Oscar adayı ‘Dört Kız Kardeş’: Genç bir kadın neden IŞİD’e katılır?

'Dört Kız Kardeş' belgeselinin Tunuslu yönetmeni Ben Hania, Oscar adayı filmini anlattı: Bu, anneden kıza aktarımın, şiddetin aktarımının ve annenin beddualarının hikâyesi.

PANORAMA - NEWS 07 Mart 2024 KÜLTÜR-SANAT

‘Dört Kız Kardeş’ belgeselinin Tunuslu yönetmeni Ben Hania, Oscar adayı filmini anlattı: Bu, anneden kıza aktarımın, şiddetin aktarımının ve annenin beddualarının hikâyesi. ‘Dört Kız Kardeş’, Türkiye’de ‘Başka Sinema’ kapsamında gösterimde.

Ben Hania imzalı ‘Dört Kız Kardeş’ (Four Daughters) isimli belgesel film, Tunuslu Rahma ve Ghofrane Chikhaoui isimli kız kardeşlerin 15-16 yaşlarındayken IŞİD’e katılma hikayelerini konu ediyor.

Fransızca orijinal adı Les Filles d’Olfa (Olfa’nın Kızları) olan belgesel filmiyle ikinci kez Oscar adaylığı kazanan Tunuslu yönetmen Hania, Oscar törenlerine günler kala filmi hakkında konuştu.

Genç bir kadını IŞİD’e katılmaya neyin motive edebileceği sorusu

BBC Culture’a konuşan Ben Hania, başlangıçta genç bir kadını IŞİD gibi bir örgüte katılmaya neyin motive edebileceği sorusunun ilgisini çektiğini söylüyor.

‘Anne ve babalarına kıymetli olduklarını kanıtlamak istiyorlardı’

Kadınların da teröre katılması oldukça yeni bir şey. Sanırım genç kadınların neden buna ilgi duyduğunu anlamak istedim” diye konuşan Ben Hania şöyle devam ediyor:

“Çok absürt bulduğum fikirlerden biri Ghofrane ve Rahma’nın özgürlük arayışında olduklarıydı. Annelerinin baskısından kurtulmak istiyorlardı. Annelerine ve babalarına kıymetli olduklarını kanıtlamak istiyorlardı. Dolayısıyla, özgürlük ve başka bir anlayışa duyulan arzunun sizi oraya götürebileceğini anlamak benim için akıllara durgunluk veren bir şeydi.”

İlk Oscar adaylığını ‘Derisini satan adam’ filmiyle elde etmişti

Daha önce de mültecileri konu alan bir film yapan Hania, ilk Oscar adaylığını 2021’de Schengen vizesi karşılığında kendini sanat için satan Suriyeli bir mülteciyi konu alan ‘The Man Who Sold His Skin’ (Derisini Satan Adam) filmiyle uluslararası film kategorisinde elde etmişti.

İngiltere’nin başkenti Londra’daki King’s College Üniversitesi’nin 2018 tarihli bir raporunda, 2013-2018 yılları arasında 4 bin 761 yabancı uyruklu kadının Irak ve Suriye’deki IŞİD faaliyetleriyle bağlantılı olduğu tahmin ediliyor. Ben Hania gibi medya da bu konuyla yakından ilgili, örgütlere katılan genç kadınlarla ilgili pek çok kez haberler yapıldı.

‘Manşetlerin arkasında ne var… Sinema bunu anlamak için var’

Konuyu araştırırken bulduğu gazete manşetlerini gösteren Hania “Manşetleri görüyorsunuz. Ama manşetlerin arkasında ne var? Bunun için zamana ihtiyacınız var ve işte bu yüzden sinema var.”

Kızların annesi ve kardeşleri de filme katıldı

Belgeselin akılda kalan yanı, Ben Hania’nın Chikhaoui kardeşlerin bu seçimleri neden yaptıklarının kökenine inmesi. Kızların annesi Olfa Hamrouni’den ve iki küçük kızdan filme katılmalarını isteyen yönetmen, Ghofrane ve Rahma rolleri için iki aktris, Ichrak Matar ve Nour Karoui’den yardım istemiş. Tunuslu-Mısırlı yıldız Hend Sabry’den de, anılar anneye ağır geldiğinde Olfa’yı oynamasını istemiş. Tunuslu aktör Majd Mastoura filmde tüm erkek karakterleri oynuyor. Bu, kadın karakterlerin öne çıkmasını sağlamak için benimsenen dramatik bir araç.

‘Belki de buna meta belgesel diyebiliriz’

“Oyuncularınız olmasına rağmen, filmde oyunculuk rolleri çok küçük” diyen yönetmen, oyuncular bir kişi olarak hareket ediyor, düşüncelerini ve sorularını Olfa ve iki kızıyla paylaşıyorlar. Belki de buna bir meta belgesel diyebiliriz çünkü oyuncular ve gerçek karakterler hakkında bir film çekmek üzerine yapılmış bir film.” ifadelerini kullanıyor.

