi bir Hadis-i şeriflerinde “Dikkat edin! şüphesiz ki ben, kendisine ölüm meleği gelmek üzere olan ve onu kabul edecek bir yaştayım! Size paha biçilmez iki emanet bırakıyorum; birincisi, Allah’ın kitabıdır; onda mutlak hidâyet ve nur vardır. Bundan dolayı Allah’ın kitâbına tutununuz ve ona sımsıkı sarılınız’ buyurdu.

Allah’ın kitâbına teşvik edip gönülleri ona rağbet ettirdi; sonra da şöyle dedi: ‘Diğeri de ehl-i beyt’imdir. Ben, ehl-i beytimin hukukunu koruma hususunda sizlere Allah’ı hatırlatıyorum.’ (Râsûlullah bu son cümleyi üç kere tekrarlâmıştır. Ve gene Şura süresi –meveddet ayeti olarak da bilinen- 23. ayet-i kerimede “De ki, vazifem karşılığında sizden hiç bir ücret istemiyorum. Sizden istediğim ancak akrabaya sevgi ve Ehl-i Beytime muhabbettir.”

Ayrıca bir başka Hadis-i şeriflerinde “Size nimetler verdiği için Allah’ı sevin, Allah’ı sevdiğiniz için beni sevin, beni sevdiğiniz için Ehl-i Beytimi sevin.” Bu ayetler ve Hadis-i şerifl erden anlaşılacağı üzere ister Alevi olsun ister Sünni olsun her inanan insana düşen vazife Ehl-i Beyti canı gönülden sevmek ve onlara sahip çıkmaktır.

KİMDİR BU AYET VE HADİSLERE MUHATAP EHL-İ BEYT?

Kabe’de doğan ilk ve tek insan Damad-ı Nebi, Şah-ı Merdan, Haydar-i Kerrar, Feth-i Hayber İmam Ali’yi (Kerremallahu vechehu) 5 yaşından itibaren Efendiler Efendisi yetiştirmiştir. Efendimiz hicret ettiğinde yatağına onu yatırmış verilecek emanetleri ona teslimetmiştir. Tebük seferinde Medine’de yerine onu vekil tayin etmiş ve “Ya Ali! Senin bana olan yakınlığın, Harun’un Musa’ya olan yakınlığı gibidir. Şu farkla ki benden sonra peygamber gelmeyecektir” buyurmuştur ve “Ey insanlar, şüphesiz Allah benim Mevlamdır, ben ise bütün müminlerin velisiyim, şunu da iyi bilin ki ben kimin velisiysem Ali de onun velisidir.” “Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır.”

Her kim Ali’nin velisi olursa sen de ona veli ol;

her kim de Ali’nin düşmanı olursa sen de ona düşman ol!

Her kim Ali’yi severse sen de onu sev ve her kim de Ali’ye buğz ederse sen de ona buğz et!

Her kim ona yardım ederse sen de ona yardım et ve her kim de onu yalnız bırakırsa sen de onu yalnız bırak…!

Bu ve bunlar gibi hadislerde Allah Resulü Hz. Ali’nin müminlerin nazarında olması gerektiği yeri işaret etmiştir. Aynı zamanda İmam Ali Şah-i Velayet olduğu için bütün tarikatların da piri hükmündedir.

Onu sevenleri Allah’ın cehennemden koruduğu Fatıma, masivadan yüz çevirip Allah’a yönelen kendini ibadete adayan Betül, bütün kötülüklerden arınmış Tahire ve babasına çok düşkün olan babasının annesi Ümmi Ebiha, Sultan-ı Kevser Fatimatüz Zehra.

Kız çocuklarının utanç sebebi olarak görülüp diri diri gömüldüğü bir dönemde Cenab-ı Peygamber, Fatıma anamızı görünce sevinir, onu ayakta karşılar, elini tutarak yanaklarından öper ona iltifat ederek kendi yerine veya yanına oturturdu.

Bir yolculuğa çıkarken aile fertlerinden en son onunla vedalaşır ve seferden dönünce de ilk önce onunla görüşürdü. Cenab-ı Peygamber gözünün nuru kızı Fatimatüz Zehrayı yakın dostları Ebubekir ve Ömer istemesine rağmen onları reddetmiş onun hakkındaki ilahi hükmü bekliyorum demiştir.

