Yüzyılın tasarımları Kunsthalle Bielefeld’de

BİELEFELD – Günlük kullandığımız birçok eşya aslında uzun ve kimi zaman zor bir sürecin ürünüdür. Biz belki varlıklarının farkında bile değiliz ama bir yerlerde insanlar tabak, bardak, sandalye ve aklımıza gelebilecek her şey için ciddi fikir yürütüyor ve tasarımlar yapıyor. İşte Bauhaus okulu öyle bir yerdi. Kurucusu Walter Gropius Bauhaus çatısı altında mimariyi, zanaatı, sanatı

MERVE AKAL 01 Temmuz 2017

BİELEFELD Günlük kullandığımız birçok eşya aslında uzun ve kimi zaman zor bir sürecin ürünüdür.

Biz belki varlıklarının farkında bile değiliz ama bir yerlerde insanlar tabak, bardak, sandalye ve aklımıza gelebilecek her şey için ciddi fikir yürütüyor ve tasarımlar yapıyor.

İşte Bauhaus okulu öyle bir yerdi. Kurucusu Walter Gropius Bauhaus çatısı altında mimariyi, zanaatı, sanatı ve tasarımı bir araya getirip insanların yaşadıkları binaları bütüncül bir sanat eseri haline getirmek istiyordu.

İlk zamanlarında Bauhaus okulu öğrencilerini, önce kursa  alıyordu. Bu kursta öğrenciler çeşitli malzemeler ile çalışıp özgün tasarımlar ortaya çıkarıyorlardı. Daha sonra eğitimleri, teori, pratik ve araştırma üçlüsü ile devam ediyordu. Bauhaus eğitiminin kalbi, atölyelerde atıyordu.

Öğrenciler orada dünyaya bakış açılarını, tasarımlara dökerler ve çeşitli denemeler yaparlardı. Naziler, Bauhaus öğretmenlerini ve öğrencilerini baskı altında tuttu.

Bu yüzden Walter Gropius bir mektubunda öğrencilerine ve öğretmenlerine siyasi aktivitelerden uzak durmalarını özellikle tavsiye etti ve akabinde yasakladı. Bauhaus öğrencilerinden Marcel Breuer hem rahat olması, hem estetiği ile meşhur olan, o demir sandalyelerin tasarımcısı.

Birçok yerde gördüğümüz B32 ve B3 modellerini o tasarladı. „Form und Funktion“ isimli denemesinde, kumaş ve minder olmadan hayalindeki sandalyeyi tasarladığını anlatıyor.

Breuer aslında marangoz eğitimi almıştı. Naziler Bauhaus’ı kapattıktan sonra Bauhaus eğitmenleri ve öğrencileri Amerika’ya geçti. Breuer‘da kariyerine Amerika‘da mimar olarak devam etti.

Amerika‘ya geçişi ile Bauhaus estetiği, modern sanatla birleştirerek devrim meydana getirdi. Kunsthalle Bielefeld’in Direktörü Friedrich Meschede bu beyin göçünün sonucu olarak avantgardist ve modernist merkezinin, Amerika‘ya kaymasına dikkat çekiyor.

Meschede sergi ile ilgili Kunsthalle Bielefeld’in binasını bir Amerikalı mimar, Philip Jonson tasarladı. Bu yüzden ben ve benden öncekiler, oradaki aktüel gelişmeleri takip etmek için hep bir gözümüzle Amerika‘ya baktık diyor.

Ünlü sanatçı, barış aktivisti ve John Lennon’un eski sevgilisi Ono’da, Kunsthalle Bielefeld’in binasını dünyanın en güzel yapısı olarak nitelemişti.

Kunsthalle Bielefeld’in giriş katında Frank Stella nın yaptığı resim duruyor. Bu resim iki sergininde özeti denebilir.

Frank Stella tablo ile motifi birleştiren minimalist bir sanatçı. Buna shaped canvas de denir, yani şekillendirilmiş tablo.

Resimlerinin çoğu, yan yana yerleştirilmiş ve tek renkli şekillerden oluşuyor. Bakış yönü nerde başlar? Eserin sınırları nerde? Frank Stella bir eseri anlamak için sorulan rutin soruları özgün yöntemi ile boşa çıkarıyor.

Stella çerçevesiz açık kompozisyonuyla sanat eserinin çevresi ile diyaloga geçtiğini belirtiyor. Bu diyaloğun aslında insanda bulunan bir algı fenomeni olduğunu gözler önüne seriyor.