“Tutunamayanlar” ın tuhaf basılma hikayesi

HABER MERKEZİ – Eline ilk kez 28 yaşında fırça alan ve sadece 8 sene içerisinde tüm eserlerini yapıp aramızdan ayrılan Van Gogh gibi, ilk yazmaya başladığı romanından sonra, sadece 7 sene yazabilen bir edebiyatçıdan söz ediyoruz. Oğuz Atay’dan söz ediyoruz; Kitaplarını yazdığı zaman kendisini henüz keşfedemeyen okuruna ‘Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?’ diye

PANORAMA - NEWS 26 Aralık 2021 KÜLTÜR-SANAT

HABER MERKEZİ – Eline ilk kez 28 yaşında fırça alan ve sadece 8 sene içerisinde tüm eserlerini yapıp aramızdan ayrılan Van Gogh gibi, ilk yazmaya başladığı romanından sonra, sadece 7 sene yazabilen bir edebiyatçıdan söz ediyoruz.

Oğuz Atay’dan söz ediyoruz;

Kitaplarını yazdığı zaman kendisini henüz keşfedemeyen okuruna ‘Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?’ diye soran bir mühendisten söz ediyoruz.

Kadıköy iskelesinde görev alan, Galatasaray Üniversitesi’nin sırasındaki Ortaköy’deki istinat duvarını yapıp ‘Sanırım bu hayatta bıraktığım tek eser bu duvar’ diyen bir mühendisin hikayesi bu.

Bir mühendisin yazdığı romanlar nasıl oldu da Türk roman mimarisinde bir “Tutunamayanlar öncesi” – “Tutunamayanlar sonrası” yaratabilecek devrime imza atabildi?..

Tüm bu hikaye, edebiyat tarihçisi Yıldız Ecevit’in “Ben buradayım…” isimli Oğuz Atay’ın biyografi ve kurmaca dünyası kitabında yer alıyor.

Ben size bu yazıyı o kitapta yer alan bir hikayenin fikri takibini yazan bir gazeteci olarak yazıyorum. Zaten o kitap sonrasında Oğuz Atay’ın adımlarını takip etmek hususu hastalıklı bir şey halini aldı ya; onu da belki daha sonra anlatırım.

Tutunamayan bir kitabın tuhaf basılma serüveni

Biz gelelim filmlere konu olacak bir hikaye; Tutunamayan bir kitabın tuhaf basılma serüvenine…

Bu dosya Türk edebiyat nehrinin kollarından birinin akışını değiştiren, suyun gidişatına yön veren kitaplardan birisi olan Tutunamayanlar romanını basma cesaretini gösteren tek yayıncı Hayati Asılyazıcı’nın kitapla ve Oğuz Atay’la tanışma hikayesidir.

 

Dosyanın devamını getirme fırsatım olursa Tutunamayanlar’ın günümüze nasıl ulaştığının hikayesini de Murat Belge’yle konuşup size tekrar yazmak istediğimi de bu satırlar aracılığıyla not düşeyim.

Biz, Sinan Yayınevi’nin kurucusu ve sahibi Hayati Asılyazıcı’nın Tututnamayanlar’la tanışma hikayesine bakalım

Oğuz Atay’ın o destansı hayatı 3 ana evrene oluşmaktadır

İdealizm: Solcu bir grup arkadaşıyla ‘ülkeyi fikirlerle kurtarma’ serüveni (Hayal kırıklığıyla sonlanır, arkadaşlarına küser.)

Realizm: Fikriye Hanım’la evlenir ve Betonar isimli bir şirket kurar. O meşhur duvar bu zaman diliminde yapılır ve kızı Özge doğar (Fikriye Hanım’dan boşanır, Betonar batar.)

Yaratıcılık: Sevin Seydi ile uzun yıllara dayanan dostluğu ve aralarındaki o sürreal ilişki evliliğe doğru yol alır. Tutunamayanlar bu süreçte yazılır. (Sevin Seydi ayrılıp Londra’ya gider. Oğuz Atay yazmaya devam eder.)