Gelen hüküm gereği kızı Fatima’yı kendi elleriyle İmam Ali’ye nikâhlamıştır. Bu kutlu evlilikten 3 erkek 2 kız çocuğu dünyaya gelmiş, kızları Ümmü Gülsüm ve Zeynep erkekler ise Hasan, Hüseyin ve Muhsin‘dir. İmam Ali üç erkek evlâdı doğduğunda her seferinde isimlerini cenk etmeyi çok sevdiğinden dolayı ‘Harb’ koymuştur.

Cenab-i Peygamber çocukların isimlerini değiştirip Hasan, Hüseyin ve Muhsin koymuştur. Çünkü Hz. Harun’un çocuklarının ismi “Sebber, Sebbir ve Müsebbir” dir.

Bunların Arapça karşılığı Hasan, Hüseyin ve Muhsin’dir. Kendisini Hz. Harun’a benzettiği Hz. Ali’nin çocuklarının isimlerinin de Hz. Harun’un çocuklarının isimleriyle aynı olması ilahi hüküm gereğiydi. Cenab-ı Peygamber İmam Hasan ve İmam Hüseyin’i çok sever onların eğitim ve terbiyeleriyle bizzat meşgul olur özel vakit ayırırdı.

Onlar için “Benim evlatlarımdır”, onları seven beni sever, onları gazaplandıran beni gazaplandırmış olur. Onlar cennet gençlerinin efendileri, dünyadaki reyhanlarımdır.

Efendiler Efendisi “Bir kimse beni ve Hasan ve Hüseyin’i ve bunların anne ve babasını severse kıyamet gününde dereceleri benimle beraber olur.” buyurmuştur.

KANAYAN BİR YARA GÖNÜL SIZLATAN BİR FACİA KERBELA

Kerbela hadisesini doğru değerlendirmek için bazı hususları bilmemiz gerekir yoksa bu elim hadiseden gereken dersleri çıkarmamış oluruz Tarihsel süreçte baktığınızda Hâşimoğulları ile Ümeyyeoğulları Abdümenâf’ın iki önemli ve rakip kolu.

Hâşim b. Abdümenâf, icraatlarıyla hem kendi kabilesi hem Arabistan’daki diğer kabileler ve komşu devletlerin hükümdarları nezdinde itibar kazandı. Ancak kardeşi Abdüşems’in oğlu Ümeyye, Hâşim’in nüfuzunu kıskanarak onu “münâfere”ye (nesep, san ve şeref konusunda karşılıklı övünme) davet etti.

Münâfere neticesinde amcasına yenilen Ümeyye, önceden kararlaştırılan şartlara göre elli deve vermek ve on yıl müddetle Şam’da ikamet etmek zorunda kaldı.

Bu olay, Kureyş arasında İslâm’dan sonra da kendisini gösteren Hâşimî-Emevî çekişmesine zemin hazırladı. Bir süre sonra Ümeyye’nin oğlu Harb’in Hâşim’in oğlu Abdülmuttalib’in emanı altındaki Yahudi bir tâciri gizlice öldürtmesi, Kureyş’in diğer bazı kollarını da içine alan ciddi bir gerginliğin yaşanmasına sebep oldu. İslâm’dan sonra da geçmişe ait bazı hadiseleri hatırlatacak bir süreç yaşanıyordu.

Ümeyyeoğulları, Allah Elçisinin (sav) Medine döneminde Kureyş’in Müslümanlara karşı mücadelesinin komuta görevini üstleniyorlar. Geç Müslüman olmalarına rağmen kısa sürede etkin bir konuma geliyorlar. Onların bu başarısı, Raşid Halifeler döneminde Hâşimoğulları’nı zayıfl atan bir sürece dönüşüyor.

Hz. Ali’nin hilafet dönemi, bir kriz ve iç savaş dönemi olduğu için siyasî dengeyi Hâşimoğullarının lehine çevirebilecek bir ortam oluşmasına imkân vermiyor. Sonrasında olay insanlık tarihinin gördüğü en yürek yakıcı katliamlardan biri olan Kerbela vakasına kadar gidiyor. Biz 10 gün sürecek bu dizimizde bu ön girişi yaptıktan sonra size Kerbela’da ne olduğunu detaylarıyla anlatmaya çalışacağız. Çünkü bu hadisenin günümüzde de çok iyi bilinmesi gerekiyor.

Devamı var…