İmam Ali’nin Hane-i Saadeti nasıl bir evdi?

Hazreti Ali efendimizin, halife olduğu dönemde hükmettiği cihan bir yönüyle şimdiki Türkiye kadar yirmi idi. Fakat onun iki kat elbisesi yoktu.  “Hazreti Ali kış günlerinde yazlık elbise ile tir tir titriyordu. Yaz günlerinde de bazen kışlık elbiseyle buram buram ter döküyordu. Çünkü iki kat elbisesi yoktu.” Hazreti Pir-i Mugan, onun kerametine veriyor; fakat Kutub, siyer

PANORAMA - NEWS 08 Eylül 2019 MUHARREM AYI ÖZEL

Hazreti Ali efendimizin, halife olduğu dönemde hükmettiği cihan bir yönüyle şimdiki Türkiye kadar yirmi idi. Fakat onun iki kat elbisesi yoktu.

 “Hazreti Ali kış günlerinde yazlık elbise ile tir tir titriyordu. Yaz günlerinde de bazen kışlık elbiseyle buram buram ter döküyordu. Çünkü iki kat elbisesi yoktu.” Hazreti Pir-i Mugan, onun kerametine veriyor; fakat Kutub, siyer ve megazi beyanlarına dayanarak bu mevzuda fakirane hayatını anlatıyor. Ehl-i Beyt kimdir, o hane nasıl bir hanedir? Bunun anlatılması lazım.

Hazreti Ali’nin hanesinin iki göz olduğunu zannetmiyorum. Zannediyorum hücre gibi bir yerde kalıyordu halife olduğu dönemde. O mübarek validemiz… Hani siz dersiniz ki: “Yaşadığımız çağda olsaydı, hamal gibi koştururduk, bütün ihtiyaçlarını görürdük, o anamızın hayatı o kadar zorlukla götürmesine izin vermezdik.” Evinde öğütülecek unu kendi el değirmeniyle yapıyor ve canım çıksın elleri nasır bağlıyor.

Hazreti Ali kuyulardan su çekerek evinin ihtiyacını karşılıyor. Su kuyudan çekiliyor; göze yok, kaynak yok o yörede. Hazreti Fatıma Validemiz, Efendimiz ruhunun ufkuna yürüdüğünde otuz yaşında ya var ya yok, Dayanamıyor o hicrana, türbe-i saadetine gidiyor Efendimiz’in, toprağını avuçlayıp alıyor; işiten herkesi hüzne boğan mısraları sıralıyor:

Mealen, “Hazreti Ahmed’in türbesindeki kokuyu bir kere hisseden artık yaşadığı sürece güzel kokular koklamasa ne çıkar! (Ey sevgili ve muhterem babacığım! Senin ruhunun ufkuna yürümemden dolayı) üzerime öyle musibetler döküldü ki; şayet bunlar, gündüzlerin üzerine dökülseydi, nurlu günler kapkaranlık gecelere dönerdi.” diyor.

Hazreti Fatıma bir gün Efendimiz’e geliyor, o nasırlı ellerini gösteriyor. “Ya Rasûlallah, diyor gelen o humustan…” (Ah istismar edilen o humus.. “İşin başındayım, bize düşen de bir humus var!..” Ah kör olası gözler.. sağır kulaklar.. ah şekli Müslümanlıkla müteselli olan, gerçek Müslümanlığı bilmeyen, hakikatinden haberdar olmayan ama “onu ikame edeceğim” diyen nankörler!..) “Ya Rasûlallah! Tahammülfersa oldu, artık götüremiyorum!” diyor.

Efendimiz, “Eve gidin, beni orada bekleyin” diyor. Mübarek annemiz diyor ki -en sahih hadis kitaplarında- “Biz yatağa girmiştik Ali’yle. Efendimiz gelince, ayağa kalkmak istedik, ‘Olduğunuz gibi kalın’ dedi. (Detayına kadar anlatıyor annem; diyor ki) Ayağının serinliğini göğsümde hissetim! Buyurdular ki, ‘Ben size istediğinizden daha hayırlı bir şey söyleyeyim mi? Yatağa girmeden önce 33 defa Subhanallah, 33 defa Elhamdüllilah, 34 defa da Allahu Ekber deyin, bu sizin için daha hayırlıdır!’ Pekâlâ, ya Rasûlallah!” Pekâlâ, ya Rasûlallah!.. Ali budur, Fatıma budur. Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin’in neşet ettiği hava buydu. Allah hepsinden razı olsun; Ehl-i Beyt’in gölgesini başımızdan eksik etmesin!

İmam Ca’fer-i Sadık

İmam Muhammed Bakır’ın (114/733) en büyük oğlu olan imam Ca’fer-i Sadık, h. 80/699-700’ de Medine’de doğmuştur. Ca’fer’e, sözlerinin doğruluğundan ve güvenirliğinden dolayı Sadık lakabı verilmiştir. Dedesi İmam Zeynel Abidin’in ölümüne kadar onun yanında kaldı. Anne tarafından üçüncü dedesi, yani büyük babası Hz.Ebu Bekir’dir. Ca’fer-i Sadık ve babası Muhammed Bakır, Medine’de Mescidü’n-Nebevi’de ilim merkezini kurmuşlardır.