TRT ROMAN ÖDÜLÜ’NÜN TARTIŞMALI KARARI 

İşte bu 3 evrenin sonuncusunda yer alan Tutunamayanlar’ın yazılma süreci (ki başlı başına bir roman konusudur) biter. Oğuz Atay, Tutunamayanlar dosyasını basılmamış bir kitap olarak TRT Roman Yarışması’na gönderir.

 

O sene katılanlar arasında Sevgi Soysal, Fakir Baykurt gibi isimlerin de olduğu yarışmacılar listesi gerçekten jüri için çok zorlayıcıdır.

 

O döneme damgasını vuran toplumcu gerçeklik, köy romanı etkisinin içinde o güne dek denenmemiş; anlaşılması pek mümkün olmayan bu deneysel çalışma da yarışmadadır.

 

Oğuz Atay’ın yarışma jürisinden tek beklentisi vardır; romanının okunması!

Jüri başkanının da katkısıyla roman okunur, büyük tartışmalar koparır ve sonucunda juri herkese aynı ödülü verir.

Tutunamayanlar yarışmadaki diğer romanlarla birlikte TRT Roman Ödülü almıştır.

Hala bir tartışma konusudur;

Acaba Tutuntamayanlar’a tek başına verme cesaretini gösterememek mi diğer romanlara ödül getirdi, yoksa tam tersi mi?

 

TRT Roman ödülü alan tüm eseler kendilerine bir yayıncı bulur ve romanlar basılır. Tek biri hariç! Mühendis Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanı edebiyat ekosistemine tutunamayan bir eser olarak kalır.

 

Hayati Asılyazıcı’nın edebiyat tarihini değiştiren kararı

İşte orada devreye 12 Mart 1971 darbesi sonrası Akşam gazetesinden tazminatını alarak ayrılan ve aldığı tazminat parasıyla Sinan Yayınevi’nin kuran Hayati Asılyazıcı girer.

Gelin isterseniz tarihi hikayenin bu kısmını bizzat Hayati Asılyazıcı’dan dinleyelim;

Cumhuriyet gazetesinde TRT Roman Ödülü’nün haberini gördüm. Bir yayıncı olarak ilgimi çekti, tek tek isimlere baktım. Hepsi tanıdığım isimlerdi. Sevgi Soysal, Fakir Baykurt ve diğerleri. Ama içlerinde biri vardı ilk defa duymuştum ismini. ‘Oğuz Atay / Tutunamayanlar’ yazıyordu.

Benim yayınevinin altında üniversite kitapları satan bir dükkan vardı. Orada ders kitapları satılıyordu. Bir topografya kitabının isminde de Oğuz Atay yazıyordu. ‘Aynı kişi olamazlar herhalde’ dedim. Teknik bir kitaptı çünkü.

Hemen Cumhuriyet gazetesi yazı işlerini aradım. O gün nöbetçi olan Çetin Özbayrak çıktı telefona. ‘Hepsini tanıyorum, bir tek Oğuz Atay’ı tanımıyorum; kim bu yazar’ dedim. Sağ olsun bana TRT Roman Yarışması’na katılan eserin bir kopyasını gönderdi.

Tutunamayanlar romanını eline alır almaz söylediği ilk şey ‘Çok kalın ve çok enteresan’ olmuş Hayati Asılyazıcı’nın.

İlk cümleden itibaren de ‘elinde çok başka bir eser olduğunun farkına varmasıyla’ tüm dünyayla ilişiğinin kesildiğini söylüyor:

Akşama kadar sadece okudum. Hatta eve giderken yanıma almak istedim. Çantaya da sığmadı bir poşete koydum ve öyle eve getirdim. Gözlerim kapanana dek okudum romanı… O ana dek söyleyebileceğim tek şey elimde tuttuğum romanın bir öncü eser, çağdaş ve hatta çağının önünde bir roman olduğunu anladım.