“Fly-on-the-wall tekniğiyle (genellikle bir durumu veya olayı gözlemlemek için kullanılan fark edilmeyen bir gözlemci, dikizci tekniği) bir belgesel çekerek başladığını söyleyen Tunuslu yönetmen, daha sonra bunun ilginç olmadığını ve hikayeyi derinlemesine incelemek için daha fazlasına ihtiyacı olduğunu fark ettiğini anlatıyor.

‘Hikayeyi daha derin anlatmak için sinemanın araçlarını kullandım’

“Bu yüzden daha ileri gitmek ve bu hikayeyi daha iyi, daha derin bir şekilde anlatmak için kurgudan, özellikle de sinemadan araçlar kullandım.

Hania çekim sürecini şöyle anlatıyor:

“Olfa’ya ve en küçük iki kızına, yani gerçek karakterlere oyuncular getirdim. Böylece anılarını ve neler olduğunu hatırlamaları için oyuncuları yönlendirebildiler. Gördüğünüz gibi bu, oyuncu ve gerçek karakter arasında bir diyalog. Bu, anneden kıza aktarımın, şiddetin aktarımının ve annenin beddualarının hikâyesi.”

Filmde, Olfa Hamrouni genç bir kadın olarak istismara maruz kaldığını ve ergenlik çağındayken kendi annesini ve kız kardeşlerini cinsel şiddetten korumaya çalıştığını ve kendisi de şiddet uyguladığını hatırlıyor.

‘Bebeklerinden korktuğu için onları yiyen kedi’

Kızlarının babasıyla evlendiğinde, kendi kız kardeşinin damattan Olfa’ya kaba davranmasını ve evliliğin bir an önce bitmesini istediğini anımsıyor. Ancak Olfa damada yumruk atmış ve o kanı, cinsel ilişkinin gerçekleştiğini gösterdiği çarşafları lekelemek için kullanmış.

Daha sonra, kızlarını tek başına yetiştiren Olfa, filmde “sürtük” olarak adlandırılan insanlara dönüşecekleri korkusuyla kızlarına şiddet uyguluyor. Olfa, Ghofrane’ın saçlarını boyayıp bacaklarını tıraş ettiğinde onu dövdüğünü belirtiyor. Filmin sonunda Olfa, Kaouther Ben Hania’ya “bebeklerinden korktuğu için onları yiyen kedi” gibi olduğunu söylüyor:

“Onlar için çok korkuyordum, onları koruyamıyordum. Onları yemedim ama kaybettim”.

En büyük kızları bu şiddet mirasına tepki gösterdi

Ben Hania, “Olfa, filmdeki bu kuşak döngüsünü ‘lanet’ diye nitelendiriyor” diyor ve devam ediyor:

“Yani kendisi çocukken ve gençken ne yaşadıysa aynısını kızlarına da yaşatmış. Film boyunca kendisine neler olduğunu ve bu travma mirasının kızlarını da nasıl etkilediğini anladı. Ama harika olan şu ki, bir noktada oyuncular da ona ‘Hepimiz bunu yapıyoruz. Annelerimizden miras aldığımız şeyi kızlarımıza aktarıyoruz ve sonunda buna ‘dur’ diyen nesille karşılaşıyoruz. Artık bunu istemiyoruz.’

“En büyük kızları da çok şiddetli bir tepki gösterdi ve bu döngüye ‘Hayır’ dedi. Belki de en küçük iki kız kurtulacak. Bu filmdeki umut onlar.”

‘Ghofrane, kızıyla Libya’daki bir hapishanede’

2015 yılında IŞİD’de katıldıklarında, Ghofrane ve Rahma Chikhaoui’nin isimleri de Tunus’ta manşetlere taşındı; Olfa da Tunus televizyonuna çıkarak yetkilileri kızlarının radikalleştiği konusunda uyardığını söyledi (hatta kaçmasını önlemek için Rahma’yı kilitlemelerini istemişti).

İki kız daha sonra Libya’da yakalandı. 2023 yılında 16 yıl hapis cezasına çarptırıldılar. Ghofrane’nin sekiz yaşındaki kızı Fatma, annesiyle birlikte Libya’daki bir hapishanede büyüyor.

Tunus’ta 6 aydır gösterimde

Ben Hania, filminin gösterime girmesinden yaklaşık altı ay sonra Tunus’taki sinemalarda hala oynatıldığını söyledi.

Ancak kız kardeşlerin Tunus’a gelip yargılanmalarına ya da Fatma’nın hapisten çıkmasına izin verilmesi yönündeki planlar şu ana kadar başarılı olamadı.

Four Daughters, Türkiye’de ‘Başka Sinema’ kapsamında vizyona girdi. Oscar Ödülleri ise 10 Mart 2024’te sahiplerini bulacak.

 

 

 

 

İlginizi Çekebilir:    Nuri Bilge Ceylan’ın hayatını değiştiren 7 film