Sıla hasreti

Sıla Hasreti, geçmişe dayalı özlemi ve insanlar arası etkileşimsel değişimi görsel anlatı yapısı içerisinde izleyici ile buluşturmaktadır.

MEHMET TANLI 02 Ekim 2023 KÜLTÜR-SANAT

Geçmişin getirdiği hasreti, acıları ve yaşanmışlıkları objektif ve subjektif bir belgesel diliyle ortaya atmaktadır. Belgesel diyalektiği içerisindeki kavramların Gilles Deleuze’ün “oluş” kavramı çerçevesinde birleşmesi ise aktarımsal boyutta belgeselin evrensel bir anlatı benimsediğinin anlaşılmasına yol açar. Yaşanan olayların sadece kavram kapsülü içerisinde tanımlı kalmayıp tanımsız ve kolektif  bilinçaltının olanaklarına sığınması da her insan ve her kültür için farklı bir anlatı benimsediğinin gösterir.

Belgeselin teknik olanaklarının benimsediği amaç ise bilinçli toplum yapısıdır. “Sıla Hasreti”; dünü, bugünü ve yarını önemseyen toplumların yetişmesi ve insanların bilinçlenmesini amaçlamaktadır. Sıla Hasreti belgeseli, Türk-Yunan Mübadelesinin 100. yılına özel hazırlanmış bir eser. İki farklı kültürün yaşanmışlıkları üzerinden ilerlenen belgeselde hem hikâye anlatıcıları hem
de akademik bakış açıları bulunmaktadır. Hikâye anlatıcılarının hem Türk hem Yunan tarafında yer alması, izleyiciye özdeşlik kurabileceği iki farklı bakış açısı sunar. Akademik unsurlar ise, bakış açılarını destekler konumdadır. Oluş kavramı ise burada devreye girmektedir. Yaşanmış olayların anlatısını, var olan insani değerler çerçevesinde ele alır. İnsanın var olma ve yaşama sebeplerini sorgulatır.

Bu bağlamda da olmak, olanla yaşamayı örenmek belgeselin anlatısını kuvvetlendirmektedir. Belgeselin sinematografisi, ses dizaynı, kurgusu, seslendirmesi ve arşiv ayrıntıları ile geçmişe iki taraflı bir yolculuğa çıkardığı çıkarımı yapılabilir.

“Work in progress” versiyonunun İzmir Film ve Müzik Festivali’nde gösterime girmesiyle seyirci için yeni bir deneyim kapısı açıldı. Gösterim sonrası izleyicilerin olmak ve olanla yaşamak üzerinden bulundukları yorumlar, sinemada yaşanmışlıkları bir daha yaşamaları belgeselin doru bir amaca hizmet ettiğini gösterir niteliktedir.

Sıla Hasreti sadece yaşanmışlıkları değil, bilinçsiz toplum yapısının önüne geçerek yaşanabileceklerin önünde durmayı hedeflemektedir. Oluş, olmayacaklara hizmet etmektedir. Bağlam ve kuramsal anlatının sonucunda Sıla Hasreti’nin yeri hem Yunan hem de Türk toplumları için unutulmaması gereken unsurların başlangıcını simgeler. Çünkü dün, bugüne yansır. Bugün ise yarını şekillendirir. Şekillenecek yarınlar için bilinç önemini bir kez daha bizlere yansıtmış olur. Dünün oluşu ile yarının olacakları arasındaki köprü, bugünün farkındalıklarından geçer.