Hür saf değiştirdi, katliam başladı

Artık savaş kaçınılmazdı. Bu da Ehl-i Beyt’in sonu demekti. Yanındaki arkadaşları Hür’e, “Seni hiç böyle görmedik, neden bu kadar düşüncelisin?” dediler. Hür, “Allah’a yemin ederim ki cennet ile cehennem arasında bir seçim yapıyorum. Vallahi ben cenneti seçtim. Vücudum parça parça doğranacak olsa bile…” dedi ve atını mahmuzlayarak İmam Hüseyin’e doğru doludizgin koşturmaya başladı. Hazreti Hüseyin,

PANORAMA - NEWS 06 Eylül 2019 MUHARREM AYI ÖZEL

Artık savaş kaçınılmazdı. Bu da Ehl-i Beyt’in sonu demekti. Yanındaki arkadaşları Hür’e, “Seni hiç böyle görmedik, neden bu kadar düşüncelisin?” dediler.

Hür, “Allah’a yemin ederim ki cennet ile cehennem arasında bir seçim yapıyorum. Vallahi ben cenneti seçtim. Vücudum parça parça doğranacak olsa bile…” dedi ve atını mahmuzlayarak İmam Hüseyin’e doğru doludizgin koşturmaya başladı.

Hazreti Hüseyin, Hür’ün kendisine doğru gelişine çok sevindi. Kufe askerlerinde her an bir çözülme yaşanabilirdi. Hür, İmam Hüseyin’in yanına geldiğinde; ”Ey peygamberin torunu! Seni geri dönüp gitmekte alıkoyan talihsiz benim, yol boyunca peşinden geldim. Kerbela’da kamp kurmaya seni zorladım. Geri dönüp gitmene engel olmak, seni Kerbela’ya kondurmak ve nihayet bütün bu Kufelilerle karşılaştırmak gibi günahlar benden sadır olmuş bulunmaktadır. Kendim sana bir arkadaş ve bir dert ortağı olmak için geldim. Bu hareketim benden sadır olan günahlara bir tövbe ve bir kefaret sayılır mı?” İmam Hüseyin kucakladı Hür’ü. “Evet!” dedi. “Bu gelişin senin için bir tövbedir. Tebrik ve tebşir ederim ki sen inşallah dünyada da Hür’sün, ahirette de hürsün.”

Hür, “Bu insanların bu derece ileri gidecekleri aklımın ucundan bile geçemişti. İşlediğim suçtan utanç duyuyorum.” dedi. Tövbesinin kabul olup olmadığını sordu. “Hatadan dönen hiç işlememiş gibidir.” dedi İmam Hüseyin.

Dünyalar Hür’ün oldu, çok sevindi… “Artık kanımı sizinle, sizin yolunuza akıtmam için bana izin verin, kılıcım size kastedenlerin kanını döksün.” Ve Kufelilere seslendi: “Ey Kufeliler! İmam Hüseyin’i davet ettiniz, ‘Uğrunda canımızı feda ederiz’ dediniz. Şimdi ise elleriniz silahlara uzanmış onu öldürmekten bahsediyorsunuz. Etrafı sarılmış aile susuzluktan bitkin haldedir. Resulullah’ın torunlarına ne fena davranıyorsunuz. Onu ve yanındakileri Fırat’ın sularından mahrum ettiniz. Hâlbuki o sudan her dinden insan faydalanmakta, bölgede yaşayan her canlı istifade etmektedir. Eğer tövbe edip bu durumdan vazgeçmezseniz, bir damla suya muhtaç olunacak mahşer gününde Allah size su vermesin. Kendisinden başka su bulunmayan Kevser’e hangi yüzle geleceksiniz.”

Hür, özgürlüğe giden bu adımı birkaç gün önce atsaydı tarihin seyri değişebilirdi. Zamanında atılan adım şüphesiz çok daha değerli olurdu. Kader…

Hazreti Hüseyin, arkadan gelip çadırlara sızmamaları için çukurlar kazdırdı. Çadırların etrafına bolca odun ve kamışlar yığdırarak ateş yakmalarını emretti. Askerlerini savaş düzenine koydu. Hepsi topu 32 atlı ile 40 piyade idiler. Züheyr bin Kayn, sağ kanada, Habib bin Müzhir sol kanada yerleşti, sancağı baba bir kardeşi Celal Abbas’a verdi. Bir avuç insan, 5 bin kişilik koca bir orduya karşı, çadırların önünde etten kemikten kale kurdular.