Bu süreçte telefonlara çıkmadan sadece romanı okuduğunu söyleyen Hayati Bey, ardından Oğuz Atay ile tanışma serüvenini ise şu sözlerle ertesi gün ilk işinin Oğuz Atay’ın çalıştığı üniversiteyi aramak olduğunu anlatıyor:

Ertesi gün ilk işim Oğuz Atay’ın çalıştığı üniversiteyi aramak oldu. ‘Bugün Oğuz Hoca yok, yarın gelecek’ dediler. Ben o sırada kitabı okumaya devam ediyordum.

Ertesi gün Oğuz Atay aradı beni. ‘Romanı bitirmek üzere olduğumu ve uygun bulursa basmak istediğimi’ söyleyince akşam hemen yanıma geldi.

Bana romanla ilgili sorular sordu, aldığı yanıtlarla tatmin olmuştu. Çıkmadan önce son kez baktı bana ve şu soruyu sordu;

‘Kararınız kesin mi? Basacaksınız değil mi?’

“Tabi dönem şartları beni korkunç zorluyor. Sıkıyönetim kararları hala tepemizde. Anadolu’ya yolladığım kitaplar ‘Zararlı yayındır’ diyerek geri gönderiliyor ve ben cidden bir batışın arifesindeyim. Gönderilen kitaplar da Turgenyev’in, Gorki’nin eserleri…” sözleriyle o zamanın zorluklarına dikkati çeken Hayati Bey, Oğuz Atay ile romanın basımı hakkındaki anlaşmalarını şu sözlerle aktarıyor:

 

Oğuz Atay’a tek bir şart sundum. Eldeki imkanlar ve kağıt sıkıntısından dolayı bu kitabı ancak ikiye ayırarak basabilirdim. Kabul etti ve anlaştık. Tutunamayanlar basılacaktı.

 

Kapakta ne olacağını konuştuğumuz anda bana ‘Bir arkadaşım var ressam, arzu ederseniz kapağı o hazırlayabilir’ dedi. İtiraz etmedim ve o meşhur Sevin Seydi kapağı ortaya çıktı.

Sevin Seydi’nin resmettiği kapağıyla Tutunamayanlar I. ve II. cildinin ilk baskısı

“Kitabın tüm düzeltmelerini kendi yaptı. Matbaaya kendi gitti, dizgide başında durdu. O kitabın her aşamasında bana inanılmaz yardımcı oldu” diye anlatmayı sürdürüyor Hayati Bey:

 

Bu arada sıradan bir kitap düzenlemesinden söz etmiyorum, kimi bölümlerinde sayfalarca noktalama işaretleri kullanılmadan yazılan bir eserin düzenlenmesinden söz ediyoruz. Çocuk gibi heyecanlıydı bu süreçte. Ve gerçekten her şeyiyle ilgilenerek ortaya çıkardı o kitabı.

 

“Kitap artık basılmıştı. İlk paket ofise geldiğinde ikimiz de ofisteydik. Ambalajı kendi açtı, çıkardı ilk kitabı bana kendisi imzaladı. Bu, Tutunamayanlar’ın ilk imzalanan kitabıydı” diyen Hayri Bey, sonrasında bu çok özel kitabın, evlerine giren bir hırsız tarafından eşinin mücevherleriyle birlikte çalındığını anlatıyor.

Söz yeniden Hayati Asılyazıcı’da;

Kitabı imzaladığı o an Oğuz’a şunu sormuştum;

‘Gerçekten kimse mi basmadı?’

Aldığım yanıt beni çok şaşırttı: Kimse basmamıştı.

Okuyanlar vardı; anlamayanlar vardı, çözemeyenler vardı ve tek bir yanıt alıyordu kitap; ‘Basamayacağız!’

Kitap basıldı ancak satılmadı. Tıpkı dönemin yayıncıları gibi okuru da anlamadı kitabı.