Sonra bu merkezi daha da genişleterek İslam dinini ve tevhit inancını savunmaya devam etmiştir. Babası Muhammed Bakır’dan ders alan Ca’fer-i Sadık, zamanının alimleri arasında önde gelen şahıslardan biri olmuştur. Ca’fer-i Sadık vasıtasıyla, isimleri rical kitaplarında geçen ve sayısız eserler veren birçok alim, fakih, muhaddis ve fi lozof yetişmiştir. Cafer-i Sadık, bir taraftarı tevhit inancını müdafaa maksadıyla fi kri mücadeleye girişirken, diğer taraftarı da Alioğulları’na ilahlık sıfatları izafe etmekte ileri giden gulatla da mücadele etmiştir.

O, tevhit çizgisinden dışan çıkan bu gruplardan beri ve uzak olduğunu açıkça ortaya koymuştur. İlmi meselelerin çoğunda din ve dünya ilimlerini müşterek kabul ederek bu ikisi arasında bir bağ oluşturmuştur. Bunun için de tabiat ilimlerini özellikle kullanmıştır. Coğrafya ve Astronomi ile uğraşmış hatta Mekke ve çevresiyle ilgilenmiş, onun hakkında bilgi vermiştir.

O, bu ilmi Allah’ı bilmek ve onun vahdaniyetini ispat etmek hususunda bir vasıta olarak kullanmıştır. Enes, Süfyan es-Sevri, Süfyan b. Uyeyne, Ebu Hanife, İbn Cüreyc, Ebu Asım en-Nebil, Yahya b. Said el-Ensari, Yahya el-Kattan ve oğulları İsmail ile Muhammed, Musa el-Kazım, İshak ve sayıları 4000’ e ulaştığı belirtilen kimseler kendisinden hadis dinlemiş ve rivayette bulunmuşlardır. Rivayetleri Buhari‘nin el-Cami’u’s-Sahih’i dışında Kütüb-i Sitte’de de yer almıştır. Medine alimlerinden Malik b. Enes ona öğrencilik yapmış, Irak alimlerinden Ebu Hanife onu dinlemiş ve bazı riva- yetlerde bulunmuştur.

Ca’fer-i Sadık’ın fi kirlerini tespit hususunda, Kitabu’t-Tevhid adlı eseri son derece önemlidir. Ca’fer-i Sadık, h.l48/765 yılında Medine’de Hakka yürümüştür. Abbasi sultani Ebu Ca’fer el-Mansur tarafından zehirlenerek öldürüldüğü şeklinde rivayetler vardır. Cenazesi Cennetü’l-Baki’de babası Muhammed el-Bakır ve dedesi Zeyne’l-Abidin’in kabirlerinin yanına defnedilmiştir.

İmam Zeynülâbidîn Hazretlerinin Duaları

Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

Allah’ım! Sana layık olduğun surette ibadet ve kulluk edebilmemiz için bize yol göster. Günah ve isyan ortamlarına düşmemize müsaade etme ve bizi öyle yerlerden mümkün olduğunca uzak tut. Rızana, hoşnutluğuna ulaşmamıza engel olan şeyleri yolumuzdan kaldır. İşin sonunda bizi cennetlerin en güzelleriyle sevindir!

Sen anlayışlarımızın üzerindeki zan ve şüphe bulutlarını kaldır, kalplerimizi kaplayan perdeleri aç, vicdanlarımızdaki batıl izlerini sök at ve içimize bütünüyle hak ve hakikat duygusunu perçinle.

Ey Rahmeti Sonsuz! Birleri, kurtuluş ve mutluluk limanına yanaşan Ehl-i Beyt gemisinin yolcularından eyle. Gönüllerimize, Sana dua dua yalvarmanın lezzetini duyur. Muhabbet ve sevgi havuzundan doyasıya içmeyi lütfet. Seni sevmenin ve Sana bağlı olmanın şirinliğiyle kalplerimizi doldur. Üzerimizden yardımını esirgeme; esirgeme ki, gayret ve uğraşlarımız sırf Senin rızan için ve Sana hizmet yolunda olsun. Niyetlerimizde samimi olmayı nasip eyle. Ya Rab! Biz Senin için varız ve Seninle varız, Sana ulaşabilmek için de yine Senden başka vesilemiz yoktur.

Ey Rabbimiz ve İlahımız! Bizleri de, Yüce Kitabı’nda andığın seçkin ve hayırlı kullarından eyle. Bizi destekle ki, yolumuz hep temizliğe, güzelliğe ve iyiliğe kilitlenmiş kullarının yolu olsun. Hep asil davranışların peşinde olalım. Her zaman hayır istikametinde yarışalım. Ömrümüz gelip geçici şeyler peşinde değil, derecelerimizi yükseltecek ve ahirette işe yarayacak salih ameller peşinde geçsin.

Ey merhametlilerin en merhametlisi olan Rabbimiz! Sen her şeye kâdirsin; bizim dualarımızı kabul etmek Sana asla zor gelmez. Ne olur ya Rab, niyazımızı kabul buyur ve bizi kaybedenlerin hayal kırıklığına ve şaşkınlığına uğratma!