Ehl-i Beyt sayıca azdı ama haklıydılar, masumdular; Yezit taraftarları çoktular ama haksızdılar, zalimdiler. Biri “Üzerimde borç var.” deyince; Hazreti Hüseyin; “Üzerinde borç olanlar benimle çarpışmasın.” dedi. Çarpışmak için ilk meydana çıkan Vali Ubeydullah’ın azatlısı oldu. Abdullah bin Temimi onu karşıladı ve öldürdü. Kıyamete kadar hiç bitmeyecek olan zalime karşı savaş böylece başlamış oldu. Hür, izin istedi ve daldı atıyla kızılca kıyametin içine. Züheyir’le birlikte sırt sırta, omuz omuza vererek Kufe ordusunun en kalabalık birliğine karşı şiddetli çarpışmalar yapıyorlardı. Biri Kufe ordusuna dalınca diğeri onu arkasından kolluyor, diğeri dalınca öteki kolluyordu. Kufe piyade birlikleri Hür’ün üzerine üşüştüler ve onu şehit ettiler. Kanıyla suladı kızgın kumları. Savaştan sonra vücudunda 26 mızrak ve 34 kılıç yarası saydılar.

Ehl-i Beyt sevdalılarından Nafi bin Hilal ok atması ile meşhurdu. Okun ucuna zehir damlaları ile ismini kazırdı. O zehirli oklar ile Kufelilerden tam 12 kişiyi öldürdü. Sonunda vuruldu, iki kolu kırıldı ve esir edildi. Ömer bin Sad’ın yanına götürdüler… Kollarının ikisi de gövdesine tutunan iki kırık dal gibi sarkıktı. Yüzünden akan kanlarla sakalı sırılsıklamdı. Üst baş parçalanmış, her tarafına kumlar dolmuştu. Ömer, onun o perişan halini görünce; “Yazık ettin kendine ey Nafi .” dedi. Aslan yürekli yiğit; “Rabbim benim ne yapmak istediğimi biliyor. Vallahi sizden on iki kişiyi öldürdüm. Bir o kadarını da yaraladım. Kendimi kınamıyorum, eğer benim bir kolum sağlam kalsaydı beni kolay kolay esir edemezdiniz.” dedi.

Şimir şeytanı, komutan Ömer bin Sa’d’a; “Öldür şunu, konuşturma!” dedi. Ömer, sert çıktı ona; “Onu sen getirdin, sen öldür!” Şimir, “Nafi ’nin kırılan kollarını dirseklerinden kesip köpeklere atın, sonra da ayaklarından kazıklara bağlayın, başını koparmadan önce akşama kadar inlemesini dinleyin, karşısında kâse kâse su için. Su isterse ağzına kum doldurun. Ölünce de başını kesip çadırımdaki sandığa koyun.” dedi. Öyle yaptılar…

Nafi, güneşin bağrında akşama kadar inledi. Şimir defalarca atıyla üzerinden geçti, kaburgalarını ezdi. Gün guruba giderken yiğitler yiğidi Nafi can verdi. Komutan Ömer bin Sad’ın da ağırdan almasıyla harp neredeyse teke tek vuruşmalarla ağır bir tempoda sürüp gidiyordu. Bu durumdan herkesin sıkılmış olduğunu o da anlamış olmalı ki sancağını getirmesi için azatlı kölesi Zeyd’e seslendi. Köle sancağı getirdi. Şimir elinde sancakla ilerledi ve harbi kızıştırdı. Bir anda kızılca kıyamet koptu…

İmam Hüseyin’in 23 süvarisinin topluca atları vuruldu, hepsi yayan kaldılar. Etrafındakiler birer ikişer şehit oldukça, öldürücü ok ve kılıç darbeleri İmam Hüseyin’e uzanıyordu. Bir ara Şimir şeytanı, yanında birkaç Kufeli asker ve elinde ateşle sinsice sokularak çadırları yakmak istedi. İmam Hüseyin hemen oraya birkaç adamını gönderdi. Şimir ve adamları ellerindeki ateşi atarak kaçtılar.

Çadırlar tutuşmadan ateş söndürüldü. İmam Hüseyin, Şimir’in arkasından seslendi… “Ey Şimir! Sen benim çadırımı ev halkımla birlikte yakmak için ateş getiriyorsun! Allah da seni cehennemde yaksın! Hangi kitapta yazıyor kadın ve çocuklara saldırıldığı?” devamı var…