Her devrin Yezidleri ve Hüseyinleri var

Her devrin Yezidleri ve Hüseyinleri var

Yezid bir tane değildir; o Yezid’in ordusundaki insanlar başkaldırabilirlerdi. Ehl-i Beyt aleyhinde tavır almaya karşı başkaldırabilirlerdi. Fakat hem o tarafta, hem beri tarafta, bir kısım, Yezid ahlakı ile davranan insanlar vardı. Evet, her devirde olmuştur böyle. Maalesef günümüzde de, dünyanın dört bir yanında böyle bir Yezidlik var. Yahu birader! Siz Seyyidina Hazreti Hüseyin’i çağırdınız, ehl-i

PANORAMA - NEWS 07 Eylül 2019 MUHARREM AYI ÖZEL

Yezid bir tane değildir; o Yezid’in ordusundaki insanlar başkaldırabilirlerdi. Ehl-i Beyt aleyhinde tavır almaya karşı başkaldırabilirlerdi. Fakat hem o tarafta, hem beri tarafta, bir kısım, Yezid ahlakı ile davranan insanlar vardı.

Evet, her devirde olmuştur böyle. Maalesef günümüzde de, dünyanın dört bir yanında böyle bir Yezidlik var.

Yahu birader! Siz Seyyidina Hazreti Hüseyin’i çağırdınız, ehl-i beyti ile beraber, çocuklarıyla beraber. Hepsini kılıçtan geçirdiler. Eee… madem çağırmıştınız, ey Persliler, ne diye onların imdadına koşmadınız?

Yezid yerin dibine batsın, Allah’ın cezası bir insan;fakat sizinkine de Yezidlik denmez mi?Birileri Yezidlik yaparken, onca insanın, aksızlık karşısında susarak dilsiz şeytanlık yapmasını, Yezidlik yapanlardan daha garip buluyorum. Evet, Yezid, Yezidlik yapıyor; fakat birileri onun Yezidliğine karşı, “Hayır olmaz bu!” demiyor.

Madem Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir parçası, ona sahip çıkmak gerekirken durup uzaktan o işe bakma.. sonra yalandan, onların orada şehadetleri üzerinde ağıtlar yakma… Bu, insanca bir tavrın işareti değildir! İnsanca tavrın işareti, Sa’d bin Rebî’in Uhud’da yaptığı şeydir! “Rasûllullah (aleyhissalatü vesselam) vefat etti!” diyorlar. Kılıcını çekiyor, ileriye atılıyor: “O’nun vefat ettiği yerde siz niye yaşıyorsunuz?”diyor. Böyle yapmak gerekmez miydi? Mus’ab ibn Umeyr gibi yapmak gerekmez miydi? Abdullah ibn Cahş gibi yapmak gerekmez miydi acaba?

“Allahım! Tam fırsatıdır. Beni burada şehit etsinler; kolumu kol, bacağımı bacak, kafamı kafa… koparsınlar. Ben Senin huzuruna kanlar içinde geleyim. Bana Sen diyesin ki: ‘Abdullah sana ne oldu?’ Ben de ‘Rasûlullah’ın yolunda, önünde kalkan olmaya çalıştım, böyle oldum!’ diyeyim!” demek gerekmez miydi? Evet, hiçbir zaman Yezidler, Şimirler, İbn Mülcemler, Lü’lüler eksik olmadı. Onun için günümüzde olanlara bakıp da yadırgamayın. Hiss-i mürüvvetle, engin insanî duygularla kendimize dua ederken “Allahım bizi de, şirazeden çıkmış, endaze bilmeyen bu insanları da hidayet buyur. Cennet yoluna girmeyi lütfeyle ve onları da Firdevs’inle sevindir!” demek suretiyle, haklarında iyilik ve güzellik dilek ve temennisinde bulunalım.

Bakın, hukuk sistemi nereden alınıyor? Kavî şüpheye binaen. Hazretin Hüseyin’in şehadeti de kavî şüpheye binaen. Kavî şüphe şu: Bir yerde bu adamlar, tam bizim gibi düşünmediklerine göre, kuvvetli bir şüphe var. Dolayısıyla, bunları hemen alıp içeriye, derdest etmek lazım.. Kuvvetli bir şüphe var, bunların canına okumak lazım. Yezid düşüncesinden farkı yok!..

Ne diyor Yezid? “Şayet bunlar Kûfe’ye varırlarsa, Iraklıların bize karşı çıkmaları kavî bir şüphe teşkil eder. En iyisi biz bunların kellesini alalım, dolayısıyla o kavî şüpheye meydan vermeyelim!”