Kitabın yayımlanmasından sonraki zorlu süreç hakkında da şunları söylüyor Hayati Asılyazıcı;

Benim yayıncılık hikayem Nadir Nadi’nin ’27 Mayıs’tan 12 Mart’a’ kitabı sayesinde ayakta durdu bir müddet daha. Sonrasında Sinan Yayınları’nın sahibi olduğu hanın sahibi mecbur kaldılar ve benim ofise yerleşmek üzere geldiler. Kiracıydım ve çıkmak zorunda kaldım.

Tüm kitaplarımla birlikte adeta ortada kaldım. O dönem MAY Yayınevi’nin sahibi Mehmet Ali Yalçın bana yardımcı oldu ve tüm kitaplarımı hakları bende kalacak şekilde aldı ve dağıtımından yüzde alarak satmaya devam etti.

Ben o sırada İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin sanat direktörlüğü görevine getirildim ve kitaplarım MAY Yayınlarının deposunda duruyordu. O zamanlarda öylesine yoğun çalışıyordum ki dostum Mehmet Ali Yalçın’ın bir toplantıda kalp krizinden vefat ettiğini 3 ay sonra öğrenebildim. Ve Mehmet Ali’nin evlatları arasındaki miras kavgası büyük bir yağmayı ortaya çıkardı ve depodaki kitaplarım da gitti.

“Yıllarca Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ı sadece bir grup insanın bildiği bir eser olarak anıldı” diyor Hayati Bey; “Ta ki Milliyet gazetesinin sanat sayfasında özel bir Oğuz Atay dosyası yapılana dek… O andan sonrası insanlar araştırmaya başladılar Oğuz Atay’ı.”

Ardından Murat Belge’nin İletişim Yayınları, Tutunamayanlar romanının basmak için kızı Özge’ye gittiklerini şu sözlerle anlatıyor:

Kızı da yayın hakları Hayati Asılyazıcı’da demiş. MAY yayınlarından bu yana tanıdığım Fahri Aral geldi ve kitabı İletişim Yayınlarının basmak istediklerini söylediler.

Zamanının geldiğini anlamıştım. İzin verdim ve basıldı. Kitabın haklarını da kızı Özge’ye verdik. Tutunamayanlar efsanesinin o tuhaf basılma hikayesi işte böyledir.

Kitabın basıldığı gün Oğuz Atay’a söylediğim bir cümlenin haklılığını şimdi çok daha iyi görebiliyorum.

Demiştim ki Oğuz’a;

‘Seni Türk edebiyatına armağan ediyorum.’

Ve bugün elimde kendi yayınevim olan Sinan Yayınlarından basılmış, kapağını Sevin Seydi’nin çizdiği Tutunamayanlar romanında tek bir tane bile yok… Nadir Kitap’ta yüksek fiyattan satılıyormuş. Bu da bu tuhaf kitabın bendeki tuhaf hikayesi sanırım.

Sen oradasın sevgili Oğuz Atay

İşte böyle sevgili okur; bu hikaye ‘Tutunamayanlar’ın bize ulaşmasındaki ilk adımdı. Tıpkı kitabın ikinci cildi gibi, bu sürecin bir de İletişim Yayınları kısmı var ki onu da Murat Belge’den dinlemek istiyorum.

Önümüzdeki günlerde Oğuz Atay’ın adımlarını izlemeye devam edeceğim.

Sen oradasın sevgili Oğuz Atay, biz de Selim Işık’la, Turgut Özben’le buradayız.

Hayati Asılyazıcı’ya gelirsek; ömrünü sanata, gazetecilik ve edebiyata adamış bir çınar olarak yaptıklarını, yazdıklarını ve ortaya koyduklarını gençlere gururla anlatıyor.

Öyle güzel anlatıyor ki 3 saat değil, 30 saat dinleseniz her bir pınarından farklı bir suyun aktığı akarsu gibi çağlıyor ve denizlere dökülüyor.