İmam Zeynelabidin (ra) –  (658-713)

İmam Hüseyin’in oğlu ve 12 imamın dördüncüsüdür.Tabiin‘in büyüklerinden olup, büyük sahabelerin çoğunu görmüştür. O da zehirlenerek şehit olmuştur. Hazreti Hüseyin’in neslini devam ettirmesinden ötürü Seyyidü’l Sacidin olarak anılmıştır. Hz. Nuh (as) insanlık için ne ifade ediyorsa o da Ehl-i Beyt için öyledir. Büyük takva sahibi ve ibadete düşkünlüğünden ötürü, ibadet edenlerin süsü manasına gelen “Zeynelabidin” lakabıyla meşhur olmuştur.

Asıl adı Ali olan Zeynelabidin, 658 yılında Medine’de doğdu. Babası Hazreti Hüseyin (ra) ve annesi de Acem sultanının kızı olan Şehr-i Banu Gazele’dir. İran’ın fethinden sonra esir alınan sultanın üç kızından biri olup, Hazreti Ali (ra) tarafından Hazreti Hüseyin ile evlendirilmiş ve bu izdivaçtan Zeynelabidin dün- yaya gelmiştir. Zeynelabidin, Kerbela faciasının yaşandığı sırada orada bulunuyordu. Ancak, yataktan kalkamayacak kadar hasta olması ve tabii olarak çarpışmalara katılmamasından ötürü hayatta kaldı.

Bediüzzaman, Ehl-i Beyt’in başına gelen bu feci hadisenin kader noktasındaki hikmetine temas edilmektedir. Bu mübarek insanlar haklı oldukları, hareket noktaları ve ortaya çıkış amaçları tamamen doğru olduğu halde, İlahi kaderin, onların mağlubiyetine cevaz vermesine açıklık getirilmektedir: “Hasan ve Hüseyin ve onların hanedanları ve nesilleri, mânevî bir saltanata namzet idiler. Dünya saltanatı ile mânevî saltanatın cem’i gayet müşküldür. Onun için onları dünyadan küstürdü, dünyanın çirkin yüzünü gösterdi-tâ, kalben dünyaya karşı alâkaları kalmasın. Onların elleri muvakkat ve surî bir saltanattan çekildi; fakat parlak ve daimî bir saltanat-ı mâneviyeye tayin edildiler. Âdi valiler yerine, evliya aktablarına merci oldular.” 

İşte, Bediüzzaman’ın bu izahatına, yani Ehl-i Beyt’in dünyadan küsmelerine önemli bir örnek Zeynelabidin’dir. Zeynelabidin özellikle ibadetteki hassasiyetiyle meşhur oldu. Zeynelabidin ve soyundan devam edegelen Ehl-i Beyt mensupları, Sünnet-i Seniyye’nin en önemli takipçileri ve devam ettiricileri oldularZeynelabidin’in en büyük hizmetlerinden bir tanesi de Cevşenü’l-Kebir’in nakil vasıtalarından biri olmasıdır. “Hayret edilir o kimseye ki, hayatında zararı dokunacak yemeklerden kaçınır da, vefatında zararı dokunacak günahlardan kaçınmaz.”sözünün sahibi olan Zeynelabidin, 713 yılında “vefatında zararı dokunacak günahlardan kaçınan” salih kullardan olarak Hakk’ın rahmetine kavuştu. Naaşı, amcası Hazreti Hasan’ın (r.a.) yanına, Baki Mezarlığına defnedildi.

İmam Zeynülâbidîn Hazretlerinin Duaları

Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

Rabbim! Sen çok acıyan ve bağışlayansın! İyilik eden ve cömertsin! Kapına gelenleri hayal kırıklığına uğratmaz, bahçene sığınanları kovup uzaklaştırmazsın. Bir dileği olanlar hep senin kapına uğrarlar. Yardıma ihtiyacı olanlar hep senin dergâhında müsafi r olurlar. Ne olur ulu Allah’ım! İsteklerimizde bizi hayal kırıklığına uğratma ve ümitsizliğe düşürme. Ey bütün varlıkları yaratan ve yaşatan ulu Sultanım!

Senin nimetlerinin büyüklüğü karşısında benim şükrüm çok az; ikramlarına karşı seni çok az anıyorum. Nimetlerin o kadar çok ki, onları saymaktan ve hatta kavramaktan acizim! Sana hiç bir zaman hakkıyla teşekkür edemem. Allah’ım! Bizi yoktan var eden ve bu güne getiren sensin, bu dünyada tattırdığın nimetleri ahi rette cemaline kavuşmakla tamamla.

Bizi iki cihanda en güzel ikramlarla sevindir. Altından kalkamayacağımız ağır imtihanlara tabi tutmadığın ve üzerimizden sağanak sağanak yağdırdığın nimetler için Sana sonsuz hamd ediyor ve hamdimizi rızana uygun, ikramlarının güzelliğine de uygun olacağını ümit ediyoruz, ey merhameti sınırsız, büyük ve cömert Rabbimiz.

ÖNE ÇIKANLAR